Archives: Şubat 2017

Yüksek Adalet Bakanlığı’nın, çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçundan sanık Mehmet Halis İkin hakkında açılan kamu davası sonunda çek hesabı sahibi SBR Tekstil Konfeksiyon Mobilya Emlak İnşaat Yapı Malzemeleri Ticaret Limited Şirketi hakkında Adana 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 30.04.2012 tarihinde 2012/741 esas ve 2012/1516 karar sayıyla verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararının kanun yararına bozulmasına ilişkin talebi üzerine, YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 18.02.2013 tarihli ihbar yazısı ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı.

Devamını Oku..

Dava banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması, nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarına ilişkindir.

 

Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması, nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından sanık İbrahim ile Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçundan sanıklar S….., A…, A…., K…. ve H……in yapılan yargılamaları sonunda: Sanık İ……’in 5237 sayılı TCK’nın 245/1,43/1, 53/1-2 ve 63. maddeleri gereğince 3 yıl 9 ay hapis ve 2.500 Yeni Türk Lirası adli para, aynı Yasa’nın 142/1-b, 5311-2 ve 63. maddeleri gereğince 2 yıl hapis, yine aynı Yasanın 116/2 ve 53/1-2. maddeleri gereğince 6 ay hapis cezaları ile mahkumiyetine, diğer sanıkların beraatlerine dair ( Denizli Dördüncü Asliye Ceza Mahkemesi )’nden verilen 10.04.2007 gün ve 2006/421 Esas, 2007/180 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtayca incelenmesi sanık İ…… ve müdafii tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C.Başsavcılığı’nın onama isteyen 10.09.2007 tarihli tebliğnamesi ile Daireye gönderilmekle, sanıklar S….., A…, A…., K…. ve H…… hakkında kurulan beraat hükümlerine yönelik herhangi bir temyiz başvurusu bulunmadığından, sanık İ…… ve müdafiinin temyizlerine hasren yapılan incelemede gereği görüşüldü:

Devamını Oku..

Dava, “hata, hile, gabin” hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Bilindiği üzere; “hata, hile, gabin” her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı olmayıp, öğrenme tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Bu durumda; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 28/2. ve 39/1. maddelerinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin öğrenme tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Hal böyle olunca; olayda hak düşürücü sürenin geçip geçmediğinin tarafların tüm delileri toplanmak suretiyle açıklığa kavuşturulması, davanın süresinde açıldığı sonucuna varılması durumunda, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde işin esasının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

Devamını Oku..

Açıklanması geri bırakılan bir hüküm varken denetim süresi içinde yeniden kasıtlı bir suç işleyen sanık hakkında, bu suç nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyeceğini düzenleyen kuralda masumiyet karinesine aykırılık oluşturan bir husus da bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 15. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Devamını Oku..

Sanığın, temyiz dışı sanıkla birlikte katılan şirketten bir fabrikanın sıva işini yapacaklarını söyleyerek kiraladığı iskeleyi, çalındığını bahane ederek  katılana iade etmediği anlaşıldığından güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. Sanık ile katılan şirket arasında bir hizmet ilişkisi bulunmaması karşısında; sanığın eyleminin TCK’nın 155/1. maddesinde tanımlanan güveni kötüye kullanma suçunu oluşturmasına karşın suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkumiyet kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Devamını Oku..

Tazminat davasının dayanağı olan ceza davasında, gözaltı ile birlikte fiilen 714 gün tutuklu kalan davacı hakkında yapılan yargılama sonunda kasten yaralama suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve davacının şartla tahliye tarihinden itibaren tazminata hak kazanacağı dikkate alınarak, 5275 sayılı CGTİHK’na göre şartla tahliye edilmesi gereken 03.07.2011 tarihi ile salıverildiği tarih olan 28.11.2012 tarihleri arasında fazladan tutuklu kaldığı 514 gün için net asgari ücret üzerinden hesaplama yapıldığında bulunan 11.952 TL maddi tazminata hükmolunması gerekirken, toplam tutukluluk süresinden mahkum olunan cezanın tamamının düşülmesi suretiyle hesaplanan 414 gün için 9.753,06 TL maddi tazminata hükmedilmesi, manevi tazminat miktarı belirlenirken objektif bir kriter olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nasafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, dosya içeriğine göre şartla tahliye tarihi esas alınarak 514 gün fazla süre ile tutuklu kalan davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarının bu ölçütlere uymayacak şekilde az olduğunun gözetilmemesi kanuna aykırıdır.

Devamını Oku..

Dava, davacının özgün olarak tasarladığı projelerin davalı tarafından haksız olarak ele geçirilip kazanç elde edilmesi suretiyle oluşan haksız rekabetin tespiti ve men’ine ilişkindir.

Devamını Oku..

Nafaka artırımı talebi ile açılan davada; tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakaların niteliği, en son artırımdan itibaren geçen süre dikkate alındığında; nafakaların en azından TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan dengenin korunması gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Devamını Oku..

Dava kasten öldürme suçundan yargılanan sanığın, meşru savunma sınırını mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşıp aşmadığının tespiti ile ilgilidir.

 

Maktul Recep Alkan’ı kasten öldürme suçundan yargılanan sanık Erol Gözen hakkında, meşru savunma sınırının mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşıldığı kabul edilmek suretiyle, 5237 sayılı TCK’nun 27/2 nci maddesi uyarınca ceza tayinine yer olmadığına ilişkin, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.05.2008 gün ve 148-167 sayılı hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen YARGITAY 1. Ceza Dairesince 09.04.2012 gün ve 8943-2650 sayı ile;

Devamını Oku..

Dava, fark işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; yetkili sendikalar tarafından düzenlenen ve davacı işçiye uygulanan İşletme Toplu İş Sözleşmesi’nin ücrete ilişkin hükümlerinin ve 31.05.2004 tarihli Protokolün yasaya aykırı olup olmadığı ve buna bağlı olarak davacının ödenmemiş fark işçilik alacaklarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Devamını Oku..

Davacının tazminat talebine ilişkin davasını atiye terk etmesine (davayı geri almasına) davalı tarafın muvafakat edip etmediği, sorulmadığı gibi söz konusu talep bakımından olumlu ya da olumsuz bir karar da verilmemiştir. Mahkemece davacının maddi tazminat talebine ilişkin davasını geri alma isteğine karşı davalıdan muvafakatı olup olmadığı sorulmalı ve davalının bu husustaki beyanına göre sonuca gidilmelidir.

Devamını Oku..

Dava,kazandırıcı zamanaşımı yoluyla arazinin davacı adına tescil istemine ilişkindir.Öncesinde eğimli ve yağış sonucunda suyun toplandığı çukur alan olan, kimse tarafından kullanılmayan, 1980 yılında davacı tarafından tesviye edilerek düzleştirilen ve bu tarihten sonra kullanılmaya başlanılan dava konusu taşınmaz, nitelik itibari ile devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olup imar-ihyaya muhtaçtır. İmar-ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen yerler 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesindeki şartlar mevcut ise zilyetleri adına tespit ve tapuya tescil edilebilir. 3402 sayılı Kanun’un 17/son maddesine göre imar planının kapsadığı alanda kalan yerler bakımından bu hüküm uygulanmaz. İmar-ihya işleminin tamamlandığı 1980 yılından taşınmazın imar planı içine alındığı 1982 yılına kadar geçen süre 3402 sayılı Kanun’un 14. ve TMK’nın 713/1. maddelerine göre zilyetlikle iktisap için yeterli değildir.

Devamını Oku..