Sanık Yahya’nın kızı ve onaltı yaşındaki maktul Burçin’in edindiği bir cep telefonu ile erkek arkadaşıyla zaman zaman mesajlaştığı, olay günü sanığın evde telefonu görüp durumu fark etmesi üzerine öfkelendiği ve uyumakta olan Burçin’i uyandırdığı, kendisini affetmesi için yalvaran kızına önce tokat ve yumruklarla vurmaya başladığı, sonrasında eline geçirdiği sopa ve oklavanın darbeler sırasında kırılması sonucu üzerine bir bidon benzin dökerek yakmak için evdekilerden çakmak istediği, oğlu Veli ve eşi Hatice’nin ‘çakmak yok’ diyerek oyalamaya çalıştıkları sanığın defalarca ve ısrarla başını zemine ve duvara vurması sonucu maktulün bilinci kapanarak kendinden geçtiği, çağrılan ambulans ile hastaneye kaldırıldığı ve iki hafta sonra hayatını kaybettiği, ölüm sebebinin ‘künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması’ olarak belirlendiği olayda; darbelerin yeri, şiddet ve mahiyeti ile sonuçları, olayın cereyan tarzı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanığın eylemi ile ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu, sanığın eyleminin sonucunu bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği anlaşılmakla, doğrudan kastla çocuk yaştaki öz kızını öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi yerine, olayda uygulama yeri bulunmayan olası kasıtla hareket ettiğinin kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
Devamını Oku..
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.09.2013 gün ve 2010/1003 E., 2013/728 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 10. Hukuk Dairesinin 17.02.2014 gün ve 2014/78 E., 2014/2761 K. sayılı kararı ile;
“…Hakkında verilen boşanma kararı kesinleşen ve yaşamını yitiren babası üzerinden kendisine hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla ölüm aylığı bağlanan davacının ölüm aylığının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı iddiasıyla 23.10.2008 tarihi itibarıyla KESİLDİĞİ ANLAŞILMAKTADIR.
Devamını Oku..
YEREL MAHKEMECE verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Devamını Oku..
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 11/05/2015 tarih ve 2014/353-2015/320 sayılı kararın YARGITAYca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için dosya mahalline gönderilmişti. Bu noksanlıkların giderilerek dosyanın gönderildiği anlaşılmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ düşünüldü:
Devamını Oku..
Fesih durumunda davalının tazminat ile sorumlu tutulabilmesi için öncelikle feshin davacı idare yönünden haklı nedene dayanıyor olması gerekir. Kira akdinin sona erme sebeplerinden biri de kiracının temerrüdü olup kira parasının ödenmemesi veya geç ödenmesi durumunda akdin feshinin biçim ve koşulları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun’unun 315. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, istenen kira parasının veya yan giderin muaccel olması ve kira bedeli ile yan giderin verilen sürede ödenmemiş bulunması, ihtarnamede verilen süre içerisinde kira parasının ödenmemesi halinde akdin feshedileceğinin açıkça belirtilmesi gerekir. Kiracıya verilecek süre konut ve çatılı işyeri kiralarında en az otuz gün, ürün kiralarında en az altmış gün, diğer kira ilişkilerinde ise en az on gündür. Somut olayda davacı sözleşmenin feshedildiğini bildirmiş ise de hangi nedenle sözleşmenin feshedildiğini dosyaya bildirmemiş, mahkemece feshin haklılığı incelenmemiştir. Bu durumda mahkemece davacının feshinin haklı olup olmadığı, feshin temmerrüde dayanıyorsa usulune uygun fesih ihtarı bulunup bulunmadığı değerlendirilerek sonucuna karar verilmesi gerekir.
Devamını Oku..
İİK’nun 170/a-2. maddesi gereğince icra mahkemesi, yasal sürede yapılan itiraz veya şikayet nedeniyle icra mahkemesine intikal eden işlerde, öncelikle, takip dayanağı senedin kambiyo vasfında olup olmadığını ve alacaklının kambiyo senetlerine özgü yol ile takip hakkının bulunup bulunmadığını re’sen inceleyerek, takibin iptaline karar verebilir. Somut olayda, takip dayanağı çekin muhatap bankaya ibraz edilmediği gibi borçlunun da borcu kabul yönünde bir beyanının bulunmadığı görülmüştür. Bu durumda, takip dayanağı belge kambiyo senedi vasfını taşımadığından mahkemece, İİK’nun 170/a maddesi gereğince takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekirken Dairemizce maddi hataya müsteniden onandığı anlaşılmakla borçlunun karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.
Devamını Oku..
Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.
YEREL MAHKEMECE, davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ş.Özmen tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Devamını Oku..
DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadeye, boşta geçen süre ücreti ve 8 aylık ücret tutarında işe başlatmama tazminatının belirlenmesine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.
Devamını Oku..
Dava, bankacılık işleminden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Dava tarihi olan 27.11.2014 tarihinde yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/1-k maddesinde tüketicinin; “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi” ifade edeceği, 3/1-l maddesinde ise tüketici işleminin; “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” ifade edeceği düzenlenmiş, aynı kanunun 73/1 maddesinde de; tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalara bakmaya tüketici mahkemelerinin görevli olduğu hüküm altına alınmıştır. Buna göre, mahkemece, tüketici konumundaki davacı tarafından açılan işbu davada tüketici mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle 6100 sayılı HMK 115/2 maddesi gereğince dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmesi gerekir.
Devamını Oku..
YEREL MAHKEMECE verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Devamını Oku..
Özet: Dava, temerrüt nedeniyle kiralananın tahliyesi ve kira alacağı istemine ilişkindir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tahsis kararı ile taşınmazda hak sahibi olan davacı kiralayanın tahsis kararının iptal edilmesinden sonra taraflar arasında imzalanan 07.11.2009 başlangıç tarihli kira sözleşmesine taşınmazın kayyımı tarafından icazet verilmeyerek davalı ile yeni bir kira sözleşmesi akdedilmesi durumunda 07.11.2009 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin taraflar yönünden geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Kira sözleşmesi kural olarak tarafların anlaşması, mahkeme kararı ya da kiralananın yokolması ile sona erer. Davalı şirket, davacının kiralayan sıfatına karşı çıkmakta ise de davalı şirket tarafından kira sözleşmesi gereğince peşin ödenmesi gereken kira parasının ilk altı aylık kısmı davacı kiralayan hesabına yatırılmış, bu tarih itibariyle davacının kiralayan sıfatına itiraz edilmemiştir. Davaya dayanak yapılan 07.11.2009 başlangıç tarihli ve iki yıl süreli kira sözleşmesi davacı ile davalı arasında düzenlenmiştir. Kira sözleşmesi yapan kiralayanın mutlaka malik olması gerekmediğinden taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesi iptal edilmeyip hala ayakta olduğuna göre zilyedi olunan taşınmazın kiralanmasına ilişkin sözleşme hükümleri taraflar yönünden bağlayıcıdır. Kiralayan tarafından süreli ihtar gönderilip ödenmeyen kira bedeli istendiği ve ihtara konu aylar kirasının ödenmediği anlaşıldığından temerrüt oluşmuştur ve bu nedenle kiralananın tahliyesine ve alacağın tahsiline karar verilmek gerekir.
Devamını Oku..
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.09.2013 gün ve 2010/1003 E., 2013/728 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 10. Hukuk Dairesinin 17.02.2014 gün ve 2014/78 E., 2014/2761 K. sayılı kararı ile;
Devamını Oku..
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 50. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 8 ve 28. maddelerine göre, her gerçek kişi, yaşadığı sürece taraf ehliyetine sahiptir ve taraf ehliyeti, çocuğun sağ olarak bütünüyle doğduğu anda başlar, ölümle sona erer. Bu nedenle, ölmüş kişinin taraf ehliyeti yoktur. Dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur. Bu nedenle, davaya ölen tarafa karşı veya onun tarafından devam edilmesine imkan yoktur. Ölen tarafın mirasçılarına karşı veya onun mirasçıları tarafından davaya devam edilip edilmeyeceğini tespit için, bir ayrım yapmak gerekir. Yalnız öleni ilgilendiren, yani mirasçılarına geçmeyen haklara ilişkin davalar, tarafın ölümü ile konusuz kalır; bu davalara ölen tarafın mirasçılarına karşı (veya mirasçıları tarafından) devam edilmesine imkan yoktur. Davacının 28/02/2017 tarihinde öldüğü ve davanın yalnız öleni ilgilendiren, yani mirasçılarına geçmeyen haklara ilişkin dava olduğu, davacı tarafın ölümü ile davanın konusuz kaldığı anlaşılmış olduğundan, kararın kaldırılmasına, “davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
Devamını Oku..
İİK’nın 363/1 maddesi gereğince, icra hukuk mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna başvuru süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gündür. Tarafların 10 günlük yasal süre içerisinde süre tutum dilekçesi sunmaları halinde, süre tutum dilekçesini sunan tarafa gerekçeli karar tebliğ edilir ve süre tutum dilekçesi sunan taraf gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 10 günlük yasal süre içerisinde ayrıntılı istinaf dilekçesini sunmak zorundadır. Aksi halde, ayrıntılı istinaf dilekçesini sunmamış sayılır. HMK’nın 342/2. maddesinde, istinaf dilekçesinde bulunması gereken hususlar düzenlenmiş, aynı maddenin (e) bendinde istinaf sebepleri ve gerekçesinin dilekçede gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu husus emredici kuraldır. HMK’nın 355. maddesi gereğince, kamu düzenine aykırı olmayan bir istinaf sebebi istinaf dilekçesinde gösterilmemiş ise, istinaf mahkemesince re’sen dikkate alınamaz. Çünkü, istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebep ve gerekçelerle sınırlı olarak yapılır. Kararda kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden ve süresinde istinaf sebep ve gerekçelerini içerir dilekçe sunulmadığından davalı/alacaklının istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
Devamını Oku..
Dava konusu somut olayda, ziraatçı ve jeolog bilirkişiler raporuna göre davaya konu suyun genel sulardan olduğu anlaşılmaktadır. Genel sulardan öncelik hakkı ihlal edilmemek koşuluyla herkes faydalı ihtiyacı oranında yararlanabilir. Köy halkından oldukları anlaşılan davacıların genel suya el atmanın önlenmesini talep ve dava etmekte hukuki yararlarının bulunduğu ortadadır. Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Devamını Oku..