Archives: 2014

icraedit.jpgYargıtay, usul ekonomisi ilkesi gereği itirazın iptali ilamından kaynaklanan alacak kalemlerinin ayrı bir takibe konu edilebileceği yönündeki içtihadından dönmüştür. Alacaklının, itirazın iptali ilamını ibraz etmek suretiyle ilk takip dosyası olan ilamsız takip dosyası üzerinden icra emri göndererek veya muhtıra tebliğ ettirerek ilamdan kaynaklanan tüm alacaklarına kavuşma imkanı bulunmaktadır. Buna rağmen yeni bir takip açılması, usul ekonomisine ters düşeceği gibi, davet ve hesaplamanın tek dosya üzerinden yapılabilmesi imkanı bulunduğu halde yeni dosyalar açılması ve her dosyanın değişik şikayetlere konu edilebilmesi nedeniyle fazladan iş yoğunluğuna neden olması söz konusu olacaktır. Bu nedenle Yargıtay, itirazın iptali ilamından kaynaklanan alacak kalemlerinin ayrı bir takibe konu edilebileceği yönündeki içtihadından dönmüştür.

Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK 30. maddesi, hakimin yargılamanın düzenli bir biçimde yürütülmesi ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamak ile yükümlü olduğunu düzenlemektedir. Olayda, ilamsız takibe itiraz edilmiş, itirazın iptali istemi üzerine Asliye Ticaret Mahkemesi’nce itirazın iptaline, takibin devamına, inkar tazminatına hükmedilmesine ve harç, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Ticaret Mahkemesi’nin bu kararında eda hükmü içeren inkar tazminatı, yargılama gideri, harç ve vekalet ücreti alacağı ayrıca ilamlı takibe konu edilmiştir.

Devamını Oku..

themiss.jpgYargıtay, yargılamanın makul sürede yapılmayarak adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi hususunda karar vermiştir. Başvurucu,1.7.2005 tarihinde İzmir 4. İş Mahkemesi’nde açtığı tazminat davasının halen devam ettiğini, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek tazminat talep etmiştir. Başvurucu, bir işyerinde çalıştığı sırada 1.3.2005 tarihinde pres makinesine elini kaptırması sonucu sağ ve sol el başparmaklarını kaybetmiştir. Başvurucunun olayla ilgili olarak, pres makinesinin bakımının yapılmadığı ve gerekli önlemlerin alınmadığı iddiasıyla işyeri sahibi ve işyeri teknik sorumlusu aleyhine açmış olduğu davada, iş görme kaybı nedeniyle maddi ve manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir. Yargılama, anılan mahkemede devam etmekte olup, 31.3.2014 tarihli duruşmada davanın 9.6.2014 tarihine ertelenmesine kara verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30. maddesinde usul ekonomisi ilkesi; ‘hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.’ şeklinde düzenlenmiştir. Başvurucu, 15.3.2005 tarihinde meydana gelen iş kazası sonunda başparmaklarının koptuğunu, fiziksel, psikolojik ve ekonomik açıdan zarar gördüğünü, 1.7.2005 tarihinde İzmir 4. İş Mahkemesi’nde açtığı tazminat davasının 7 yıldan fazla süredir devam ettiğini, temyiz ve infaz aşamasının hiç başlamadığını, makul sürede yargılama yapılmadığını, dava dosyasının düzgün şekilde incelenmediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir. Anayasa’nın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesi, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olacağını düzenlemektedir.  Yine Anayasa’nın ‘duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması kenar başlıklı 141. maddesi ‘davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.’ şeklinde düzenlenmiştir.

Devamını Oku..

cbbe.jpg17.04.2014 (bugün) tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Staj Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğe göre; avukat adaylarının avukatlık stajına başlayabilmeleri için yazılı olarak yapılan staja kabul değerlendirmesinde başarılı olmaları şartı getirilmiştir. Staja kabul değerlendirmesi, TBB ile imzalanacak protokole göre ÖSYM Başkanlığına veya yükseköğretim kurumları arasında belirlenecek bir kuruluşa yaptırılacak, Türkçe, mantıksal akıl yürütme ve genel kültür konuları ile anayasa hukuku, medeni hukuk, borçlar hukuku, hukuk yargılaması usulü, ticaret hukuku, icra ve iflas hukuku, ceza hukuku, ceza yargılaması usulü, idare hukuku ve idari yargılama usulü, hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi ve vergi hukuku konularını kapsayacaktır. Staja kabul değerlendirmesinde Türkçe, mantıksal akıl yürütme ve genel kültür soruları otuz, alan bilgisi soruları yetmiş puan ağırlığında olacak şekilde düzenlenecektir. Staja kabul değerlendirmesinde yüz üzerinden en az yetmiş puan alanlar başarılı sayılacak, başarılı olanlara iki yıl geçerlilik süresine sahip başarı belgesi verilecektir. Staja kabul değerlendirmeleri yılda en az üç defa yapılacaktır. Yayınlanan yönetmeliğe göre, yönetmelik hükümleri yürürlük tarihinden itibaren altıncı ayın son günü dahil olmak üzere altı ay içinde yani 17.12.2014 tarihine kadar staja başvuranlar ile staj yapmakta olanlar hakkında uygulanmayacaktır.

kadastro.jpgYargıtay 18. HD. Kamulaştırma bedelinin tespiti davalarının sonuçlandırılma süreleriyle ilgili karara hükmetti. Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tesciline ilişkin olarak açılan davada, dava konusu taşınmaz Bakanlar Kurulu Kararı ile belirtildiği üzere fiilen meskun halde bulunmayan dolayısıyla arsa niteliğinde kabul edilemeyen bir taşınmazdır. Taşınmazın arazi olarak değerlendirilmesi gerekirken arsa olarak değerlendirilmesi doğru görülmemiştir. Ayrıca 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. Maddesine eklenen fıkra ile kamulaştırma bedelinin tescili için açılan davanın dört ay içerisinde sonuçlandırılmaması halinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren faiz uygulanmasına ilişkin düzenleme getirilmiştir. Yürürlük tarihinden sonra açılacak davalar için yapılan bu düzenleme ile Anayasa Mahkemesinin makul süreyi aşan yargılamanın hak ihlali oluşturduğuna ilişkin kararı beraber değerlendirildiğinde, yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesinleşmemiş kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davalarında öngörülen dört aylık yargılama süresinin makul süre kabul edilerek, hakkaniyet gereğince taşınmaz malikinin zararının giderilmesi amacıyla dava tarihinden itibaren dört aylık sürenin bittiği tarihten, karar tarihinde kadar tespit edilen kamulaştırma bedeline faiz uygulanması gerektiğinden hükmün bozulması gerekmiştir. Söz konusu davada, kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili istenmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm temyiz edilmiştir.

Devamını Oku..

tbmm2.jpgTürk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3. Bölümü TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarla İlgili Düzenlemeler 

Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişiye, mağdurun şikayeti üzerine, 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilecek. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması halinde verilecek ceza 2 yıl ile 5 yıl arasında olacak.Suçun, vücuda organ ya da bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda verilecek ceza, 12 yıldan az olmayacak. Bu suçun eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlı olacak.Suçun; beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey anne, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından, silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte, insanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinde bu cezalar yarı oranında artırılacak.

Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin, kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanacak. Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilecek.Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması halinde 4 yıl ile 8 yıl arasında ceza verilecek.Cinsel istismarın vücuda organ ya da bir cisim sokularak gerçekleştirilmesi durumunda verilecek ceza, 16 yıldan az olmayacak.Suçun; birden fazla kişi tarafından birlikte, insanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım ya da gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından ve kamu görevinin ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde ceza yarı oranında artırılacak.

Devamını Oku..

tbb2.jpgSavunma tarafı yargılamanın olmazsa olmaz unsurudur. Yargının kurucu unsurları arasında ayrım yapılmaksızın, hakim ve savcı stajyerlerine sağlanan maddi koşulların avukat stajyerlerine de sağlanması amacıyla, stajyerlerin staj süresince kendi maddi yaşamlarını ve mesleki eğitimlerini sürdürmesine yarayacak ücreti alması gerekmektedir. Karşılıksız olması gereken bu ücret hakim ve savcı stajyerlerinin ücretlerinin karşılandığı kaynaktan karşılanmalıdır. Hazineden karşılanacak kaynağın stajyere ödeme biçim ve yönteminin TBB ve ilgili baro tarafından yapılması, ancak Hazine ilgili kaynağı doğrudan TBB’ye aktarılması öngörülmüştür. Stajyerlerin sağlık güvencesine kavuşturulmaları, SGK’ya tabi olmaları, sigorta primleri konularında hakim ve savcı adaylarına uygulanan yönteme paralel olarak verilecek ücretten kesilmeli ve ilgili kuruma TBB veya ilgili baro tarafından ödenmelidir. Bu ve benzeri konularda ayrıntılı düzenlemenin TBB tarafından çıkartılacak yönetmelikle düzenlenmesi yerinde olacağından, kanun teklifi bu hususlarda yalnızca değişiklik yapılmasını ön görmüş olup 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 27. madde 4. fıkrada yer alan ‘kredi’ kelimesi yerine ‘burs’ sözcüğünün getirilmesi şeklinde değişiklik yapmıştır.

Devamını Oku..

haddockswearing.jpgYargıtay 4. CD. 2012/35914E., 2014/2639K. ve 30.01.2014 tarihli kararında, ‘lan’ sözcüğünün hakaret niteliğinde kabul edilip edilemeyeceği ile ilgili olarak hüküm kurmuştur. Söylenen sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmesi için açıkça onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Sanığın, ifadesini almayan polis memurlarına söylediği kabul edilen ‘beni burada tutamazsınız lan’ şeklinde ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurları oluşmadığı gözetilmelidir. Hakaret eyleminin karakolda ifade ama odasında gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında, aleniyet unsurunun ne suretle oluştuğu tartışılıp açıklanmadan cezanın artırılması yasaya aykırıdır.

Hakaret fillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşa yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmesi, sözlerin açıkça onur, şeref, ve saygınlığı rencide edecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Olay günü sanığın, kendisinin ifadesini almaya çalışan polis memuru müştekiye söylediği kabul edilen ‘beni burada tutamazsınız lan’ şeklinde ve kaba hitap tarzı niteliğinde sözlerin, müştekinin onur, haysiyet, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyet kararı verilmesi, kabule göre de, hakaret eyleminin karakolda ifade alma odasında gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında, aleniyet unsurunun ne suretle oluştuğu açıklanmadan yetersiz gerekçe ile cezanın arttırılması kanuna aykırıdır. Bu nedenle kanuna aykırı olarak verilen hükmün bozulmasına oybirliği ile karar verilmiştir.

Devamını Oku..

yarrgtay.jpg

Yeni yargı paketi olarak da anılan Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’ nın 29-55 maddelerini içeren ikinci bölümü kabul edildi. Tasarıda yer alan;

Yargıtay yapısı, siyasi parti amblem ve rumuz kullanımı, Adalet Bakanlığı personelinin istihdamı, Sulh Ceza Mahkemeleri’ nin işleyişi, Başsavcı atama usullerinin değiştirilmesi gibi pek çok değişiklik kabul edildi. Sulh Ceza Mahkemelerinin Kaldırılması Kabul edilen tasarı ile Sulh Ceza Mahkemelerinin kaldırılarak, bu mahkemelerin görevlerinin Asliye Ceza Mahkemeleri’ne devredilmesi hususu düzenlenmiştir. Buna göre; soruşturma aşamasında hakim tarafından verilmesi gereken kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı gerçekleşen itirazları incelemek amacıyla yalnızca Sulh Ceza Hakimliği kurulacak. Yargıtay Bakımından Değişiklikler Kabul edilen tasarı ile Yargıtay dairelerinin hukuk veya ceza dairesi olarak sayıları belirtilmeksizin toplam 38 daire olacağı, bunların kaçının hukuk, kaçının ceza dairesi olacağı ve bunlar arasındaki iş bölmüne Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından karar verileceği, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nu oluşturan daire başkanları ve üyelerin sayısının, daha katılımcı ve çoğulcu bir kurul oluşturulmasını sağlamak adına sekizden on ikiye çıkarılacağı, yedek üye sayılarının dörtten sekize yükseltileceği, böylece daha çok sayıda daire başkan ve üyelerinin Birinci Başkanlık Kurulu’nda temsilinin sağlanacağı, Başkanlar Kurulu’nun hazırladığı işbölümü karar tasarısı üzerinde, Büyük Genel Kurul’da değişiklik teklif edilebilmesi için gereken üçte bir oranın, onda bir şeklinde değiştirileceği düzenlenmiştir.

Devamını Oku..

24 Ekim 2013 tarihinde Meclis’e sunularak, ancak 29 Nisan 2014 tarihinde görüşülen Soma’daki Madenlerde Meydana Gelen İş Kazalarının Araştırılmasına Yönelik Önerge, Soma’da meydana gelen  ve 282 işçinin ölümüne neden olan maden kazasının yaşanmasından iki hafta önce reddedilmiştir. 

Devamını Oku..

ta1.jpgAçıklanan resmi rakamlara göre Türkiye’de çalışan taşeron işçi sayısı 661 bin olarak belirtiliyor ancak gerçek rakam 1 milyon 200 bini aşıyor. Taşeron işçilerin %10’unun maaşı asgari ücret görünüyor ama taşeron bankadan verdiği ücretin bir kısmını elden alıyor. Ucuz işçilik ve yandaşa para aktarmak için çalıştırılan taşeron işçilerle ilgili olarak Hak- İş Konfederasyonu tarafından yapılan ‘Taşeron İşçisi Gerçeği Araştırması’nda işçilerin %22.6’sı yandaşlara para/kaynak aktarmak, %51’i ucuz işçilik, %16.3’ü sendikal ve sosyal haklardan mahrum bir işçilik yaratmak için taşeron tercih edildiğini düşünüyor. Getirilen taşeron kanununun başta Karayolları Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Kömür İşletmeleri olmak üzere yaklaşık 161 bin işçinin durumunu netleştirmesi bekleniyor. Kamuda çalışan yaklaşık 661 bin taşeron işçini 161 bini asıl işi yapıyor.

Hazırlanan taşeron kanunu ile; kamuda çalışan taşeron işçilerin kıdem tazminatlarını, söz konusu kamu kuruluşunun üstleneceği, hangi işlerin taşerona verileceği hususunu Bakanlar Kurulu’nun belirleyeceği, hem kamu hem özel sektörde taşeron işçilerin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin işe başlamadan alınacağı, bunun gözetim ve denetiminden de asıl işverenin sorumlu olacağı, kamu ve özelde asıl işverenin, taşeron işçinin ücretlerinin ödenmesinden de sorumlu tutulacağı ve ücretlerin bankaya ödeneceği, taşeron işçinin sürekliliğini sağlamak amacıyla yapılan sözleşmelerin en az üç yıllık olacağı, taşeron işçinin sendikalı olması durumunda aradaki ücret farkının kamu kuruluşu tarafından üstlenileceği, yer altı işçileri için altı aylık kıdeme sahip olma şartının kaldırılacağı, yer altı işçilerinin yıllık izin sürelerinin diğere işçilere kıyasla dört gün daha fazla olacağı, yer altı işçilerinin mevcut sistemde 45 saat olarak uygulanan çalışma saatlerinin azami 36 saate düşürüleceği, azami mesainin 6 saat ile sınırlı olacağı, taşerona verilmeyen asıl işlerin artık yasal olarak taşerona aktarılabileceği konuları düzenleniyor.

Devamını Oku..

vergi2.jpgMeclise sunulan vergi affı paketiyle, vergiler, SGK primleri, idari para cezaları, takipteki kamu alacaklarında gecikme faizlerinden ve cezalardan vazgeçilmesi, tüm borçların ÜFE ve TÜFE’ye göre yeniden yapılandırılması, 18 aya kadar ödeme imkanı getirilmesi, sigara cezaları dışında kalan 120TL’nin altındaki idari para cezalarının silinmesi gibi borçlu lehine pek çok uygulama ve af getirilmesi öngörülüyor. En son 2011 yılında, başka vergi affı olmayacağını belirterek af çıkaran hükümet, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde tekrar vergi affı çıkartılmasını teklif ederek borçlarını düzenli ödeyen vatandaşın güvenini sarsmıştır. Teklif edilen vergi affının yürürlük kazanması ile, vergilerini zamanında ödeyen insanların haksızlığa uğrayacağı hususu tartışma yaratmıştır. Zira hükümet, vergisini düzenli ödeyen vatandaş için hizmet etmek yerine, borcunu ödemeyeni ödüllendirermektedir.Devlete ve uygulanan vergi sistemine güvenin zedelenmesi ise hükümet açısından bağlayıcılık teşkil etmemektedir.

Orta gelir düzeyli vatandaş için avantaj olarak değerlendirilebilecek kanun teklifinin önemli noktalarından biri; bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri şirketlerin bilançoda görünen ancak fiilen ortada olmayan, şirket hesabından çekilerek kayıt dışı olarak belgesiz kullanılan meblağın, belgesiz şekilde kullanıldığının beyan edilmesi halinde yalnızca %3 vergi alınacağının düzenlenmesi. Şirketten borç çekilmesinin ve geri ödenmesinin çok sıkı kurallara bağlandığı Türk Ticaret Kanunu ile taban tabana zıtlık teşkil eden böyle bir kanun teklifinin yürürlük kazanması halinde uygulamada çıkacak sorunlar ve şirket bilançolarında görülüp şirket işlemleri haricinde belgesiz olarak, nereye harcandığı belli olmayacak şekilde kullanılacak para bakımından ticari güvenlik hususunun ne derece yıpranacağı da ayrıca bir mesele olarak karşımıza çıkıyor.

Devamını Oku..

asdfg.jpgBaşbakan davacı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı bir televizyon programında kendisine yönelik olarak davalının kullandığı ‘terbiyesiz’ kelimesinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu belirtilerek açılan manevi tazminat davasında Yargıtay, siyasetle uğraşan kişilere yönelik sert, ağır hatta incitici eleştiriler açısından ortaya konulan AİHM yerleşik kararlarını dikkate alınarak yerel mahkemenin vermiş olduğu kararın bozulmasına hükmetmiştir. Olayda, davacı, televizyonda yayınlanan bir programa konuk olarak katılan milletvekili davalının, kişiliğine yönelik olarak söylediği ’terbiyesiz’ sözünün kişilik haklarına saldırı olduğunu belirterek, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir. Davacının başbakan, davalının ana muhalefet partisi milletvekili olmasından dolayı her iki tarafın da siyasetçi olması bakımından AİHM’in istikrar kazanmış uygulamalarında siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiğinin vurgulanması dikkate alındığında, hüküm altına alınan 10.000TL manevi tazminatın fazla olduğuna, daha alt düzeyde manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğine, bu nedenle de kararın bozulmasına hükmedilmiştir.

Devamını Oku..

pol1.jpgDemokrasilerde protesto ve gösteri hakkı en tabi haklardan olarak kabul görmektedir. Zira demokrasiler, mevcut toplumsal talepler farklı şekilde dile getirebildikçe demokrasi olarak kabul edilebilirler. Bu bağlamda toplumsal hareket ve protestoların en doğal demokratik haklardandır. Son bir yıldır ülkemizde meydana gelen olaylarda 13 vatandaşımız polis mermisi, gaz bombaları veya fiziksel şiddet nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Anayasal güvence altında bulunan gösteri yürüyüşlerine katılan bu insanlara, güvenlik güçleri tarafından şiddet uygulanması ve silah kullanılarak müdahale edilmesi, kışkırtıcı ve kindar söylemlerin eseridir.

İnsanlar, demokratik haklarının ihlal edildiğini, özgürlüklerinin kısıtlandığını, işsizliğin arttığını, iletişim özgürlüğünün kısıtlandığını ve yaşam alanlarına müdahale edildiği düşüncesiyle ülkemizde son bir yıldır gerçekleştirilen protestolara destek vermişlerdir. Ancak vatandaşların haklı, özgürlükçü ve barışçıl bu talepleri dikkate alınmamış, bunun yerine polis demokratik bu talepler karşısında şiddet kullanmaya teşvik edilmiştir. Bu hususta polis ana görevi olan ‘vatandaşın can güvenliğini sağlama’ gayesinden ciddi anlamda uzaklaşmıştır. Kolluk kuvvetleri, vatandaşların şiddet içeren eylemleri karşısında dahi silah kullanmak yerine, eylemciyi kanunlar çerçevesinde etkisiz hale getirmekle mükelleftir. Kolluk kuvvetlerinin bedeni ve maddi güç bakımından imkanları da bunun için fazlasıyla yeterlilik teşkil etmektedir. Ülkede yaşanan kolluk kuvvetleri kaynaklı şiddet olaylarının ciddi anlamda artması karşısında hükümetin kışkırtıcı ve kindar söylemlerden kaçınarak bu bağlamda polisin silah kullanmasının alışkanlık haline getirilerek meşrulaştırılmasının önüne geçmesi gerekmektedir. Zira bu şekildeki söylemlerin yarattığı gerginlik, bazı emniyet mensuplarında öfke ve kin ile hareket etme etkisi yaratabilecek nitelikte olup, kargaşa ortamında eylemciye karşı kasti olarak zarar verme teşebbüsüne dahi yol açabilecek niteliktedir. Böyle bir ortamda, toplumsal gösteri ve protestoya müdahale edecek kolluk kuvvetlerinin mutlak surette silahsız olması gerekmektedir. Yaşanan olaylar göz önüne bulundurulduğunda, toplumsal olaylarda görev yapacak polislerin silah kullanımının sınırlandırılması gerekmektedir.  Polisin, kanunda belirtilmiş istisnai haller dışında, direnişin derecesine göre eylemcileri etkisiz hale getirecek bedeni kuvvet ve maddi güç olanaklarını kullanmadan silaha başvurması hukuki değildir.

Devamını Oku..

tbb2.jpgAvukatlık mesleğinin saygınlığıyla doğru orantılı olarak Avukat Kimliklerinin de Türk Vatandaşlığını ispatta nüfus kayıtları, nüfus cüzdanları ve pasaport gibi geçerli olması adına düzenlenen kanun teklifi  29.05.2014 tarihinde meclise sunulmuştur. 5901 sayılı Türk Vatandaşlığının İspatı maddesinde, Türk Vatandaşlığı ispatında nüfus kayıtları, nüfus cüzdanları, pasaport ve pasaport yerine geçen belgeler sayılmakta ve Türk vatandaşlığının ispatının herhangi bir şekle tabi olmadığı belirtilmektedir. Söz konusu kanun kapsamında sayılan resmi kayıt ve belgelerin, aksi sabit oluncaya kadar ilgilinin Türk vatandaşı olup olmadığı konusunda herhangi bir tereddüte düşüldüğü takdirde bu hususun bakanlığa sorulacağı düzenlenmiştir. Ancak söz konusu kanun maddesinde sayılan belgeler arasında Avukat Kimlikleri ayrı bir başlık halinde ele alınmamıştır.

Bilindiği üzere 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, Avukatlığa Kabul Şartları başlıklı 3. Maddesinde, avukatlık mesleğine kabul edilmek için öngörülen ilk şart ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak’ şeklinde düzenlenmiştir. Bu bağlamda, Türk vatandaşı olmayan bir şahsın avukatlık mesleğine kabul edilemeyeceği hususunun aşikar olması bakımından kanun teklifi; 1136 sayılı Kanunda değişiklik yapılarak ‘1136 sayılı Avukatlık Kanununun Avukatlık Ruhsatnamesi ve Yemin başlıklı 9. Maddesi 4. Fıkrasına ‘Avukat kimlikleri, tüm resmi ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek resmi kimlik hükmündedir’ ibaresi çıkarılarak yerine ‘Avukatlık kimlikleri, resmi kimlik hükmünde olup 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 36. Maddesinde belirtilen belgelerden sayılır.’ ibaresinin konulmasını öngörmektedir.

Devamını Oku..

tuk1.jpg28 Kasım 2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayım tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe gireceği kabul edilen 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 28 Mayıs 2014 günü yürürlük kazanmış bulunmaktadır.  Yürürlüğe giren kanunun, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı nitelik taşıması ve ayrıca, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri alma, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirme ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenleme ihtiyacına cevap verici tarzda düzenlemeler içeren tarzda bir kanun olması amaçlanmıştır.

28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması hakkında kanun, 4077 sayılı önceki kanuna göre kapsam bakımından tüketiciler lehine genişletilmiş bulunmaktadır. Yeni kanun ile tüketici kredileri ve kredi kartları ile ilgili sözleşmeler, kart üyelik aidatları, ön ödemeli konut satış sözleşmeleri, ayıplı malların iadesi, abonelik sözleşmeleri, reklamlar gibi pek çok alanda tüketici hakları ve kanuna aykırılığın müeyyideleri düzenlenmiştir. 6502 sayılı kanun ile getirilen kimi değişiklikler;

Devamını Oku..