Blog

Davadaki talebin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda düzenlenen iştirak nafakasından kaynaklandığı, dolayısıyla “Aile Hukukuna” ilişkin bulunduğu anlaşılmaktadır. Talep, Aile Hukukundan (nafaka yükümlülüğünden) doğduğuna göre, açılan bu davanın 4787 sayılı yasanın 4. maddesi gereğince, Aile Mahkemesinde bakılması gerekmektedir. Mahkemelerin görevinin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerekir. Bu nedenle o yerde ayrı bir aile mahkemesi varsa çekişmenin aile mahkemesinde görülmesi, aksi halde davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakılması gerektiği gözetilmeden anılan kanun hükmüne aykırı şekilde genel mahkeme tarafından hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Taraflar arasındaki iştirak nafakası davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Devamını Oku..

Mahkemece, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan olaylarda kusurun davacı- karşı davalı erkekte olduğu, davalı-karşı davacı kadına atfı kabil kusurun varlığının ispat edilemediği kabul edilerek, davacı-karşı davalı erkeğin davasının reddine, kadının davasının kabulüyle boşanmaya karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı-karşı davacının, davacı-karşı davalıya hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, davacı-karşı davalı erkek de dava açmakla haklıdır. Öyleyse erkeğin davasının da kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, davasının reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-karşı davalı erkek tarafından, her iki dava yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Devamını Oku..

Toplum yararına program (TYP) 12.03.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Aktif İş Gücü Hizmetleri Yönetmeliği’nin 62 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup, işsiz kişinin TYP uyarınca Belediye’ye ait işyerinde çalışmasıyla Belediye ile işçi arasında işçi-işveren ilişkisinin kurulacağı ve bu kişilerin de sendikanın toplu iş sözleşmesi yapması için aranan işçi sayısına dahil edilmesi gerektiği gözetilmelidir.

Davacı asıl davayla davalı Bakanlığın olumlu yetki tespitinin iptaline, birleşen davayla olumsuz yetki tespitinin iptalini TALEP ETMİŞTİR.

YEREL MAHKEMECE davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.

Hüküm süresi içinde davacı ve davalı T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Devamını Oku..

Davacı vekili; davacının davalı Sağlık Bakanlığına bağlı hastanede alt işverenler nezdinde çalıştığını, 2001 yılından itibaren ücretinin rızası dışında düşürüldüğünü ileri sürerek ücrct fark alacağının davalıdan tahsiline karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı Sağlık Bakanlığı cevabında; davacının işçileri olmadığını, işin anahtar teslim alt işverene verildiğini belirterek davanın reddine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece bilirkişi raporundaki hesaplamaya göre alacakların kabulüne karar verilmiş, karar Dairemiz tarafından fark ücretin belirlenmesi YÖNÜNDEN BOZULMUŞTUR. Mahkemece bozma ilamı doğrultusunda davanın kısmen kabulüne KARAR VERİLMİŞTİR.

Temyiz:

Karar taraflarca TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

Devamını Oku..

Tapu maliki İmran’ın ölü olduğu anlaşılmakla mahkemece 7201 sayılı Tebligat Kanunundaki düzenlemeler ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.02.2011 gün 2010/5-546-2011/11 sayılı kararı ile Kamulaştırma Kanununun 14/5. maddesi uyarınca tüm mirasçılarına dava dilekçesi ve eklerinin tebliğ edilmesi ile taraf teşkili sağlanarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı düşüncelerle davanın dava şartı gerçekleşmediği gerekçesi ile reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Taraflar arasındaki 4650 s. Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma konusu irtifak hakkı bedelinin tespiti ve bu hakkın davacı idare adına tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün YARGITAY’ca incelenmesi, davacı idare vekilince verilen dilekçeyle istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Devamını Oku..

Davacı, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat ve kendisine ait olan eşyaların davalılarca kullanıldığını belirterek uğradığı eşya bedeli zararını talep etmektedir. Mahkemece, davacının hangi eşyaları ne kadar süreyle kullanmadığının ve gerçek zararının dosya kapsamıyla tespit edilmediği anlaşılmaktadır. Şu halde, davacının hangi eşyaları ne kadar süreyle kullanamadığının araştırılarak ve gerekirse bu hususta bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken açıklanan yönler gözetilmeden eksik inceleme ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bozulması gerekmiştir.

Davacı Tatıana vekili Avukat tarafından, davalılar Gül ve diğerleri aleyhine 20/11/2012 gününde verilen dilekçeyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 23/12/2014 günlü kararın YARGITAY’ca incelenmesi davacıyla davalılardan Gül ve Gürhan vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan raporla dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ.

Devamını Oku..

Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. İdarece yol ve yeşil alan olarak el atılan bölümler dışında kalan ve fen bilirkişi raporunda (a) ve (c) ile gösterilen kısımların geometrik durumu ve yüzölçümleri gözönünde bulundurulduğunda tek başına kullanımları mümkün olmadığından bu bölüm bedellerinin de davalı idareden tahsiline karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi doğru görülmemiştir.

Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kısmen kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün YARGITAY’ca incelenmesi, taraf vekillerince verilen dilekçelerle istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Devamını Oku..

Dava, tasarım hakkında tecavüz edildiğinin tespiti, önlenmesi ve ortadan kaldırılması, haksız rekabet yapıldığının tespiti, durdurulması, önlenmesi ve oluşan zararın tazmini istemine ilişkindir. Dava tarihinde geçerli olan 6102 sayılı TTK’nın 54 ve devamı maddelerinde haksız rekabete ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Bu madde ile hakime, çevreye, zamana ve günün ekonomik koşullarına uyan, uyarlanabilen geniş ve değişik bir kıstas verilmiştir. Kanunun amacı, ekonomik alanda doğruluk ve dürüstlük esaslarının ihlalini önlemek olup, 55. maddede de sınırlayıcı olmamak kaydıyla dürüstlük kuralına aykırı davranışlar ve ticari uygulamalar gösterilmiştir. Haksız rekabet hükümleri, sadece rakiplerin ekonomik çıkarlarını değil, rekabete dayalı ekonomik düzenin de korunmasını amaçlar. Davacı vekilinin duruşmalardaki beyanları ve dava dilekçesinden, davasını tescilsiz tasarımları bakımından oluşturulan haksız rekabetin önlenmesi ve oluşan zararın giderilmesi için açtığı anlaşılmakla, 6102 sayılı TTK’nın 54 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine ilişkin olan uyuşmazlığın genel hükümlere göre ticaret mahkemeleri tarafından görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.

Devamını Oku..

 

 Dava trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Somut olayda kaza 14.10.2007 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacıların desteği vefat etmiştir. Bir kişinin ölümüyle sonuçlanan söz konusu trafik kazası 5237 sayılı TCK’nın 85/1.maddesine göre cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir ve sürücü davacıların desteğinin vefat etmiş olması ve karşı aracın sürücüsü ile birlikte murisin de kusurlu olması sonuca etkili değildir. Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır. Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85/1 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen ceza zamanaşımı süresi 15 yıl olup, bu zamanaşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu hale göre zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip, tarafların delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar vermek gerekir.

Devamını Oku..

Özet: Her iki tarafın ticari defterlerinde dava konusu aracın kiralanmasına ilişkin faturanın muhasebe kayıtlarına geçmiş olması nedeniyle taraflar arasında kiralama ilişkisinin kurulmuş olduğu kiralayan davacı tarafından kiracı davalı adına düzenlenen tarihli fatura kapalı olarak düzenlenmiş olup, bedelin ödendiğine karine teşkil ettiğinden ödenmediğinin ispat külfeti davacıya düşmektedir.

Devamını Oku..

Dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir. Çekişmeli taşınmaz kumluk olması nedeniyle tespit harici bırakılmış olup, belediye başkanlığından gönderilen yazıda, taşınmazın imar planı içinde, meskun mahal dışında kaldığı ve belediye hizmetlerinden faydalanmadığı bildirilmiş, mahkemece tek inşaat mühendisinden rapor almak suretiyle karar verilmiştir ki; bu durum da Kamulaştırma Kanununun 15. madde hükmüne aykırıdır. O halde; öncelikle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinde ve ilgili yönetmeliğinde belirtilen yönteme göre ve ayrıca 11/03/1983 tarih, 1983/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 17/04/1998 tarih ve 1996/3 E. – 1998/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararındaki ölçütler çerçevesinde; taşınmazın niteliği belirlenmeli, kumluk alan içerisinde kalması olgusunun taşınmazın değerine olan olumlu ya da olumsuz etkileri, taşınmazın arsa olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışılmalı, taşınmazın niteliğine göre 3 kişilik bilirkişi kurulu aracılığıyla yeniden keşif yapılmalı, arsa ise değerlendirme tarihi itibariyle dava konusu taşınmaz ile bilirkişi kurulunca emsal kabul edilecek taşınmazların, satışına ilişkin belgeler ilgili tapu müdürlüğünden; Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri de ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın emsal taşınmazlara göre eksik veya üstünlüğü yönünden rapor alınmalı, arazi ise net gelir esasına göre değer tespit edilmelidir. Ayrıca, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1948 gün ve 10/3 sayılı kararına göre bozmadan sonra ıslah suretiyle talep sonucunun arttırılması mümkün değildir.

Devamını Oku..

 

YEREL MAHKEMECE verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ;

Devamını Oku..

 

 

Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatıyla fazla mesai ücreti, milli bayram ücreti alacaklarının ödetilmesine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.
YEREL MAHKEMECE, davanın kısmen kabulüne KARAR VERİLMİŞTİR.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Devamını Oku..

 

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, YARGITAY’ca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Davacı vekili, davacının hastanenin acil servisinde hemşire olarak çalışan H..’in sosyal paylaşım sitesi olan Facebook’daki bir resmine “Hatice çok sade ve güzelsin” şeklinde yorum yorum yaptığı için H..’nin şikayeti ile iş akdinin feshedildiğini ve feshin geçerli bir nedeninin bulunmadığını öne sürerek feshin geçersizliğinin tespitiyle davacının işe iadesine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.

Devamını Oku..

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 612. maddesinde belirtildiği üzere en yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. Bu durumda , yargılama sırasında vefat eden davalının dava ehliyeti sona erdiğinden ve yasal mirasçıları tarafından da davalının mirası reddedildiğinden mirasın, TMK’nun 612. maddesi gereğince Sulh Mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edilmesi gerekir. Mirasın tasfiyesi işlemleri talebe bağlı işlemler olmayıp mirasın reddedilmesinin anlaşılması ile res’en yapılması gereken işlemlerdendir. HGK’nun 3.7.2002 tarih E.15-572 K.577 sayılı kararında da açıklanan bu ilkelere değinilmiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davacıya talebi halinde yetki verilerek yetkili Sulh Hukuk Hakiminden mirasın iflas hükümlerine göre tasfiyesi sağlanmalı, mahkemece mirası reddedilen borçlu için atanacak ve yetkilendirilecek bir temsilci huzuru ile davaya devam olunmalıdır.

Devamını Oku..