Blog

 maden  Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 03.04.2014 tarihli 2014/4930 Esas ve 2014/6188 Karar sayılı ilamında özetle; taşınmazın, Orhangazi ilçe merkezine ve Bursa-Yalova-İstanbul yoluna yakın olup  çevresinde çok sayıda otel, motel, sosyal tesisler ve çeşitli fakbrikalar bulunduğu, belediye hizmetlerinden kolayca yararlanılabilecek konumda olduğu, etrafında  yapılaşma başladığı, Orhangazi ilçesinin ihracat merkezi özelliği taşıdığı, dünya ülkelerine ihracat yapan yaş meyve ve sebze firmalarına ait soğuk hava depolarının bu bölgede bulunduğu gibi hususların tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın değerinde %40 oranında  objektif değer artışına neden olabileceği düşünülmeden %20 oranında objektif değer artışı uygulayan bilirkişi kurulu raporuna göre karar verilmesi kanuna aykırıdır.

Devamını Oku..

 kamulaştırma  Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 11.04.2016 tarihli 2015/11397 Esas ve 2016/4355 Karar sayılı ilamında özetle; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil ve tenkis isteğine ilişkindir. Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay  sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Devamını Oku..

NDIxNTAzNj-kamulastirmasiz-el-atma-davasi   Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 06.04.2016 tarihli 2014/22421 Esas ve 2016/4214 Karar sayılı ilamında özetle;  dava, paydaşlar arasında ecrimisil isteğine ilişkindir. Paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz. Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. Somut olayda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca, konunun uzmanı bilirkişiler ile yerinde keşif yapılarak dava konusu taşınmazda tüm paydaşları bağlayan fiili kullanım biçiminin oluşup oluşmadığının araştırılması, oluşmuş ise hangi bölümün hangi paydaşa bırakıldığının belirlenmesi ve bu durumun bilirkişilerce krokilerinde işaretlenmesi ve davacının kullanımına bırakılan bölüme bir elatma var ise ecrimisil hesabı yapılması, eğer fiili kullanım biçiminin oluşmadığı saptanır ise de paylı mülkiyet hükümlerine göre payından az yer kullandığını iddia eden davacının davası dinlenemeyeceğinden davanın tümden reddi gerekir. 

Devamını Oku..

 222A0518-300x138  Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 04.04.2016 tarihli 2015/17568 Esas ve 2016/6704 Karar sayılı ilamında özetle; Mahkemece, her iki tarafında birbirine şiddet uygulayıp, baskı yaptıkları, aşağılayıcı ve hakaret içeren söz ve davranışlarda bulundukları vakıalarına dayalı olarak taraflar eşit kusurlu kabul edilerek her iki boşanma davasınında kabulüne karar verilmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, mahkemenin de kabulünde bulunduğu üzere karşılıklı baskı yapma ve karşılıklı hakaret eylemleri ile davacı-karşı davalı erkeğin eşine fiziksel şiddet uygulaması vakıaları sabit ise de; davalı-karşı davacı kadının, eşine 2009 yılında fiziksel şiddet uyguladığı doktor raporu ve fotoğraflar ile belirlenmişse de, bu olaydan sonra evlilik birliğinin devam ettiği, böylece davacı-karşı davalı erkeğin fiziksel şiddet olayını affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı anlaşılmaktadır. Hoşgörü ile karşılanan olaylar kusur tespitinde dikkate alınamaz. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda, davacı-karşı davalı erkeğin, davalı-karşı davacı kadına oranla daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyleyken, davalı-karşı davacı kadının boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu kabulü ve bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak, davalı-karşı davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteklerinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Devamını Oku..

  kamulaştırma Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 03.03.2016 tarihli 2015/15052 Esas ve 201674153 Karar sayılı ilamında özetle; dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir. Resmi birim fiyatları esas alınıp, yıpranma payı da düşülerek binaya değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Arsa niteliğindeki taşınmazlara emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesi yöntem itibariyle doğru olmakla birlikte alınan rapor  hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki; dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazın Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2  değerlerinin karşılaştırılmasında; dava konusu taşınmazın,  emsal taşınmazdan daha değersiz olduğu anlaşılmasına rağmen, bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazdan daha değerli olduğu kabul edilerek değer biçildiğinden alınan rapor inandırıcı değildir.

Devamını Oku..

 AnaSayfaSlide-3ıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 20.11.2014 tarihli 2014730179 Esas ve 2014734815 Karar sayılı ilamında özetle; davacı işveren tarafından iş müfettişinin işçi alacaklarına dair tespitine karşı borçlu olunmadığı gerekçesiyle itiraz edilerek Türkiye İş Kurumu Genel  Müdürlüğü Gaziantep Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü aleyhine karşı dava açılmış ve  sonuçlandırılmıştır. Davanın, taraf sıfatı yokluğundan reddi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmiş olması hatalıdır.

Devamını Oku..

  işçi Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 22.02.2016 tarihli 2016/3812 Esas ve 2016/3414 Karar sayılı ilamında özetle; davacı işçinin ulusal bayram ve genel tatillerde çalışma karşılığı ücretlere hak kazanıp kazanmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını iddia eden işçi, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda yer alan bayram ve genel tatil ücreti ödemesinin yapıldığı varsayılır. Bordroda ilgili bölümünün boş olması ya da bordronun imza taşımaması halinde işçi, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını her türlü delille ispat edebilir. İmzalı ücret bordrolarından, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından daha fazla çalışıldığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin alacağının bordroda görünenden daha fazla olduğu yönünde bir ihtirazi kaydının bulunması halinde, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıt taşımaması durumunda dahi, işçinin bordroda yazılı olanın dışında ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının yapıldığını yazılı delille kanıtlaması imkân dahilindedir. Olayda, 23 Nisan 2010 günü çalışma karşılığının davacıya ödendiği davacının imzasını içeren 27.05.2010 tarihli belge ile sabit olduğuna göre anılan ödemenin değerlendirilmemesi hatalıdır.

Devamını Oku..

NDIxNTAzNj-kamulastirmasiz-el-atma-davasi   Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 02.03.2016 tarihli 2015/10776 Esas ve 2016/1587 Karar sayılı ilamında özetle; alacaklı kiralayan, borçlunun itirazı üzerine, yasal 30 günlük ödeme süresi geçtikten sonra borçlunun itiraz dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren hak düşürücü süre olan 6 ay içerisinde icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunabilir. Altı aylık hak düşürücü süre borçlunun itiraz dilekçesinin alacaklıya tebliğinden itibaren başlar. Olayımıza gelince; Tahliye ihtarlı ödeme emri borçluya 03.12.2012 tarihinde tebliğ edilmiş olup davanın 12.09.2013 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davanın açılma tarihi dikkate alınarak itiraz dilekçesinin alacaklıya tebliğ edilip edilmediği araştırılmak suretiyle davanın süresinde açılıp açılmadığı üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.   

Devamını Oku..

 devremülk  Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 07.03.2016 tarihli 2015/6324 Esas ve 201671757 Karar sayılı ilamında özetle;  dava, kiracı tarafından açılan kira ilişkisinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. HMK’nın 4. maddesinde ” Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları görürler ” düzenlemesiyle sulh hukuk mahkemelerinin görevi belirlenmiş, yine aynı kanunun 1. maddesinde ” Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir ”  hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda görev kurallarının yargılamanın her aşamasında dikkate alınacağı, görevli mahkemenin de sulh hukuk mahkemesi olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekir.

Devamını Oku..

maden   Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 07.03.2016 tarihli 2015/16415 Esas ve 2016/4521 Karar sayılı ilamında özetle;  dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmazın bedeli ve ecrimisil tahsili istemine ilişkindir.  Arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilirken dava konusu taşınmaz ile emsalin zaruret olmadıkça yakın bölgelerde ve benzer yüzölçümlü olması ve değerlendirme  tarihine yakın satışların emsal alınması gerekir.
Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmazın bedeli ve ecrimisil tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kısmen kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün YARGITAY’ca incelenmesi, davalı idare vekilince verilen dilekçeyle istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Devamını Oku..

  işçi Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 13.01.2014 tarihli 2011750314 Esas ve 2014/176 Karar sayılı ilamında özetle;  Kıdem tazminatı işçinin son aldığı brüt ücrete göre hesaplanır. Bu ücrete parayla ölçülen tüm sosyal yardımlar da ilave edilir. Ücretin miktarı ile ekleri gibi konularda ispat yükü işçiye aittir.
Davacı, kıdem tazminatı alacağının ödetilmesine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.
Yerel mahkeme, isteği hüküm ALTINA ALMIŞTIR.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Devamını Oku..

cA4aKEIPQrerBnp1yGHv_IMG_9534-3-220.04.2016 tarihinde yasalaşan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu ile birlikte Ayrımcılık yasağının ihlali iddiasıyla kuruma yapılan başvurularda, başvuranın iddiasının gerçekliğine ilişkin kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması halinde, karşı tarafın ayrımcılık yasağını ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat etmesi gerekecek.
Buna göre kuruma verilen görevler, insan hakları ve eşitlik uzmanları, uzman yardımcıları ve başkan tarafından görevlendirilen diğer personel tarafından yerine getirilecek. Bu görevliler, tüm kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden bilgi ve belgeleri isteyebilecek, özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişilerin bulundukları yerleri ziyaret edebilecek, kötü muameleye maruz kaldığı iddia edilen kişilerle görüşebilecek.
İleri derecede teknik ve mali uzmanlık bilgisi gerektiren konularla ilgili ücreti kurum bütçesinden ödenmek üzere bilirkişi görevlendirilebilecek. Gerek görülmesi halinde, inceleme ve araştırma yapmaya yetkili kurum personeli tanık veya ilgili kişileri dinleyebilecek.
Ayrımcılık yasağının ihlali halinde, ihlalden sorumlu olan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile kişiler hakkında bin liradan 15 bin liraya kadar idari para cezası uygulanacak.
İdari para cezasının kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları hakkında uygulanması halinde, ödenen idari para cezası, cezaya esas ayrımcı uygulamaya kusuruyla sebebiyet veren memurlar ile meslek kuruluşlarında görev yapanlara rücu edilecek.
Öngörülen yükümlülüklere, uyarıya rağmen haklı bir neden olmaksızın belirtilen sürede uymayan kişi ve kuruluşlara 500 liradan 2 bin liraya kadar idari para cezası verilecek. Bu cezalarda da rücu söz konusu olacak.
Kurul, verdiği idari para cezasını bir defaya mahsus olmak üzere uyarı cezasına dönüştürebilecek. Hakkında uyarı cezası verilen kişi veya kurumun, ayrımcı fiilinin tekrarı halinde alacağı ceza yüzde 50 oranında artırılacak. Söz konusu kanunun tam metni aşağıdaki gibidir;

Devamını Oku..

  indir Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 13.01.2016 tarihli 2014/28073 Esas ve 2016/705 Karar sayılı ilamında özetle; taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı, genel tatil ve hafta tatili günlerinde çalışıp çalışmadığı, söz konusu alacakların işveren tarafından ödenip ödenmediği noktasında toplanmaktadır. Somut olayda, bilirkişi raporunda, davacının fazla çalışmalarının, hafta tatili ve genel tatil günlerindeki çalışmalarının karşılığının bordrolarda gösterildiği ve karşılığının ödendiği, bordroların ihtirazı kayıt konmadan işçi tarafından imzalandığı, davacının bordrolarda gösterilen sürelerden daha fazla bir süre fazla çalışma yaptığını, genel tatil ve hafta tatili günlerinde çalıştığını ispat edemediği belirtilmiş ve söz konusu alacaklar hesaplanmamıştır. Dosyada mevcut davacının imzasını havi ücret bordrolarının incelenmesinde, bordroların büyük bir kısmında fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili ücreti tahakkuklarının bulunduğu, bordroların ihtirazi kayıt konmadan davacı işçi tarafından imzalandığı tespit edilmiştir. Ancak, bordrolarda gösterilen ücretin, davacının gerçek ücretini yansıtmadığı, davacının bordrolarda görünen ücretten daha fazla ücret aldığı mahkemece kabul edildiğine göre, bordrolardaki süreler nazara alınarak, yargılama sırasında tespit edilen gerçek ücret üzerinden fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili ücretleri bilirkişiye hesaplattırılmalı, bulunan tutarlardan bordrolarda tahakkuk ettirilen miktarlar mahsup edilmeli aradaki fark hüküm altına alınmalıdır.
Davacı, kıdem tazminatıyla fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti ve hafta tatili ücreti alacaklarının ödetilmesine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR. YEREL MAHKEMECE, davanın kısmen kabulüne KARAR VERİLMİŞTİR.   

Devamını Oku..

asdfg.jpg   Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 11.01.2016 tarihli 2015/17300 Esas ve 2016/175 Karar sayılı ilamında özetle; Mahkemece davalı erkeğin ağır kusurlu bulunduğu, kadının ayrı yaşamakta haklı olduğu kabul edilerek, ergin olmayan müşterek çocukların geçici velayeti davacı kadına verilmiş, davacı kadın ve birlikte yaşayan çocuklar yararına da tedbir nafakasına (TMK.md.197) hükmedilmiştir. Davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunu ortaya koyan davranışları belirlenmekle birlikte, ev işlerini yeteri kadar yapmadığı, sinirli ve agresif olduğundan bahisle davacı kadının da kusurlu bulunduğu kabul edilmiştir. Tarafların ayrılmalarından sonra davalı erkeğin eşini bir çok kez evlilik birliğinin devamı maksadıyla davet ettiği, eldeki davanın 07.05.2013 tarihinde açılmasından sonra 16.05.2013 tarihinde noterden, davacı eşin eve dönmesi için ihtarname tebliğ ettirdiği anlaşılmaktadır. Davalı erkeğin birlikte yaşama yönündeki iradesi ve ihtarname göndermesi, davacı kadına mahkemece kusur olarak yüklenilen bu davranışların, davalı erkek tarafından affedilmiş, en azından hoşgörü ile karşılanmış olduğunu göstermektedir. Affedilen ve hoşgörü ile karşılanan bu olaylar nedeniyle davacı kadının kusurlu kabul edilmesi doğru değildir.

Devamını Oku..

  222A0518-300x138 Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 19.01.2016 tarihli 2015/9602 Esas ve 2016/479 Karar sayılı ilamında özetle; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 20. ve devamı maddelerinde düzenlenen genel işlem koşulları, ancak Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra akdedilen sözleşmelere uygulanacak olup, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinin 01/02/2007 tarihinde akdedildiği göz önüne alındığında mahkemenin yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi dahi doğru olmamıştır. Mahkemece, davacının kullandığı kredinin borcunun tümünü kapatmak üzere 15/01/2009’da ödeme yaptığı ancak davalı bankanın davalıdan 5 günlük faizi fazla tahsil ettiği gerekçesiyle bu kalem yönünden de davanın kabulüne karar verilmiş ise de, dosya kapsamından davalı bankaca kapama işleminin hangi tarihte yapıldığı ve davacıdan kaç günlük gecikme faizi tahsil edildiği denetlenememektedir. Bu itibarla mahkemece davacının erken ödeme tarihinden kaç gün sonra davalı tarafından kapama işleminin yapıldığı, kaç günlük haksız gecikme faizi tahsil edildiği belirlendikten sonra hüküm kurulması gerekir.

Devamını Oku..