Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.09.2013 gün ve 2010/1003 E., 2013/728 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 10. Hukuk Dairesinin 17.02.2014 gün ve 2014/78 E., 2014/2761 K. sayılı kararı ile;
“…Hakkında verilen boşanma kararı kesinleşen ve yaşamını yitiren babası üzerinden kendisine hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla ölüm aylığı bağlanan davacının ölüm aylığının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı iddiasıyla 23.10.2008 tarihi itibarıyla KESİLDİĞİ ANLAŞILMAKTADIR.
Davanın yasal dayanağı olan 5510 s. Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 56 ncı maddesinin ikinci fıkrasında, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınacağı yönünde DÜZENLEME YAPILMIŞTIR.
İnceleme konusu davada; Sosyal Güvenlik Kontrol Memurluğu’nca gerçekleştirilen soruşturmada elde edilen somut veri ve saptamalar, bahse konu soruşturma sırasında ve yargılamada ifadeleri alınan şahısların beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacıyla boşandığı eşinin fiili olarak birlikte YAŞADIKLARI BELİRGİNDİR.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup BOZMA NEDENİDİR.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve HÜKÜM BOZULMALIDIR…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.
TEMYİZ EDEN: Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Dava Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından düzenlenen raporun iptaliyle ölüm aylığının kesildiği tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesi gerektiğinin tespiti İSTEMİNE İLİŞKİNDİR.
Davacı vekili; 1999 yılında eşinden boşandığını ve o tarihten itibaren vefat eden babası üzerinden yetim aylığı bağlandığını, ancak 05.08.2010 tarihinde boşandığı eşiyle birlikte yaşadığı belirtilerek sigorta memurları tarafından rapor düzenlendiğini, kendisinin biri özürlü olmak üzere üç çocuğuyla birlikte yaşadığını, eski eşiyle yaşadığı iddialarının asılsız olduğunu ileri sürerek hakkında tutulan raporun iptaliyle kesilen aylığın kesildiği tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi gerektiğinin tespitine karar verilmesini TALEP ETMİŞTİR.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili; davacının 22.06.1999 tarihinde eşinden boşandığını, boşanma sonrası hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla babası üzerinden ölüm aylığı bağlandığını, davacının boşandığı eşiyle birlikte yaşadığına dair Kuruma yapılan şikayet üzerine 11.08.2010 tarihinde Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Kontrol Memurluğunca düzenlenen raporla davacının nüfus kayıt sistemine göre boşandıktan sonra eski eşi ile aynı adreste ikamet ettiğinin ve çevresel araştırmada eski eşi ile birlikte aynı evde yaşamaya devam ettiğinin tespit edildiğini, bu nedenle Kurum işleminin yasal mevzuata uygun olduğunu bildirerek davanın reddinin GEREKTİĞİNİ SAVUNMUŞTUR.
Mahkemece; davacının boşandıktan sonra bir müddet yakınlarının yanında kaldığı ancak daha sonra ayrıldığı eşinin babası tarafından engelli çocuğuna bakılması amacıyla eski eşi ile aynı avluda bulunan başka bir eve yerleştiği, çocuğunun bakımı için kayınpederine ait evde oturmaya mecbur kaldığı, davacının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığına dair tanıkların görgüye ya da duyuma dayalı herhangi bir bilgilerinin bulunmadığı davacının eski eşiyle birlikte yaşadığına dair vicdani kanaat oluşmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne KARAR VERİLMİŞTİR.
Davalı SGK vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan GEREKÇELERLE BOZULMUŞTUR.
YEREL MAHKEMECE, önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme KARARI VERİLMİŞTİR.
Direnme kararı davalı SGK vekili tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalının almakta olduğu ölüm aylığının 5510 s. Kanunun 56/son maddesi hükmü uyarınca kesilmesine ilişkin Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olup olmadığı NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR.
Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56 ncı maddesinin İKİNCİ FIKRASIDIR.
5510 s. Kanunun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlıklı 56 ncı maddesinde:
Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
a)Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malul duruma getirdiği,
b)Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları, hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır.
Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır…” düzenlemesi YER ALMAKTADIR.
01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunuyla 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunun da yer almayan, dava konusu düzenleme ilk kez, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun da YER ALMIŞTIR.
Düzenlemeyle ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri ALINMASI ÖNGÖRÜLMEKTEDİR. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli OLARAK BENİMSENMİŞTİR.
Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenlemeyle hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde, ilgiliyi haktan yararlandırmama; hakkın kötüye kullanılması durumunda hak sahipliğinin ortadan kalkması ve dolayısıyla gelir veya aylıktan yararlandırılmama esası KABUL EDİLMİŞTİR.
Gerçekten, ölüm aylığı almak üzere boşandığı eşle fiilen birlikte yaşamaya kişiyi sürükleyen etkenin niteliği ve türü, hukuk düzeni açısından ÖNEM TAŞIMAMAKTADIR. Çünkü, hakkın kötüye kullanılması hangi dürtüyle (saikle) ortaya çıkarsa çıksın, sonuçta hukuk bakımından sadece ve sadece “kötüye kullanma” olup, hukuk düzeni tarafından korunmamaktadır (Centel, Tankut; Boşandığı Eşiyle Birlikte Yaşayanın Aylığının Kesilmesi, MESS Sicil Dergisi, Mart 2012, s. 195).
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, hak sahibinin boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşaması her ne saikle olursa olsun, Anayasal bireysel özgürlük kapsamında kalmakta ise de Devlet sosyal görevlerini mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirmesine ilişkin Anayasa’nın 65 inci maddesi uyarınca sosyal sigorta yardımlarına hak kazanma koşullarını düzenleme yetkisine sahip olduğu gibi, Devletin boşanan eşlerin birlikte yaşamasına yasak getirmesi mümkün olmamakla birlikte bu durumda olan kişileri sosyal sigorta yardımları kapsamı dışında BIRAKMASI MÜMKÜNDÜR.
Bilindiği üzere 5510 s. Kanunun 56/2 nci maddesinin T.C. Anayasasının 2, 5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138 inci maddelerine aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne maddenin iptali talebiyle BAŞVURULAR YAPILMIŞTIR.
Anayasa Mahkemesi başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda, 28.04.2011 gün ve 2009/86 E. 2011/70 K. sayılı kararıyla bahsi geçen hükmün Anayasanın 2, 10, 60 ve 65 inci maddelerine aykırı olmadığını; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138 inci maddeleriyle ilgisinin bulunmadığını belirterek başvuruların oyçokluğuyla reddine KARAR VERMİŞTİR.
Sonuç olarak, davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 s. Kanunun 56 ncı maddesinin ikinci fıkrasının, ölüm aylığından yararlanma hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla düzenleme getirmiş olması ve düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığının tespitine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı karşısında, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organlarınca uygulanmasının zorunlu olması nedeniyle, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen hak sahiplerine gelir veya aylık tahsisi yapılmamasıyla bağlanan gelir veya aylığın kesilmesine ilişkin Kurum işlemi usul ve YASAYA UYGUNDUR.
Bu kabul doğrultusunda, gelirin veya aylığın kesilme tarihiyle Kurumun geri alma hakkının kapsamına ilişkin olarak; fiilen birlikte yaşama olgusunun başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibariyle gelir veya aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun ve yersiz kabul edilmeli ancak söz konusu madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, fiili birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli; 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı ve bu şekilde belirlenecek yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 s. Kanunun 96 ncı maddesine göre UYGULAMA YAPILMALIDIR.
Yeri gelmişken maddenin zaman bakımından uygulanması yönünden 5510 s. Kanunun Geçici 1 inci maddesinin değerlendirilmesinde de ZORUNLULUK BULUNMAKTADIR.
5510 s. Kanunun “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlıklı 17.04.2008 tarihinde yayınlanan 5754 s. Kanunun 68 inci maddesiyle değişik Geçici 1 inci maddesi:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunuyla 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 s. kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 s. Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır…
Bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve gelirler, 55’inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…” şeklinde DÜZENLEME İÇERMEKTEDİR.
Anılan geçici maddeyle kanun koyucu tarafından, 5510 s. Kanunun yürürlüğünden önce Sosyal Güvenlik Kanunları uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylığın, durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerinin esas alınması gerektiğinin BENİMSENDİĞİ ANLAŞILMAKTADIR. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin veya aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 56 ncı maddenin zaman bakımından uygulanması hususu da ÇÖZÜME KAVUŞTURULMALIDIR.
Bu kapsamda, yine maddenin amacında da belirtilen 4721 sayılı TMK’nun “Dürüst davranma” başlıklı 2 nci maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı çerçevesinde çözüme gidilmesinde ZORUNLULUK BULUNMAKTADIR.
TMK’nun anılan 2 nci maddesi uyarınca:
“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına UYMAK ZORUNDADIR.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
Anılan madde uyarınca bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağı gibi, hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı ilkesi de birlikte gözetilmek suretiyle, 5510 s. Kanunun 56 ncı maddesi açısından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, anılan yasal düzenleme öncesinde ilgililer her ne amaçla boşanmış olurlarsa olsun, fiili birlikteliklerini 5510 s. Kanuna getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemeden itibaren anılan tür ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir anlatımla fiili olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda, anılan 2 nci madde kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın KESİLMESİ GEREKMEKTEDİR.
Kuşkusuz hak sahibine, fiili birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren, diğer koşulların da varlığı durumunda gelir veya aylık BAĞLANABİLECEĞİ AÇIKTIR.
5510 s. Kanunun 56 ncı maddesinin uygulanmasında üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, maddede yer alan “boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” unsurunun, diğer bir ifadeyle boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusunun nasıl KANITLANMASI GEREKTİĞİDİR.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “İspat yükü” başlıklı 6 ncı maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu belirtilmiş olup, ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi yararına hak çıkaran tarafa ait olduğu, yasal bir karineye dayanan tarafın, sadece karinenin tarafını oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altında olduğu, kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı tarafın yasal karinenin aksini ispat edebileceği KABUL EDİLMEKTEDİR.
Uyuşmazlığın çözümü açısından özellikle belirtilmelidir ki, 5510 s. Kanunun 59 ve 100. maddeleri uyarınca Kurumun denetim ve kontrol görevlendirilmiş memurları tarafından tutulan tutanaklar aksi kanıtlanıncaya KADAR GEÇERLİDİR. Diğer bir anlatımla; yetkili kişilerce düzenlenen ve tarafların ihtirazi kayıt koymaksızın imzaladığı tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olup, aksi ancak yazılı delille kanıtlanabilir.
Ne var ki, aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olan tutanaklarla ifade edilen: Kurumun denetim ve kontrol görevlendirilmiş memurları tarafından belgelere dayalı olarak düzenlenmiş olanlarla belgeye dayalı olmamakla birlikte düzenlenmesinde hazır bulunan işveren, işçi veya üçüncü kişi beyanları uyarınca düzenlenerek doğruluğu ilgili kişilerin imzalarıyla tasdik edilen ve imza inkarına konu OLMAYAN TUTANAKLARDIR.
Kurumun denetim ve kontrol görevlendirilmiş memurları tarafından yapılan incelemelere dayalı tutanakların değerlendirildiği ve varılan sonucun yazıya geçirildiği raporların, sadece memur veya müfettiş tarafından düzenlenmiş olmaları, anılan raporların 4857 sayılı İş Kanununun 92/son maddesiyle 5510 s. Kanunun 59 ve 100. maddeleri kapsamında aksinin yazılı delille kanıtlanması gereken belgeler olarak kabulleri için YETERLİ DEĞİLDİR.
Buna göre, özellikle, rapor veya ekli tutanaklarda imzası bulunmayanlar yönünden, söz konusu tutanakların aksinin yazılı delille kanıtlanması yükümünden söz etmek MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Kurumun denetim ve kontrol görevlendirilmiş memurları ve iş müfettişi raporlarının, rapora dayanak alınan tutanaklarla birlikte değerlendirilmesi ve ancak belirtilen nitelikteki ekli tutanakların anılan Kanun kapsamında aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge olduğunun kabulü, 4857 sayılı İş Yasasının 92/son maddesinin açık hükmü KARŞISINDA ZORUNLUDUR. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 14.11.1979 gün ve 1014 E., 1364 K. ile 04.02.2009 gün ve 2009/9-2 E.-2009/48 K. sayılı kararlarında da aynı HUSUSLAR VURGULANMIŞTIR.
Bu ilkeler ışığında somut olayda, davacı ve eski eşinin 01.11.2010 tarihine kadar adreslerinin aynı olduğu, bu tarihten sonra ise ikamet adresi olarak aynı avlu içerisinde yer alan farklı evleri bildirdikleri, Kurum Denetmen Memuru tarafından düzenlenen 11.08.2010 tarihli raporda da tarafların birlikte yaşadıklarının tespit edildiği dikkate alındığından tarafların birlikte yaşadıklarının sabit OLDUĞU GÖRÜLMEKTEDİR..
Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalının ve boşandığı eşinin yerleşim yeri adreslerinin farklı olduğu bu nedenle yerel mahkeme direnme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından KABUL EDİLMEMİŞTİR.
Sonuç olarak, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR.
Bu nedenle usul ve yasaya aykırı olan direnme kararının BOZULMASI GEREKMİŞTİR.
SONUÇ : Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.02.2017 tarihinde OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.
Kaynak:Corpus
UYARI: Firmamızca basılı ortamdan elektronik ortama aktarılan içtihat metni, tarafımızdan içeriği etkilenmeyecek şekilde değiştirilmiş ve değişikliği yapan algoritma TESCİL ettirilmiştir. Tescil edilmiş içtihat metninin Corpus sözleşmesinde belirtilen amaçlar dışında herhangi bir ortamda (elektronik veya yazılı) bulundurulması/kullanılması durumunda firmamız tüm kanuni haklarını KULLANACAKTIR.
Bir önceki yazımız olan TARAF EHLİYETİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.