Dava, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi davası olup, istinaf açısından uyuşmazlık konusu davacı tarafından talep edilen ihtiyati tedbirlerin koşullarının oluşup oluşmadığı, mahkemece talebin reddine dair kararın dosya içeriğine uygun olup olmadığı noktalarındadır. Davalıların eylemlerinin hak arama eylemleri mi- haksız rekabet teşkil eden eylemler mi olup olmadığının belirlenmesi; yargılamayı gerektirmektedir. 6100 sayılı HMK’ nın 389/1 maddesine göre: “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. ” 6100 sayılı HMK’nın 390. maddesine göre de; tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Mahkemece talep tarihi itibariyle değerlendirme yapılmış ve bu durum gerekçeli ara kararda da açıklanmıştır. İhtiyati tedbir talep eden taraf, tedbire esas olan hakkını, ihtiyati tedbir sebep veya sebeplerini keza davanın esası yönünden de haklılığını yaklaşık olarak ispat etmesi gerekir. Yani ispatı gereken hususların tam olarak olmasa da kuvvetle muhtemel gösterilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenler karşısında mahkemenin istinafa konu dosya içeriğine usul ve yasaya uygun olup, iddialar yargılamayı gerektirdiğinden, yargılamayı yürütüp uyuşmazlığı esastan karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesinin talep tarihindeki takdirine göre; ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık görülmemiştir.
Dava, şirket yöneticisinin sorumluluğu nedeniyle azli ile şirketin ve şirket ortağının doğrudan ve dolaylı zararlarının tazmini istemine ilişkindir. Tazminat istemi davacının kendi adına ve şirket adına 2 ayrı 30.000+30.000=60.000-TL olmayıp; dava değeri 30.000-TL dir. Sonuç olarak iki ayrı tazminat talebi olmadığından davacının 30.000-TL tazminatın ilk talebi olan kendi adına ödenmesi, ikincil talebi ise şirket adına ödenmesi talebidir. Terditli davadaki, taleplerden biri asıl talep iken ikincisi fer’i (yardımcı, terditli, kademeli) taleptir. Davacı, ilk önce asıl talep hakkında karar verilmesini ister; yardımcı talebini ise asıl talebinin reddedilmesi ihtimali için yapar. Mahkeme davacının asıl talebinin, esastan reddine karar vermedikçe fer’i talebi inceleyip karara bağlayamaz. O halde; terditli davanın dinlenebilmesi için, asıl talep ile fer’i talep arasında bir bağlantı bulunmalı ve her iki talebin de hukuki ve ekonomik bakımdan aynı veya benzer bir amaca yönelmiş olması gerekir. Terditli davada mahkemece, ilk önce asıl talep hakkında inceleme yapılarak asıl talebin yerinde olduğu kanaatine varılırsa fer’i talebin incelenmesine gerek kalmayacaktır. Fakat ilk talep, yerinde bulunmazsa aynı hadiseden doğan ikinci talebin incelenmesi gerekecektir. Bu durumda iki ayrı dava değil, aynı davada talep sonuçlarından birinin kabul edilmemesi nedeniyle diğer talep sonucunun hükme bağlanması sözkonusudur. Davacı iki ayrı istemde bulunmadığına ve istemlerinden ilkinin reddi halinde diğerinin incelenebileceği gözönüne alındığında reddedilen asli talep için ayrı vekalet ücretine hükmedilemez.Dava, şirket yöneticisinin sorumluluğu nedeniyle azli ile şirketin ve şirket ortağının doğrudan ve dolaylı zararlarının tazmini istemine ilişkindir. Tazminat istemi davacının kendi adına ve şirket adına 2 ayrı 30.000+30.000=60.000-TL olmayıp; dava değeri 30.000-TL dir. Sonuç olarak iki ayrı tazminat talebi olmadığından davacının 30.000-TL tazminatın ilk talebi olan kendi adına ödenmesi, ikincil talebi ise şirket adına ödenmesi talebidir. Terditli davadaki, taleplerden biri asıl talep iken ikincisi fer’i (yardımcı, terditli, kademeli) taleptir. Davacı, ilk önce asıl talep hakkında karar verilmesini ister; yardımcı talebini ise asıl talebinin reddedilmesi ihtimali için yapar. Mahkeme davacının asıl talebinin, esastan reddine karar vermedikçe fer’i talebi inceleyip karara bağlayamaz. O halde; terditli davanın dinlenebilmesi için, asıl talep ile fer’i talep arasında bir bağlantı bulunmalı ve her iki talebin de hukuki ve ekonomik bakımdan aynı veya benzer bir amaca yönelmiş olması gerekir. Terditli davada mahkemece, ilk önce asıl talep hakkında inceleme yapılarak asıl talebin yerinde olduğu kanaatine varılırsa fer’i talebin incelenmesine gerek kalmayacaktır. Fakat ilk talep, yerinde bulunmazsa aynı hadiseden doğan ikinci talebin incelenmesi gerekecektir. Bu durumda iki ayrı dava değil, aynı davada talep sonuçlarından birinin kabul edilmemesi nedeniyle diğer talep sonucunun hükme bağlanması sözkonusudur. Davacı iki ayrı istemde bulunmadığına ve istemlerinden ilkinin reddi halinde diğerinin incelenebileceği gözönüne alındığında reddedilen asli talep için ayrı vekalet ücretine hükmedilemez.
Dava, İİK.nun 285 ve devamı maddelerince açılan konkordato talebine ilişkindir. İİK ‘nın 292. Maddesine göre iflas kararı verilebilmesi için borca batıklık şartı aranmamaktadır. Dosyaya sunulan raporlarda anlaşıldığı üzere davacı şirketin 31/07/2018 tarihi itibariyle rayiç değerler üzerinden öz kaynaklarının -14.987.812,11 TL borca batık olduğu, kaydi değerler üzerinden öz kaynaklarında ise 4 aylık mühlet süresi içerisinde 1.340.306,59 TL azalış olduğu, şirketin öz kaynakları ve birikmiş borcu, gerek geçmiş dönemler gerekse mühlet dönemi içerisindeki faaliyet karları dikkate alındığında ileride kapanması mümkün gözükmediği gibi daha fazla aktif – pasif dengesizliğine yol açacağı bu nedenle işletmenin devamı mümkün gözükmediğinden iflas kararı verilmesi yerindedir. Her ne kadar davacı tarafça, istinaf dilekçesinde özetle, geçici komiser heyeti raporlarının eksik ve yetersiz oldukları, yanlış tespitler içerdiği ve hatalı sonuçlara ulaşıldığı iddia edilmişse de, geçici komiser heyeti raporlarının dosya kapsamına uygun olduğu, dosyadaki verilere göre, davacı tarafça sunulan konkordato projesinin başarıya ulaşma şansının bulunmaması nedeniyle İİK 292.maddesi uyarınca mahkemece, davacıların kesin mühlet talebinin reddine, geçici mühletin kaldırılmasına, borçlulardan Isıdem Yalıtım Şirketinin iflasına dair verilen karar esas ve usul yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmıştır.
Dava, davalı şirketin genel kurul toplantısında sermaye artışına ilişkin 6 no.lu kararının iptaline ilişkindir. Mahkeme gerekçesine dayanak teşkil eden bilirkişi raporları ile davalı şirketin mevcut sermayesi ile ticari faaliyetini sürdürmesinin mümkün olmadığı, genel kurulda alınan miktarda sermaye artışının yapılmasının zorunlu hale geldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacı vekilinin davaya konu genel kurul kararı ile yapılmak istenilen sermaye artırımının, şirketin çıkarları yerine oy çokluğunu elinde bulunduran diğer iki ortağın çıkarlarını korumak ve kötü niyetli olarak müvekkili, şirketteki pay, oy, kar ve tasfiye oranlarını adeta sıfırlayarak zarara uğratmak amacı ile yapılmış olduğuna ilişkin istinaf talebinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.
Dava, eser sözleşmesi nedeniyle dava dışı faktoring şirketine temlik ettiği fatura karşılığı iş bedeli alacağının temlik edilen şirkete geç ödenmesi sebebiyle faktoring şirketine ödenmek zorunda kalınan faiz, Banka Sigorta Muamele Vergisi ve banka masraflarının tahsili istemine ilişkindir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 117/I. maddesi gereğince muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla temerrüde düşeceği ya da aynı maddenin ikinci fıkrasına göre kararlaştırılan kesin vadenin geçmesiyle temerrüde düşeceği düzenlenmiştir. Somut olayda dava ve ıslahla arttırılan bölüm için daha önceden temerrüt ihtarı olmadığı gibi kesin vade de bulunmadığından, kabul edilen alacağın dava dilekçesinde istenen bölümüne dava, ıslahla arttırılan kısmına ıslah harcının yatırıldığı tarihten itibaren faiz uygulanması gerekirken, tamamı için dava tarihinden faiz uygulanması da usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Rakip Firmayla İrtibata Geçtiği İçin Kovulan İşçiye Tazminat Ödenmez” başlığıyla çıkan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi Kararı. Daire, aynı sektörde faaliyet gösteren rakip firmayla irtibata geçtiği için işten çıkarılan işçiye kıdem tazminatı ödenmemesi gerektiğine hükmederek emsal nitelikte bir karara imza attı.
Tazminatın belirlenmesi için davacı işçinin zararınında esas alınması gereken ücret konusunda uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının maddi zararının hesabında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise işçinin imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarından saptanacağı, işçinin imzasının bulunmadığı işyeri ve sigorta kayıtlarının nazara alınamayacağı, işçinin imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarının bulunmaması durumunda işçinin yaşı, kıdemi, mesleki durumu dikkate alınarak, emsal işi yapan işçilerin aldığı ücretin göz önünde tutularak belirlemenin yapılması gerektiği, Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, tanık beyanları ile asgari ücretin yaklaşık 2,13 katı üzerinden hesaplama yapıldığı, ne var ki davacının düz işçi olduğu ve asgari ücretin üzerinde bir ücret ile çalışmayı gösteren yeterli delilin bulunmadığı, bu yönüyle hükmün hatalı olduğu açıktır. Yapılacak iş; dosyadaki hesap bilirkişisi raporundaki veriler dikkate alınarak, dosya kapsamına ve yapılan işin niteliğine uygun şekilde asgari ücret düzeyinde gelir ile hesaplama yapılması ve maddi tazminata karar verilmesinden ibarettir.
Taraflar arasında fazla çalışma alacağı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Çalışılmayan süreler de fazla mesai hesabında dikkate alınmaz. Somut uyuşmazlıkta; davalının 2013 yılının 9,10,11 ve 12 nci aylarına, 2014 yılının ise 1,2,3,4 ve 5 inci aylarına ait bordroları dosyaya sunduğu, bordroların tetkikinde fazla mesai tahakkuku yapıldığı ve davacının ihtirazi kayıt koymadan bu bordroları imzaladığı, davacı tarafından fazla çalışmanın daha çok olduğuna ilişkin yazılı bir belge de sunulmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle belirtilen dönemlerin fazla mesai hesabından dışlanmaması doğru değildir. Yine yıllık izinde geçen süreler ile tanıkların çalışma olmadığını bildirdiği dini bayram günleri dışlanmadan hesap yapılması da hatalıdır.
Taraflarca kabul edilen sözleşme imzalandığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan TBK’nın 620. maddesinde düzenlenen “adi ortaklık” sözleşmesi olup, uyuşmazlığında bu çerçevede çözümlenmesi zorunludur. Sözleşme uyarınca davalı taraf “Ruixin” marka adı altında freze imâl edecek ve bu imalât sonucu satışı yapılan frezeden elde edilecek net kârın paylaşımı yapılacaktır. Davacı tarafın kapasite artırımı için davalıya 100.000,00 TL ödeme yaptığı 6. maddede açıklanmıştır. Bu durumda bu ödemenin diğer dava dosyasında yapılan ödemeden farklı olduğu anlaşılmıştır. Esasında ilk yapılan ödeme ile bu sözleşme tarihi dikkate alındığında sözleşmedeki ödemenin farklı bir ödeme olduğu anlaşılmış olup, aksini ispat külfeti de davalıdadır. Sözleşmede ödeme yapıldığı açıklanmış ancak ödemenin 11.12.2012 tarihinde yapıldığına dair bir açıklık bulunmamaktadır. Öte yandan davacı ayrıca 7. madde uyarınca sentetik elmas tozlarını da ithal edip davalıya teslim etmeyi yükümlenmiştir. Bu durumda davacı ödemiş olduğu bedeli ve malzeme tutarını talep ettiğine göre, adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi gerekir. Mahkemece bu doğrultuda değerlendirme yapılıp, yönetici ortak belirlenerek hesap verme yükümlülüğünün yönetici ortakta olduğu gözetilerek, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ve TBK’nın 520 ve devamı maddelerinde öngörülen şekilde adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi ile alacak yargılamayı gerektirdiğinden icra inkâr tazminatı isteminin reddi gerekir
Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki asıl ve birleşen dosya davacısı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde asıl ve birleşen dosya davacısı vekili Avukat … ile asıl ve birleşen dosya davalısı vekili Avukat … geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu işin gereği konuşulup düşünüldü:
– K A R A R –
Asıl dava, eser sözleşmesi nedeniyle verilen bedelin iadesine ilişkin başlatılan takibe yönelik itirazın iptâli, birleşen dava ise ortaklık nedeniyle verilmiş bulunan bedelin iadesi için başlatılan takibe yönelik itirazın iptâline ilişkin olup, mahkemece her iki davanın reddine dair verilen hüküm, davacı vekilince temyiz olunmuştur.
Davacı vekili asıl davada, müvekkili şirketin Denizli ilinde diş hekimliği malzemeleri üretimi ve ticareti üzerine faaliyetleri bulunduğunu, davalı şirkete “elmas frez” siparişi vererek karşılığında 11.12.2012 tarihinde 100.000,00 TL ödeme yaptığını, buna mukabil davalının muhtelif tarihlerde 12.545,37 TL tutarında mal gönderdiğini, kalan kısım için ürün tesliminin yapılmadığını, bakiye 89.500,63 TL’nin ödenmesi için başlatılan takibe de itiraz edildiğini, birleşen davasında ise, bu kez, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 02.09.2013 tarihinde ruixin marka “elmas frez” imalâtı ve satışı sözleşmesi imazaldığı, davalı şirkete kapasite artırımı için 100.000,00 TL ödeme yapıldığını, ayrıca 400 USD değerinde elmas tozu satın alıp davalıya gönderdiğini, edimlerini yerine getirmiş olmasına karşın davalının elmas frez imalâtını gerçekleştirdığını ve teslim edilmediğini, bu nedenle haklı olarak sözleşmeyi feshettiğini bildirerek, başlatılan takiplere yönelik itirazın iptâli ile takibin devamına ve 50.000 USD ceza-i şartın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iş sözleşmesinin feshinin haklı veya geçerli nedene dayanıp dayanmadığı toplanmaktadır. Davacının iş akdi davalı işveren tarafından davacının “çalışan el kitabı” kapsamında bulunan kurallara sürekli olarak tekrarlanan şekilde aykırı davrandığı, yöneticileri ile uyumlu olarak çalışmadığı , diğer çalışanları da olumsuz etkilediği ,yapılan tüm uyarılara rağmen aynı davranışlara devam ettiği gerekçeleriyle feshedilmiş olup tutanaklardan da davacının işyeri düzenini bozan eylemleri nedeniyle birçok kez uyarıldığı ve işyerinde olumsuzluğa yol açtığı sabit olup işverenin artık davacı ile çalışmaya devam etmesinin kendisinden beklenemeyeceği ve işveren feshinin haklı değil ancak geçerli nedene dayandığı anlaşılmakla mahkemece davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalıdır.
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalı işyerinde karşılama süpervizörü olarak 22/01/2014-30/06/2015 tarihine kadar çalıştığını, davalı şirketin 30/06/2015 tarihinde fesih bildirimi ile müvekkil ile aralarındaki iş akdini sonlandırdığını, haksız olarak işten çıkardığını iddia ederek feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacı tarafın iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacının işe başladığı tarihten itibaren işyeri kurallarına uygun olmayan davranışlar sergilediğini, 2,5 aylık izin talebinde bulunduğunu, müvekkil şirketin davacının bu talebini reddettiğini, sık sık rapor aldığını ve iş akışı ve planlama bakımından operasyonu zora düşürdüğünü savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece bozma kararı öncesinde yapılan yargılama sonunda, dinlenen taraf tanıklarının anlatımlarına göre davacının görev kapsamı dışında da görevlerde çalıştırıldığı, yönetici değişikliği sonrasında yöneticileri ile arasında tatsızlık yaşandığı, davacının, feshe dayanak yapılan belirtilen saatlerde görev yerinde olmama isnadının her çalışan için kısa süreli olarak söz konusu olabileceği, davacının amirlerine karşı olumsuz/saygısızlık içeren davranışta bulunduğuna dair tanık anlatımının bulunmadığı, davalı tanıklarının dahi davacının amirlerine yönelik hakaret ve benzeri davranışına şahit olduklarına dair beyanda bulunmadıkları, bu haliyle davalı işveren tarafından feshe dayanak yapılan olguların gerçekleştiğinin ispat yükü kendisinde olan davalı tarafça ispatlanamadığı gerekçesiyle feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmiş olup bu karar dairemizin 2016/19161 esas ve 2017/13194 karar sayılı 13/09/2017 tarihli ilamıyla davalının delil listesinde bildirdiği tüm tanıkların dinlenmediği ve hukuki dinlenme hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle bozulmuş olup mahkemece bozmaya uyulmasına karar verilmiş olup davalı vekilinin tanık listesinde bildirdiği tüm tanıklar dinlendikten sonra davacının 27/06/2015 tarihinde 10:53’te parktan alışveriş merkezi yönüne çıkma ve 11:34’te alışveriş merkezi yönünden giriş yapmak ve belirtilen saatler içinde görev yeri olan karşılama bölümü ve/veya park içinde bulunmama eylemi ile yöneticilerle uyumlu çalışmama, diğer çalışanları olumsuz etkileme davranışları dayanak gösterilerek yapılan fesihte davacının fesihten daha önce gerçekleştirdiği eylemleri için fesih dışında yaptırımlar uygulandığı, 27/06/2015 tarihli son eylem iş sözleşmesinin feshine dayanak kabul edilmediği takdirde diğer eylemlerin, haklarında başkaca yaptırımlar uygulandığından bir eyleme birden fazla ceza olmaz bakış açısı ile fesih için dayanak yapılamayacağı, davacının görev kapsamı dışında da görevlerde çalıştırıldığı, yönetici değişikliği sonrasında yöneticileri ile arasında tatsızlık yaşandığı, davacının, feshe dayanak yapılan belirtilen saatlerde görev yerinde olmama isnadının her çalışan için kısa süreli olarak söz konusu olabileceği, bozma öncesi ve bozma sonrası dinlenen tanık ifadelerinde davacının amirlerine karşı iş sözleşmesinin feshini gerektirecek hakaret ve benzeri davranışına şahit olduklarına dair beyanda bulunmadıkları, bu haliyle davalı işveren tarafından feshe dayanak yapılan olguların gerçekleştiğinin ispat yükü kendisinde olan davalı tarafça ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar belirsiz alacak davası niteliğinde olmayıp nisbi harca tâbi davalardan olduğundan ve Dairemiz kararı, karar düzeltme dilekçesinde değinilen hususlara cevap teşkil edecek nitelikte olduğu gibi, usul ve kanunada uygundur.
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı YEREL MAHKEMECE verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairenin 22/03/2018 gün 2016/6762 E- 2018/2143 K sayılı ilâmıyla bozulmasına karar verilmiş, süresi içinde davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Davacı taraf, davalı doktorun görevi sırasında kanamalı ve acil durumda olduğu halde destekleri olan hastaya müdahalede bulunmayıp, dış gebelik olan başka bir hastayla ilgilendiği; böylece, dikkatsizlik ve tedbirsizliği nedeni ile desteğin ölümüne neden olduğu iddiasıyla ve doktoru hasım göstererek eldeki tazminat davasını açmışlardır. Davacıların bu iddiası, içerikçe davalı doktorun görevi sırasında ve yetkisini kullanırken işlediği bir kusura ve bu kusurun niteliği itibariyle de kamu görevlisinin ihmaline dayanmaktadır. Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, dikkatsizlik ve tedbirsizliğe dayalı da olsa eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise, dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir.
Taraflar arasındaki “yanlış tedavi nedeniyle tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce husumet yönünden davanın reddine dair verilen 22.10.2007 gün ve 2002/426 E. 2007/590 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 4. Hukuk Dairesi’nin 16.12.2008 gün ve 2008/4001 E. 2008/15365 K. sayılı ilamıyla;
Dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgede kadastro yenileme çalışmalarının tamamlanarak tescil edildiği anlaşıldığından, yenileme çalışmaları sonucu oluşan yeni tapu kayıtları ile kadastro krokisi ilgili Tapu Müdürlüğü ve Kadastro Müdürlüklerinden getirtilip, yeni duruma göre kamulaştırma konusu irtifak alanı ve pilon yerinin ölçekli kroki üzerinde ayrı ayrı gösterilmesi için bilirkişisinden ek rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, davacı dava konusu taşınmazlarda paydaş olduğundan, irtifak hakkının davacının payı oranında kurulması, pilon yeri için ise yine davacının payı oranında tapu iptali ve tescile karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, taşınmazların tapu kaydındaki ipotek şerhinin bedele yansıtılmaması, dava konusu taşınmazların tapu kaydına göre davacının payı oranında bedele hükmedilmesi gerekirken tamamının bedeline hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün YARGITAY’ca incelenmesi, davalı idare vekilince verilen dilekçeyle istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti
Davacı vekili, davacının davalı bankanın Zonguldak Merkez İlçesinde görev yapmakta iken, hiçbir gerekçe gösterilmeden bir başka şubede görevlendirilmesine karar verildiğini, yapılan değişikliğin objektif şartlara uygun olmadığını, ayrıca görevlendirme yapılan şubede eleman ihtiyacı veya mevcut şubede eleman fazlalılığı da bulunmadığını, bu sebeple çalışma şartlarındaki esaslı değişikliği kabul etmeyerek iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağının hüküm altına alınmasını TALEP ETMİŞTİR.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, iş sözleşmesinde, toplu iş sözleşmesinde, personel yönetmeliği ve İK uygulama esaslarında yer alan düzenlemelerle işverene nakil yetkisi tanındığını, bu düzenlemeler karşısında nakil işleminin hukuku uygun olduğunu ileri sürerek davanın reddi GEREKTİĞİNİ SAVUNMUŞTUR.
Dava, davalının rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak açılan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, yukarıda özetlendiği gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, taraflar arasındaki uyuşmazlığın 6098 sayılı TBK 444. vd. madde hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerekirken TBK 27 vd. maddeleri dikkate alınarak sonuca gidilmesi doğru olmamış kararın bozulması gerekmiştir.
Taraflar arasında görülen davada … 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 10.03.2016 tarih ve 2014/1180-2016/200 sayılı kararın YARGITAYca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ düşünüldü: