Başbakan davacı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı bir televizyon programında kendisine yönelik olarak davalının kullandığı ‘terbiyesiz’ kelimesinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu belirtilerek açılan manevi tazminat davasında Yargıtay, siyasetle uğraşan kişilere yönelik sert, ağır hatta incitici eleştiriler açısından ortaya konulan AİHM yerleşik kararlarını dikkate alınarak yerel mahkemenin vermiş olduğu kararın bozulmasına hükmetmiştir. Olayda, davacı, televizyonda yayınlanan bir programa konuk olarak katılan milletvekili davalının, kişiliğine yönelik olarak söylediği ’terbiyesiz’ sözünün kişilik haklarına saldırı olduğunu belirterek, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir. Davacının başbakan, davalının ana muhalefet partisi milletvekili olmasından dolayı her iki tarafın da siyasetçi olması bakımından AİHM’in istikrar kazanmış uygulamalarında siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiğinin vurgulanması dikkate alındığında, hüküm altına alınan 10.000TL manevi tazminatın fazla olduğuna, daha alt düzeyde manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğine, bu nedenle de kararın bozulmasına hükmedilmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi olanağı bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddedilmesi gerekmektedir. Davalı vekilinin diğer temyizi bakımından; dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin olup, yerel mahkemenin kısmen kabulü üzerine temyiz yoluna gidilmiştir. Başbakan davacı 04.03.2009 günü yayınlanan televizyon programına konuk olarak katılan ana muhalefet partisi milletvekilinin söylediği ‘terbiyesiz’ kelimesinin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirtmiştir. Davalı ise; 2009 yılında yapılan yerel seçim öncesinde yayınlanan televizyon programında, siyasi parti liderlerinin seim konuşmalarındaki üsluplarının eleştirildiğini, dava konusu sözlerin davacının kişiliğine değil, konuşma biçimine yönelik olduğunu ileri sürerek istemin reddi gerektiğini savunmuştur. Daha önce 11.11.2009 tarihinde istemin reddine dair verilen karar, Yargıtay 4.HD. 21.04.2011 tarih, 2010/4439E., 2011/4467K. sayılı ilamı ile ‘davacının kişiliğini hedef alarak birden fazla ‘terbiyesiz’ sözcüğünü söylemek suretiyle eleştiri sınırlarının aşıldığı, bu nedenle davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği’ gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak davacı lehine 20.000TL manevi tazminata hükmedilmiş, bu kararın davalı vekilince temyizi üzerine 4.HD. 04.12.2012 tarih, 2012/15472E. ve 2012/18499K. sayılı ilam ile ‘hüküm altına alınan manevi tazminatın fazla olduğu’ gerekçesiyle bozulmuş, yerel mahkemece bozma ilamına uyularak davacı lehine 10.000TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse, manevi tazminat ödetilmesini isteyebilir ancak mahkeme, tazminat tutarını belirlerken, saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliğinin yanı sıra tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal, ekonomik durumlarını dikkate almalıdır. Tutar belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek sübjektif koşullar gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenler objektif olarak gösterilmelidir. Çünkü yasanın takdir hakkı verdiği durumlarda yargıcın, hak ve nesfetle karar ereceği MK 4. Maddede belirtilmiştir. Takdir edilecek tazminat oranı, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmaya yarayacak özgün bir fonksiyon taşır. Burada, bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanması da amaç dışıdır. Tazminatın sınırı bu bağlamda düşünüldüğünde, amacına göre belirlenmeli, ver olan durumdan elde edilmek istenen doyum duygusunun etkisine yetecek kadar olmalıdır.
Dava konusu olayda, davacının Başbakan, davalının ise Ana Muhalefet Partisi milletvekili olması bakımından iki tarafın da siyasetçi olduğu hususu göz önünde bulundurulduğunda, AİHM istikrar kazanmış uygulaması bakımından siyasetçilerin kendilerine yönelik sert, ağır hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiği hususu ve belirtilen ilkeler göz önüne alındığında, hükmedilen manevi tazminatın fazla olduğu kanaatiyle, temyiz konusu kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Bir önceki yazımız olan Meclise Sunulan Soma Önergesi başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.