Archives: Mart 2016

NDIxNTAzNj-kamulastirmasiz-el-atma-davasiYargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 02.02.2016 tarihli 2014/13867 Esas ve 2016/601 Karar sayılı kararında özetle; dava kira ve  aidat bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Taraflarca belirlenen 3 aylık makul sürenin olayda uygulanması mümkün değildir. Davalı kiracı henüz iki yıllık  süre dolmadan sözleşmeyi feshettiğine göre davalının kiralananı erken tahliye ettiğinin kabulü gerekir. Erken tahliye halinde ise kiracı kiralananın benzer koşullarda yeniden kiraya verilebilecek süre kira bedeli ile sorumludur. O nedenle mahkemece yapılacak iş tarafların tahliye tarihi olarak kabul ettiği 30.9.2011 tarihinden itibaren kiralananın benzer koşullarla yeniden kiraya verilebileceği makul sürenin belirlenmesi ve davacının kazanılmış hakkı da gözetilerek  belirlenen süre miktarı kadar kira bedeline ve aidat bedeline hükmedilmesi gerekirken iki yıllık süre dolduktan sonra uygulanması gereken ihbar koşulu esas alınarak karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davacı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli davacı vekili Av. geldiler. Davalı taraftan gelen olmadı. Hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ.

Dava kira ve  aidat bedellerinin tahsili İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

Devamını Oku..

222A0518Yargıtay 23. Ceza Dairesi’nin 17.11.2015 tarihli 2015/3494 Esas ve 2015/6720 Karar sayılı ilamında; sanığa ait işyerinin idare ve vergi mevzuatına uygun olarak kurulmuş bulunan gerçek bir işyeri olması, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na verilmiş bulunan ek aylık prim hizmet belgesinin sahte olmaması, sigorta primleri ödenmese bile ilgili kurumun alacaklarını her zaman tahsil etme imkanının bulunması nedenleriyle katılan kurumun zararından da bahsedilemeyeceği hususları nazara alındığında, sanığa yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararlarında bir isabetsizlik görülmemiştir.

 

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Gerekçeli karar başlığında 01.02.2008 olan suç tarihinin 18.04.2011 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir haddi hata OLARAK DEĞERLENDİRİLMİŞTİR.

Sanık Ahmet S.’nın, tanık Nejdet Ö.’nu kendi işyerinde çalışmadığı halde 2007 yılı içerisinde sigortalı olarak gösterip gerçeğe aykırı olarak “ek aylık prim hizmet belgesi” tanzim edip katılan kuruma vermek suretiyle kurumu zarara uğrattığı iddia edilen olayda;

Devamını Oku..

resmibelgeYargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.09.2014 tarihli 2014/7695 Esas ve 2014/14184 Karar sayılı ilamında özetle; Limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesinin geçerli olduğu, ortakların limited şirketin borçlarından şahsen sorumlu olmadıkları, dava dışı çalışan M. E.’e  ödenmesi gereken tazminattan şirket sorumlu olup, şirketin eski ortağı olan davalının şahsi sorumluluğu bulunmamaktadır.

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 12.12.2013 tarih ve 2013/487-2013/491 sayılı kararın YARGITAYca incelenmesi davacı temsilcisi tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ düşünüldü:

Davacı temsilcisi, şirket çalışanı M.E.’in kıdem ve ihbar tazminatları için açtığı dava sonucunda 12.000,00 TL ödeme yapıldığını, M. E.’e yapılan ödemenin şirketin davalıyla birlikte yönetildiği döneme ait olduğunu, bu nedenle davalının işçiye ödenen kıdem tazminatının yarısından sorumlu olduğunu ileri sürerek, şimdilik 5.000,00 TL’nin davalıdan tahsilini talep ve DAVA ETMİŞTİR.

Devamını Oku..

cerkezkoyavukat-makale-0023 Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 15.02.2016 tarihli 2015/4199 Esas ve 2016/1793 Karar sayılı kararında özetle; kural olarak düğün sırasında takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bu eşyaları iadeden kurtulur. Somut olayda, davalı koca duruşmada alınan beyanında bir bileziğin bozdurulduğunu beyan etmiş,ancak davacı kadının bileziği iade edilmemek üzere rıza ile verdiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca, davalı kocanın ikrar ettiği ziynet  eşyası yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.

Taraflar arasındaki ziynet ve çeyiz eşyasının aynen, olmadığı takdirde bedelinin iadesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Devamını Oku..

 devremülkYargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 24.02.2016 tarihli 2015/2966 Esas ve 2016/2163 Karar sayılı ilamında özetle; dava, elatmanın önlenmesi ve tazminat isteklerine ilişkin olup hükmedilmesi istenen tazminat miktarı üzerinden harç ödenmek suretiyle açıldığı, el atmanın önlenmesi yönünden harç yatırılmadığı gibi yargılama sırasında da bu yönden harç ikmali yapılmadığı anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Bu tür bir davada, 492 sayılı Harçlar Kanununun 16. maddesi uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın elatılan yerin değeri ile talep edilen tazminat toplamından ibaret olacağı kuşkusuzdur. Öncelikle davada ileri sürülen isteklerden el atmanın önlenmesi isteği ile ilgili olarak keşfen saptanan ya da saptanacak dava değeri üzerinden peşin harcın alınması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekir.

Devamını Oku..

eve_erkek_aliyor_mu_denetimi_yapan_sgk_tazminat_odeyecek_h60593_74676Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 16.02.2016 tarihli 2015/12461 Esas ve 2016/2557 Karar sayılı ilamında özetle; aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı-karşı davacı erkeğin, eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve eşinin annesini tehdit ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı-karşı davalı kadın dava açmakta haklıdır.

Devamını Oku..

  para Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 14.01.2016 tarihli 2015/2277 Esas ve 2016/375 Karar sayılı ilamı özetle; kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi (818 sayılı BK 49. maddesi) hükmüne göre kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Devamını Oku..

  zamanasimi Danıştay  4. Dairesi’nin 14.10.2014 tarihli 2013/3222 Esas ve 2014/5621 Karar sayılı ilamında özetle; zamanaşımını durdurmak amacıyla mükelleflerin takdir komisyonuna şevki, matrah takdiri için takdir komisyonuna sevkin zamanaşımını durduracağına ilişkin Kanun hükmünün amacıyla bağdaşmayacağından zamanaşımının durmasından söz edilemeyeceği hakkında.

İstemin Özeti: Defter ve belgelerini ibraz etmediği ileri sürülerek katma değer vergisi indirimlerinin reddi suretiyle 2005/1’nci dönemi için davacı adına salınan katma değer vergisi ve kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle DAVA AÇILMIŞTIR. Ankara 4. Vergi Mahkemesinin 20.12.2012 günlü ve E:2011/1884, K:2012/2041 sayılı kararıyla; gider belgelerini mücbir sebep bulunmaksızın incelemeye ibraz etmeyen davacı adına, katma değer vergisi indirimlerinin reddi suretiyle yapılan cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR. Hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın BOZULMASI İSTENİLMEKTEDİR.

Devamını Oku..

222A0518Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 18.01.2016 tarihli 2015/2302 Esas ve 2016/509 Karar saılı ilamında özetle; haksız eylem nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, alınan farklı bilirkişi raporları bulunduğu, ancak mahkemece alınan hiçbir bilirkişi raporuna itibar edilmeyerek, denetime elverişli olmayan şekilde hüküm kısmında maddi tazminat miktarı belirlendiği, belirlenen bu miktara nasıl ulaşıldığının açıklanmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda uzman bilirkişiden hüküm kurmaya elverişli ve denetime açık olacak şekilde rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

Devamını Oku..

indirYargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 01.12.2015 tarihli 2014/27313 Esas ve 2015/21519 Karar sayılı ilamı özetle;  İİK.nun 364/3. maddesi uyarınca icra mahkemesi kararlarının temyizi satış dışında icra takip işlemlerini durdurmayacağı yönündedir. Bu nedenle icra mahkemesi kararlarının uygulanması için kesinleşmesi gerekmez. 2014/683 Esas sayılı takibin 29.01.2014 tarihinde iptal edilmesi nedeniyle bu tarihten sonra açılan takibin mükerrer olduğu kabul edilemez. Bu nedenle şikayetin esastan reddi gerekir.

Devamını Oku..

paraYargıtay  8. Hukuk Dairesi’nin 19.11.2015 tarihli 2015/18964 Esas ve 2015/20712 Karar sayılı ilamı özetle; artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. Dava konusu 463 parsel sayılı taşınmaz yönünden yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de; varılan sonuç dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır. Davalı eş dava konusu 463 parsel sayılı taşınmazın adına kayıtlı paylarını, miras bırakanlarından kalan malların satılması sonucu gelen parayı kullanarak iktisap ettiğini, diğer deyişle kişisel malı ile satın aldığını, bu nedenle tasfiyeye tabi tutulamayacağını ileri sürmüştür. Ne var ki, toplanan tüm delillerin içeriğine, özellikle davalının 18.06.2012 tarihli dilekçesindeki 463 parseli kendi birikimi ile edindiği yönündeki açık beyanı karşısında; taşınmazın kişisel malı ile edindiği yönündeki davalı savunması kanıtlanamamıştır. O halde, dava konusu 463 parseldeki davalı eş adına kayıtlı toplam 174/1177 oranındaki payın “edinilmiş mal” niteliğinde olduğu kabul edilerek; davacı eşin artık değere katılma alacağının esaslar çerçevesinde usulüne uygun bir biçimde hesaplanması için gerekli işlemlerin yürütülmesi ve gerçekleşecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

Devamını Oku..

madenDanıştay 14. Daire’nin 26.11.2014 tarihli 201374021 Esas ve 2014710506 Karar sayılı kararında özetle; Ruhsat sahası mücavirlerinden; ruhsat sahasına komşu olan veya yakınında bulunan yerlerin değil, maden ruhsat sahası içinin anlaşılması gerektiği, maden ruhsat sahası sınırının dışında kalan bir parselde yürütülen bu faaliyetin maden ruhsatı sınırları içerisinde yürütülen madencilik faaliyeti kapsamında değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla ruhsatsız yapılan yapıların da geçici tesis olarak kabulünün mümkün olmadığı hakkında.

Devamını Oku..

eve_erkek_aliyor_mu_denetimi_yapan_sgk_tazminat_odeyecek_h60593_74676Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 17.02.2016 tarihli 20167905 Esas ve 2016/4796 Karar sayılı ilamı özetle; savunma hakkına ilişkindir. Savunma  Hakkı, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alındığı gibi, karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK.nun 27. maddesi hükmüne göre de, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, başka bir anlatımla, davalıya savunma hakkını kullanma olanağı verilmeden hüküm kurulamaz. HMK.’nın 320/1. maddesinde “mahkeme mümkün olan hallerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar vereceği” belirtilmişse de bunun ancak ön inceleme aşamasında ve “mümkün olan hallerde” olduğu belirtilmek suretiyle yasanın uygulama alanı dar bir çerçeve ile belirlenmiştir. HMK’nın 27. maddesinde belirtildiği üzere davanın taraflarının, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakları mevcut olup, bu hak çerçevesinde tarafların açıklama ve ispat hakkını kullanabilmeleri gerekmektedir. Hukuki dinlenilme hakkının usul hukukundaki bir diğer yansıması ise, HMK madde 297/ 1-c bendinde yer almış olup buna göre, mahkemelerin gerekçeli kararlarında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi ile sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin belirtilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Hal böyle olunca, tarafların hukuki dinlenilme hakkı bağlamında ilk derece mahkemesince duruşma yapılması kural olup, mahkemece tarafların iddia ve savunmalarının toplanarak duruşma açılması ve tarafların açıklamaları dinlenildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

Devamını Oku..

çocuk hakları Yargıtay  2. Hukuk Dairesi’nin 22.02.2016 tarihli 2016/3441 Esas ve 2016/3055 Karar sayılı ilamında özetle; taraflar Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi uyarınca boşanmışlar, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmamaktadır. Bu halde anlaşmalı boşanma davasının “çekişmeli boşanma” (TMK m. 166/1-2) olarak görülmesi gerekir.

Devamını Oku..

madenYargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 11.02.2016 tarihli 2015/8495 Esas ve 2016/885 Karar sayılı ilamında özetle;  dava; haksız fiil nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Her ne kadar davacı bozma ilamı sonrası alınan beyanında ısrarla kira ilişkisine dayanarak taşınmazda bulunduğunu belirtmiş ise de; gerek mahkemenin gerekçesinde gerek bozma ilamında davacının kira ilişkisini ispatlayamadığı açıkça kabul edilmiştir. Bu durumda taşınmazda bulunma nedenini kanıtlayamayan davacının fuzuli şagil olarak taşınmazda bulunduğunun ve TMK’nun 994.maddesi gereği iyiniyetli sayılamayacağının kabulü gerekir. Bu nedenle mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekir.

Devamını Oku..