Taraflarca kabul edilen sözleşme imzalandığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan TBK’nın 620. maddesinde düzenlenen “adi ortaklık” sözleşmesi olup, uyuşmazlığında bu çerçevede çözümlenmesi zorunludur. Sözleşme uyarınca davalı taraf “Ruixin” marka adı altında freze imâl edecek ve bu imalât sonucu satışı yapılan frezeden elde edilecek net kârın paylaşımı yapılacaktır. Davacı tarafın kapasite artırımı için davalıya 100.000,00 TL ödeme yaptığı 6. maddede açıklanmıştır. Bu durumda bu ödemenin diğer dava dosyasında yapılan ödemeden farklı olduğu anlaşılmıştır. Esasında ilk yapılan ödeme ile bu sözleşme tarihi dikkate alındığında sözleşmedeki ödemenin farklı bir ödeme olduğu anlaşılmış olup, aksini ispat külfeti de davalıdadır. Sözleşmede ödeme yapıldığı açıklanmış ancak ödemenin 11.12.2012 tarihinde yapıldığına dair bir açıklık bulunmamaktadır. Öte yandan davacı ayrıca 7. madde uyarınca sentetik elmas tozlarını da ithal edip davalıya teslim etmeyi yükümlenmiştir. Bu durumda davacı ödemiş olduğu bedeli ve malzeme tutarını talep ettiğine göre, adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi gerekir. Mahkemece bu doğrultuda değerlendirme yapılıp, yönetici ortak belirlenerek hesap verme yükümlülüğünün yönetici ortakta olduğu gözetilerek, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ve TBK’nın 520 ve devamı maddelerinde öngörülen şekilde adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi ile alacak yargılamayı gerektirdiğinden icra inkâr tazminatı isteminin reddi gerekir
Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki asıl ve birleşen dosya davacısı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde asıl ve birleşen dosya davacısı vekili Avukat … ile asıl ve birleşen dosya davalısı vekili Avukat … geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu işin gereği konuşulup düşünüldü:
– K A R A R –
Asıl dava, eser sözleşmesi nedeniyle verilen bedelin iadesine ilişkin başlatılan takibe yönelik itirazın iptâli, birleşen dava ise ortaklık nedeniyle verilmiş bulunan bedelin iadesi için başlatılan takibe yönelik itirazın iptâline ilişkin olup, mahkemece her iki davanın reddine dair verilen hüküm, davacı vekilince temyiz olunmuştur.
Davacı vekili asıl davada, müvekkili şirketin Denizli ilinde diş hekimliği malzemeleri üretimi ve ticareti üzerine faaliyetleri bulunduğunu, davalı şirkete “elmas frez” siparişi vererek karşılığında 11.12.2012 tarihinde 100.000,00 TL ödeme yaptığını, buna mukabil davalının muhtelif tarihlerde 12.545,37 TL tutarında mal gönderdiğini, kalan kısım için ürün tesliminin yapılmadığını, bakiye 89.500,63 TL’nin ödenmesi için başlatılan takibe de itiraz edildiğini, birleşen davasında ise, bu kez, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 02.09.2013 tarihinde ruixin marka “elmas frez” imalâtı ve satışı sözleşmesi imazaldığı, davalı şirkete kapasite artırımı için 100.000,00 TL ödeme yapıldığını, ayrıca 400 USD değerinde elmas tozu satın alıp davalıya gönderdiğini, edimlerini yerine getirmiş olmasına karşın davalının elmas frez imalâtını gerçekleştirdığını ve teslim edilmediğini, bu nedenle haklı olarak sözleşmeyi feshettiğini bildirerek, başlatılan takiplere yönelik itirazın iptâli ile takibin devamına ve 50.000 USD ceza-i şartın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iş sözleşmesinin feshinin haklı veya geçerli nedene dayanıp dayanmadığı toplanmaktadır. Davacının iş akdi davalı işveren tarafından davacının “çalışan el kitabı” kapsamında bulunan kurallara sürekli olarak tekrarlanan şekilde aykırı davrandığı, yöneticileri ile uyumlu olarak çalışmadığı , diğer çalışanları da olumsuz etkilediği ,yapılan tüm uyarılara rağmen aynı davranışlara devam ettiği gerekçeleriyle feshedilmiş olup tutanaklardan da davacının işyeri düzenini bozan eylemleri nedeniyle birçok kez uyarıldığı ve işyerinde olumsuzluğa yol açtığı sabit olup işverenin artık davacı ile çalışmaya devam etmesinin kendisinden beklenemeyeceği ve işveren feshinin haklı değil ancak geçerli nedene dayandığı anlaşılmakla mahkemece davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalıdır.
Tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar belirsiz alacak davası niteliğinde olmayıp nisbi harca tâbi davalardan olduğundan ve Dairemiz kararı, karar düzeltme dilekçesinde değinilen hususlara cevap teşkil edecek nitelikte olduğu gibi, usul ve kanunada uygundur.
Davacı taraf, davalı doktorun görevi sırasında kanamalı ve acil durumda olduğu halde destekleri olan hastaya müdahalede bulunmayıp, dış gebelik olan başka bir hastayla ilgilendiği; böylece, dikkatsizlik ve tedbirsizliği nedeni ile desteğin ölümüne neden olduğu iddiasıyla ve doktoru hasım göstererek eldeki tazminat davasını açmışlardır. Davacıların bu iddiası, içerikçe davalı doktorun görevi sırasında ve yetkisini kullanırken işlediği bir kusura ve bu kusurun niteliği itibariyle de kamu görevlisinin ihmaline dayanmaktadır. Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, dikkatsizlik ve tedbirsizliğe dayalı da olsa eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise, dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir.
Dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgede kadastro yenileme çalışmalarının tamamlanarak tescil edildiği anlaşıldığından, yenileme çalışmaları sonucu oluşan yeni tapu kayıtları ile kadastro krokisi ilgili Tapu Müdürlüğü ve Kadastro Müdürlüklerinden getirtilip, yeni duruma göre kamulaştırma konusu irtifak alanı ve pilon yerinin ölçekli kroki üzerinde ayrı ayrı gösterilmesi için bilirkişisinden ek rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, davacı dava konusu taşınmazlarda paydaş olduğundan, irtifak hakkının davacının payı oranında kurulması, pilon yeri için ise yine davacının payı oranında tapu iptali ve tescile karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, taşınmazların tapu kaydındaki ipotek şerhinin bedele yansıtılmaması, dava konusu taşınmazların tapu kaydına göre davacının payı oranında bedele hükmedilmesi gerekirken tamamının bedeline hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
Dava, davalının rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak açılan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, yukarıda özetlendiği gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, taraflar arasındaki uyuşmazlığın 6098 sayılı TBK 444. vd. madde hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerekirken TBK 27 vd. maddeleri dikkate alınarak sonuca gidilmesi doğru olmamış kararın bozulması gerekmiştir.
Dava, kullanmama nedenine dayalı markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı şekilde 556 sayılı KHK’nın 14. maddesi gereğince markanın kullanmama nedeniyle iptaline karar verilmiştir. Ancak, 24.07.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 09.04.2014 tarih 2013/147 esas ve 2014/75 karar sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nın 42/1-c maddesinin iptaline; karar tarihinden sonra 06.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 14.12.2016 tarihli 2016/148 esas ve 2016/189 karar sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptaline karar verilmiştir. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulması gerekmiştir.
Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 28/03/2016 tarih ve 2014/529-2016/79 sayılı kararın YARGITAYca incelenmesi davalı şirket vekili ve davalı TPE vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Sefa Er tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ düşünüldü:
Mevcut nüfus kaydına göre davacı-davalı Hasan’ın 5.1.2018 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır. Bu halde evlilik ölümle sona ermiş, boşanma davası konusuz kalmıştır. Açıklanan husus gözetilerek bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 2014/3430 e. ve 2014/16303 k. sayılı ilamına göre kamulaştırma bedelinin tespiti ilişkin karar;
Dava, düğün merasimi kapsamında çekilen kamera kayıtlarının bozuk olmasından dolayı ayıplı hizmet nedeniyle manevi tazminat İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacılar vekili tarafından manevi tazminatın miktarı yönünden süresi içinde TEMYİZ EDİLMİŞTİR.
Çeklerde ilk ciranta olarak görünen imzaların davacıların eli ürünü olmadığının bilirkişi incelemesi ile tespit edildiği, çeklerin davacılar emrine düzenlendiği, davacılar elinde iken çalındığı, sahte ciro ile tedavüle konulduğu, sahtelik defi’nin mutlak defilerden olduğu, iyi niyetli olsa dahi hamile (davalı faktoring şirketine) karşı ileri sürülebilir.
Dava dilekçesinde siyasi partinin (CHP’nin) olağanüstü ilçe kongresini yapmak üzere delege GÖREVLENDİRİLMESİ İSTENİLMİŞTİR. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı CHP Genel Merkezi vekili tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.
Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.