Archives: Şubat 2016

iflas-ertelemeYargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2015 tarihli  2015/15612 Esas ve 2016/14108 Karar sayılı ilamında özetle; dava, hayat sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. 6762 sayılı TTK.nun 1269. maddesi (6102 sayılı TTK’nun 1453. maddesi) uyarınca malı rehin alan kimse o mal üzerindeki menfaatini kendi adına sigorta ettirebileceği gibi, aynı yasanın 1270. maddesi (6102 sayılı TTK’nun 1406. maddesi) uyarınca bir başkasının da rehin konusu malı rehin alan hesabına ve onun lehine sigorta ettirmesi mümkündür. Somut olayda, davaya konu hayat sigortası poliçesinde, dava dışı bankanın dain mürtehin sıfatı ile hak sahibi olduğu görülmüştür. Davacının sigorta poliçesine dayanarak tazminat talebinde bulunabilmesi için dain ve mürtehinin bu konuda açık muvafakatının olması gerekmektedir. Bu durumda Hakem Heyeti’nce, dain mürtehin sıfatı bulunan dava dışı bankadan davaya muvafakatinin olup olmadığı sorularak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

Devamını Oku..

trafik_sigortasinda_yeni_duzenleme_h60193_e48aaYargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.05.2015 tarihli 2015/17-437 Esas ve 2015/1471 Karar sayılı ilamında özetle; dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; tek taraflı ve sürücünün tam kusuru ile meydana gelen trafik kazalarında ölen sürücünün yakınlarının, aracın trafik sigortacısı şirketten destekten yoksun kalma tazminatı talebi halinde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesi uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanamayacağı noktasında toplanmaktadır. Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, Kanun’un 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. Olayda, TCK 85. madde kapsamında taksirle öldürme suçunun varlığının sabit olduğundan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2. maddesi uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerekmektedir ve kazaya neden olan kişi hakkında ölümü nedeniyle bir ceza davasının açılmamış olması, uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel değildir. Buna göre davacının desteğinin tam kusuru ile neden olduğu ve kendisinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda TCK’nun 85/2 maddesinde düzenlenen ve taksirle öldürme suçuyla ilgili ceza davasının TCK’nun 66/1-d maddesi uyarınca onbeş yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK’nun 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden onbeş yıl geçmeden açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.

Devamını Oku..

aym_gerekceyi_yazmadan_karari_aciklamayacak_h54738_d1948Anayasa Mahkemesi’nin İptal Davaları / İtiraz Başvuruları başlıklı 16.12.2015 tarihli 2013/3017 Karar sayılı kararında özetle; 05.02.2016 tarihinde http://www.hurriyet.com.tr’de; “Zorla sakalı kesilen mahkuma 7 bin lira tazminat kararı. Anayasa Mahkemesi, cezaevinde isteği dışında sakalı kesilen mahkum yönünden, eziyet yasağı ile devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verdi.Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, 2006’da resmi evraktasahtecilik ve kamu kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçlarından mahkumiyetinin infazı için Şanlıurfa Ceza İnfaz Kurumuna sevk edildi. İnfaz koruma memurları tarafından sakalını kesmesi söylenen tutuklu, böyle bir kural olup olmadığını sordu ve sakalını kesmek istemediğini belirtti. Tartışmanın ardından müşahede odasına alınan “… sakalı kesildi.” şeklinde yer alan habere ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararı.

Devamını Oku..

iflas-ertelemeYargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 28.09.2015 tarihli 2015/6911 Esas ve 2015/14576 Karar sayılı ilamında özetle;  davacının, Milli Eğitim Bakanlığı Açık Öğretim Lisesi Müdürlüğü öğrencisi olduğu, eldeki dava ile davacının, eğitimine devam edebilmek için davalı babasından yardım nafakası talep ettiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece; tarafların gerçekleşen ekonomik ve sosyal durumları, nafakanın niteliği, davalının gelir durumu, mirasçılıkta da aynı sırada yer alan dava dışı annenin de nafakaya katılma yükümlülüğü bulunduğu nazara alınarak, TMK’nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun şekilde davacı lehine bir miktar nafakaya hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davacının öğrenim süresinin uzamasının nafaka almasına engel olacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

Devamını Oku..

indirYargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 13.01.2016 tarihli 2015/23708 Esas ve 2016/579 Karar sayılı ilamında özetle; alacaklı tarafından borçlu hakkında genel haciz yolu ile başlatılan icra takibinde, borçlu icra mahkemesine başvurusunda, ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiğini ileri sürerek tebliğ tarihinin düzeltilmesini istemiştir. 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi gereğince tebliğ, usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Borçlunun kendisine gönderilen ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğunu ileri sürmesi İİK’nun 16. maddesi anlamında bir “şikayet” olup, aynı Yasanın 16/l. maddesi gereğince bu şikayetini işlemi öğrenme tarihinden itibaren 7 günlük sürede icra mahkemesine yapması gerekir.

Devamını Oku..

zamanasimiDanıştay’ın 4. Dairesinin 04.06.2014 tarihli 2011/5086 esas 2014/4165 numaralı kararına göre;
şirket adına düzenlenen ödeme emirleri şirketin bilinen adresinde bulunamamasından dolayı ilanen tebliğ edilmiş ise de; şirketin kanuni temsilcisinin ikametgah adresi, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 101 inci maddesinde sayılan belgelerde yer alması halinde bu Kanun uyarınca bilinen adreslerden olup, ödeme emirlerinin kanuni temsilcinin ikametgah adresinde tebliğ yolu denenmeksizin ilanen tebliği yasaya uygun olmadığından ve şirket adına düzenlenen ödeme emirleri usulüne uygun şekilde tebliğ edilmeden şirketten tahsili olanaksız hale gelmiş bir vergi borcundan söz edilemeyeceğinden, bu vergi borcundan dolayı davacının kanuni temsilci sıfatıyla takibine yasal olanak bulunmamaktadır.

Devamını Oku..

photo-1444069069008-83a57aac43acYargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15.09.2015 tarihli  2015/10053 esas 2015/21168 numaralı kararına göre; kural olarak iki kişi arasında mevcut olan bir hukuki ilişkiye dayanan, henüz doğmamış olmakla birlikte ileride doğması muhtemel bulunan alacaklara müstakbel alacak denir. Müstakbel ya da doğacak alacaklar için haciz ihbarı yada haciz yazısı gönderilebilmesi, üçüncü kişi ile borçlu arasında süregelen bir hukuki ilişkinin varlığına bağlıdır. Hukuki münasebetin varlığı ve bu ilişki nedeniyle borçluya ödenecek ve devamlılık arzeden bir alacağın bulunduğu hallerde, üçüncü kişiye haciz yazısı gönderilebilir. Müstakbel bir alacaktan bahsedilebilmesi için, bir hukuki ilişkinin mevcut olması, bu hukuki ilişkiden doğacak alacağın cinsinin ve borçlunun belli olması yeterlidir. Alacağın miktarının belli olup olmaması veya böyle bir alacağın doğmama ihtimalinin bulunması önemli değildir. İşçiler ve memurların işveren nezdinde işleyecek ücret alacakları, müstakbel alacaklara örnek olarak gösterilebilir. Kanun, ücret hacizlerinde, bu anlamdaki müstakbel alacakların haczedilebileceğini açıkça kabul etmektedir. Bu durumda, borçlunun çalıştığı kurumdan ileride emekli olması halinde alacağı emekli ikramiyesine haciz konulabilir. Öte yandan, yasalarda işçi emekli ikramiyesinin haczedilemeyeceğine ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, borçlunun ileride doğması muhtemel emekli ikramiyesinin tamamı haczedilebileceğinden, bu yöne ilişkin şikayetin tümden reddine karar verilmesi gerekir.

Devamını Oku..

AnaSayfaSlide-2Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.09.2015 tarihinde,  2015/2488 esas ve 2015/2187 sayılı kararına göre; karşı temyiz etmeyen tarafa karşı temyiz hakkının tanınması gerektiği konusunda hüküm kurmuştur.

Söz konusu karar özetle; Her ne kadar uygulamada iş mahkemesinde karşı temyiz yolu ile temyiz hakkı tanınmamakta ise de gerek iş hukuku mevzuatında gerekse de HUMK’nun temyize ait hükümlerinde bunu engelleyen bir hüküm bulunmadığı açıktır. Bu nedenle 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfiyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 433/1. maddesi gereğince temyiz dilekçesinin hüküm veren mahkeme aracılığı ile karşı tarafa tebliğ edilmesi ve karşı tarafa temyiz dilekçesine karşı cevap verme ve karşı temyiz isteminde bulunmak hakkının tanınması gereklidir.

Devamını Oku..

 

işçiDavacı işçi ücretin eksik ödendiği noktasında bir talepte bulunmamıştır. Bu noktada fesih nedeni, gerçek ücret üzerinden sigorta priminin yatırılmamış oluşudur. Mahkemece yapılan yargılama sırasında davacının aylık ücreti 4.000,00TL olarak kabul edilmiş ve bu miktar üzerinden hesaplanan fazla çalışma, resmi tatil ve yıllık izin ücreti alacakları kabul edilmiştir. Bu durumda davacının 2009 yılı 9 ayından itibaren sigorta primlerinin eksik ücret üzerinden yatırıldığı iddiası mahkemece de kabul edilmiştir. Davacının sigorta primlerinin eksik ödenmesi işçiye 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/2 (f) maddesi uyarınca haklı fesih imkanı vermektedir. Öte yandan davacı işçi fesih yazısında ve dava dilekçesinde günlük çalışma saatlerini açıklamış ve fazla çalışma ücreti ile genel tatil ücretlerinin ödenmediğini bildirmiştir. Davacı işçinin haklı fesih iddiaları arasında ödenmeyen fazla çalışma ile genel tatil ücretlerinin yer aldığı kabul edilmelidir. İşçi ücretlerinin yasalara uygun olarak ödenmemiş oluşu da İş Kanunu’nun 24/2 (e) bendi uyarınca haklı fesih nedenidir. Davacı işçinin iş sözleşmesini haklı olarak feshettiği kabul edilmelidir. Davacının kıdem tazminatına hak kazandığının kabulü gerekir.

Devamını Oku..

mahkeme yargıtay danıştayYargıtay Büyük Genel Kurul’unun 30.11.2015 tarihli, 2015/21769 esas numaralı 2015/20896 numaralı kararına göre; Alman Rant Sigortasına giriş tarihinin Türkiye’de sigorta başlangıç tarihi olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.2015 T., 2013/10-2279 E., 2015/1726 K. sayılı kararında belirtildiği üzere; anılan sözleşme hükmünün uygulanabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan sosyal güvenlik sözleşmesi kapsamında, Türkiye’de sigorta başlangıcına esas olan Alman Rant Sigortasına giriş tarihinin, 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanılması ile mümkündür. Yapılması gereken iş; davacı tarafa yöntemine uygun şekilde verilecek mehille, Alman Rant sigortasına giriş tarihini içerecek şekilde yurt dışı borçlanması, usulünce sağlanmalı ve borçlanmanın varlığı halinde, sigorta başlangıcına hükmedilmelidir.

Devamını Oku..

eve_erkek_aliyor_mu_denetimi_yapan_sgk_tazminat_odeyecek_h60593_74676Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 25.01.2016 tarihli 2015/15529 Esas ve 2016/1047 Karar sayılı ilamında özetle; müştekinin 05.09.2015 günü 22.00 sıralarında ikametinin bahçesine park ettiği ve ertesi sabah 10.00 civarında yerinde olmadığını fark ettiği motosikletinin 07.09.2015 günü saat 22.40″ta devriye görevini yapan polisler tarafından sanığın kullanımında yakalandığı, sanığın aşamalardaki savunmasında motosikleti boş arazide çalışır vaziyette görüp gezmek için aldıklarını beyan etmesi karşısında; sanığın yakalandığı esnada motor üzerinde bulunan ve sanığın savunmasında motoru birlikte bulduklarını söylediği, yaş küçüklüğü nedeniyle haklarında soruşturma aşamasında tefrik kararı verilen çocuklar haklarında yürütülen soruşturma dosyasının akibeti araştırılarak dosyanın onaylı bir örneğinin getirtilmesi ile o dosyaya yansıyan delillerin ve suça sürüklenen çocukların savunmaları birlikte değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre sanığın hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekir. Müştekinin motosikletini 05.09.2015 günü 22.00 sıralarında ikametinin bahçesine park ettiğini, ertesi sabah 10.00 civarında motosikletin yerinde olmadığını fark ettiğini beyan etmesi, Kandilli Rasathanesi verilerine göre güneşin saat 06:32’de doğduğu, TCK 6/1-e maddesi gereğince saat 05:32’de gecenin sona erdiğinin anlaşılması karşısında; eylemin gece sayılan zamanda işlendiği sabit olmadığı halde, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 143. maddesi ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

Devamını Oku..

YARGITAYYargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 03.11.2015 tarihli 2015/9219 Esas ve 2015/19587 Karar sayılı ilamında özetle; tasfiyeye konu taşınmazın, bedelinin tamamının ya da bir kısmının kredi ile karşılanması durumunda, kredi veren kuruluşa yapılan geri ödemelerin isabet ettiği dönemden, miktarından ve taksit sayısından hareketle mal rejiminin tasfiyesi sonucunda eşlerin alacak miktarları belirlenir. 4721 sayılı TMK’nun 202/1.maddesi gereğince edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde yapılan ödemelerde, eşler lehine değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı hakları doğabilecektir. Kredi borcu ödemelerinin bir kısmının mal rejiminin devamı süresince, bir kısmının da daha sonraki tarihlerde yapılmasında, mal rejiminin geçerli olduğu dönemin sonrasına sarkan ödemeler, dava konusu taşınmazın borcu kabul edilerek tasfiye gerçekleştirilir. İki döneme yayılan kredi borcu ödeme tablosu mevcut olduğunda; öncelikle, mal rejiminin sona erdiği tarihte henüz vadesi gelmediği için ödenmemiş kredi borç miktarının, toplam kredi borcuna oranı bulunur. Sonra bulunan bu kredi borç oranının, taşınmazın toplam satın alım bedeli karşısındaki oranına dönüşümü gerçekleştirilir. Tespit edilen bu oranın, taşınmazın tasfiye tarihindeki sürüm değeri ile çarpılmasıyla borç miktarı belirlenir. Bu ilke ve esaslara göre saptanan taşınmazın borç miktarı, tasfiye tarihindeki sürüm değerinden düşüldükten sonra kalan miktar, değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı hesaplamasında göz önünde bulundurulur. Buna göre; öncelikle, tasfiyeye konu taşınmazın satın alma bedeli, bunun kredi ile ve varsa kredi dışında eşlerin kendi imkanları ile karşıladıkları miktarlar ve oranları ile tasfiye tarihindeki sürüm değeri ayrı ayrı belirlenmelidir.

Devamını Oku..

mahkeme yargıtay danıştayAnayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru neticesinde verilen karar aşağıdaki gibidir. Bireysel başvuru dilekçesinde; başvuruyu yapan, cezaevinde slogan attığı için verilen disiplin cezasının ifade özgürlüğüne, diğer taraftan Cumhuriyet Savcısının mütalaası tebliğ edilmeden İnfaz Hakimliğince gerekçesiz olarak reddedilmesinden dolayı adil yargılama hakkının  ve son olarak disiplin cezasının öngörülebilir olmamasının suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiğini belirtmiştir.
Başvuru 4/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi VASITASIYLA YAPILMIŞTIR. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı TESPİT EDİLMİŞTİR.

Devamını Oku..

hapishaneAnayasa Mahkemesi’nin 15.10.2015 tarihli 2013/6098 Esas sayılı Bireysel Başvuru Kararında özetle; başvuru, tutukluluğun kanuni süreyi aştığı ve makul olmayan bir süredir devam ettiği iddiası hakkındadır.

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutukluluğun kanuni süreyi aştığı ve makul olmayan bir süredir devam ettiği İDDİASI HAKKINDADIR.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 2/8/2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı VASITASIYLA YAPILMIŞTIR. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı TESPİT EDİLMİŞTİR.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına KARAR VERİLMİŞTİR.

4. Bölüm Başkanı tarafından 4/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına KARAR VERİLMİŞTİR.

Devamını Oku..

paraYargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 05.01.2016 tarihli 2015/36887 Esas ve 2016/106 Karar sayılı ilamında özetle; 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68. maddesine göre; “Değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyük şehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz”. Bu madde uyarınca değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyük şehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu husus dava şartı olup, Tüketici Mahkemelerince re’sen dikkate alınması gerekir. Hal böyle olunca da mahkemece, uyuşmazlığın esasına girilmeksizin dava dilekçesinin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekir.

Devamını Oku..