Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 11.04.2016 tarihli 2015/11397 Esas ve 2016/4355 Karar sayılı ilamında özetle; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil ve tenkis isteğine ilişkindir. Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, YEREL MAHKEMECE davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil ve tenkis İSTEĞİNE İLİŞKİNDİR.
Davacı, mirasbırakanları Şeref ve Necla’nın, 3306 parsel sayılı taşınmazdaki 1 numaralı bağımsız bölümü davalı kızlarına mirastan mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak devrettiklerini ileri sürerek, tapu kaydının iptaliyle miras payı oranında adına tescile, olmazsa tenkise karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.
Davalı, davanın REDDİNİ SAVUNMUŞTUR.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Çekişme konusu 1 nolu bağımsız bölüm mirasbırakanlar adına kayıtlı iken, 02.04.2008 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik edildiği, muris Şeref’in 2013 tarihinde, muris Nejla’nın ise 2011 tarihinde öldüğü, taraflar dışında mirasçılarının bulunmadığı KAYDEN SABİTTİR.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) MUVAZAA TÜRÜDÜR. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını DEVRETMEK İSTEMEKTEDİR. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak SURETİYLE DEVRETMEKTEDİR.
Bu durumda, yerleşmiş YARGITAY içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya ÇIKARILMASINA BAĞLIDIR. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük ÖNEM TAŞIMAKTADIR. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeliyle sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflarla miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında ZORUNLULUK VARDIR.
Somut olayda; mahkemece yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde hükme yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme OLANAĞI YOKTUR.
Hâl böyle olunca; davacının tanıklarının dinlenilmesi, yine aynı taraflar arasında Çorlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen dava dosyasının değerlendirilmesi, gerektiğinde birleştirme hususunun düşünülmesi, mirasbırakanların gerçek irade ve amaçlarının duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya konulması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi DOĞRU DEĞİLDİR.
Davalı vekilinin temyiz İTİRAZLARI YERİNDEDİR. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.04.2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.
Bir önceki yazımız olan PAYDAŞLAR ARASINDA ECRİMİSİL İSTEĞİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.