2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 51/2-b maddesine aykırı davranmak eyleminden dolayı Fırat hakkında Alaşehir Trafik Denetleme Birim Amirliğinin 27/05/2013 tarihli ve GT-525573 sayılı idari para cezası karar tutanağıyla uygulanan 343,00 Türk lirası idari para cezasına yönelik başvurunun kabulüyle idari para cezası karar tutanağının iptaline dair Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesinin 05/07/2013 tarihli ve 2013/493 değişik iş sayılı kararının Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığının 06.01.2014 gün ve 2013/406441 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dosya incelendi:
YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talep yazısı şöyledir;
“2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 51/2-b maddesine aykırı davranmak eyleminden dolayı Fırat hakkında Alaşehir Trafik Denetleme Birim Amirliğinin 27/05/2013 tarihli ve GT-525573 sayılı idari para cezası karar tutanağıyla uygulanan 343,00 Türk lirası idari para cezasına yönelik başvurunun kabulüyle idari para cezası karar tutanağının iptaline dair Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesinin 05/07/2013 tarihli ve 2013/493 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesince, radar kontrolü yapılan yerde radar işaretinin bulunmadığı, gerekli yasal uyarılar usulüne uygun şekilde yapılmadan kesilen para cezalarının hukuki mesnedinin bulunmadığı gerekçesiyle muteriz hakkındaki idari para cezasının iptaline karar verilmiş ise de;
“2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Hız sınırları” başlıklı 50. maddesinin 3 ve 4 üncü fıkralarında yer alan, “ (3) En çok ve en az hız sınırlarını gösteren işaret levhaları, gerekli görülen yerlere, ilgili kuruluşlarca konulur. (4) Bu Kanunla yetki verilen kuruluşlar tarafından yönetmelikte belirtilen hız sınırları yol ve trafik durumuna göre azaltılabilir veya çoğaltılabilir. Bu hallerde durum trafik işaretleriyle belirtilir ve uygun vasıtalarla duyurulur.” şeklindeki ve aynı Kanun’un “Hız sınırlarına uyma” başlıklı 51 inci maddesinin 1 ve 2 nci fıkralarında yer alan, “(1) Sürücüler, aksine bir karar alınıp işaretlenmemişse yönetmelikte belirtilen hız sınırlarını aşmamak zorundadırlar. (2) (Değişik fıkra: 08/01/2003 – 4785 S.K./4. md.) Hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli teknik usullerle yapılan tespit sonucu hız sınırlarını yüzde ondan yüzde otuza (otuz dahil) kadar aşan sürücülere 64 700 000 lira, yüzde otuzdan fazla aşan sürücülere 131 900 000 lira para cezası uygulanır.” şeklindeki düzenlemelerle yine bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Hız sınırları” başlıklı 100. maddesinin 1 inci fıkrasında yer alan, “(Değişik madde:01.09.2010 – 27689 S.R.G. Yön./ll.mad)
Karayolları Trafik Kanununda ve bu Yönetmelikte yazılı kayıt ve şartlar dışında ve aksine bir işaret bulunmadıkça yol durumlarına göre römorksuz araç cinsleri için saatteki asgari ve azami hız sınırları AŞAĞIDA GÖSTERİLMİŞTİR.” biçimindeki düzenleme ve aynı Yönetmeliğin “Hız sınırlarına uyma ve hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlama” başlıklı 101 inci maddesinin 1, 2 ve 6 ncı fıkralarında yer alan, “(1) Sürücüler aksine bir karar alınıp işaretlenmemişse bu Yönetmeliğin 100 üncü maddesinde belirtilen hız sınırlarını aşmamak zorundadırlar. (2) Araç sürülürken yapılan hız, radar ve benzeri teknik cihazlarla ölçülebileceği gibi kronometre veya değişik usullerle de ölçülerek tespit edilebilir. (6) Hız tahdidini belirleyen aksine bir işaret bulunmayan yerleşim birimleri içinden veya civarından geçen şehirdışı karayollarının bu kesimlerinde, can ve mal güvenliği açısmdan, karşıdan karşıya geçişler bir fiziki engelle yasaklanmış veya alt ve üst geçitlerle belirlenmiş ise ve hız yapmak yaya ve taşıt trafiği açısından bir engel teşkil etmiyorsa, taşıt sürücüleri yol ve trafik durumunu dikkate alarak yönetmeliğin kendilerine tayin etmiş olduğu azami hız sınırları içerisinde seyredeb’ilirler.” şeklindeki düzenleme dikkate alındığında, ne 2918 sayılı Karayolları Trafik Kânunu’nda ne de Karayolları Trafik Yönetmeliği’nde radarla hız denetimi yapılacak yerlerde denetim yapıldığına dair ikaz levhası ve işaretleme bulundurulmasına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığı, yukarıda izah edilmeye çalışıldığı üzere aksine bir karar alınıp işaretleme yapılmadıkça sürücülerin yönetmelikle belirlenen hız sınırlarını aşmamak zorunda oldukları, somut olayda muterizin yerleşim yeri içerisinde otomobil araçlar için belirlenmiş olan 50 km/saat hız sınırını %10 dan daha fazla aşmak suretiyle 71 km/saat hızla gittiğinin radar cihazıyla tespit edilmiş olunması karşısında, itirazın reddi yerine, yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesinde İSABET GÖRÜLMEMİŞTİR.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 uncu maddesi uyarınca Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesinin 05/07/2013 tarihli ve 2013/493 değişik iş sayılı kararının bozulmasının istenilmesi arz ve dosya birlikte takdim olunur.”
I- Olay :
Alaşehir İlçesi Süleyman Demirel Caddesi üzerinde görevlilerce 27.05.2013 tarihinde radar aletiyle yapılan hız kontrolünde saat 14.54 de kabahatli Fırat’ın hız limitini aştığı tespit edilmiş ve hakkında aynı tarihte 525573 seri nolu tutanak ile 343.00 Tl idari para CEZASI UYGULANMIŞTIR. Kabahatli Fırat bu idari para cezasının iptali için aynı gün Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesine BAŞVURUDA BULUNMUŞTUR. Sulh Ceza Mahkemesince, yapılan inceleme sonucunda “Muteriz hakkında hız ihlali sebebiyle idari para cezası verildiği, ancak radar kontrolü yapılan yerde radar işaretinin bulunmadığı, gerekli yasal uyarılar usulüne uygun bir şekilde yapılmadan kesilen para cezalarının hukuki mesnedinin bulunmayacağı gözetilerek yapılan itirazın haklı olduğu kanaatine varılarak, usul ve yasaya aykırı idari yaptırım kararının 5326 sayılı yasanın 28/8-b fıkrası uyarınca kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm KURMAK GEREKMİŞTİR.” Şeklindeki gerekçeyle başvuru haklı bulunarak idari para cezası tutanağının iptaline KARAR VERİLMİŞTİR. Bu karara karşı, Emniyet Genel Müdürlüğünün, mahkemenin gerekçesinin kanuna aykırı olduğuna ilişkin müracaatı üzerine kanun yararına bozma TALEBİNDE BULUNULMUŞTUR.
II- Kanun Yararına Bozma Talebine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
2918 sayılı Karayolları Trafik Kânunu’nda ne de Karayolları Trafik Yönetmeliğinde radarla hız denetimi yapılacak yerlerde, bu denetimin yapıldığına dair ikaz levhası ve işaretleme bulundurulması konusunda herhangi bir hüküm yer almadığı halde “radar işaretinin bulunmadığı ve gerekli yasal uyarıların usulüne uygun yapılmadığı” gerekçesiyle “idari yaptırım kararının kaldırılması” yönündeki Mahkeme hükmünün kanuna aykırı OLDUĞUNA İLİŞKİNDİR.
III- Hukuksal değerlendirme :
Anayasamızın 2’nci maddesi hükmüne göre “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir HUKUK DEVLETİDİR.” Anayasa Mahkemesinin yerleşmiş içtihatlarına göre (örneğin 27.03.1986-E:85/31-K:86/111, 08.11.1991-E:91/9-K:91/36 tarihli ve sayılı kararlar) “Hukuk devleti her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, her alanda adaletli bir düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına hakim kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen BİR DEVLETTİR.”
Kısaca, hukuk devleti “faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukukî güvenlik sağlayan devlet” demektir.
Hukuk devleti, hukuka bağlı olan devlet demek olduğuna göre, devletin üç erkinden biri olan yürütme organının da hukuk kurallarıyla bağlı BULUNDUĞU KUŞKUSUZDUR.
Yürütme organı bakımından, idarî faaliyetlerinin belirliliği ve önceden BİLİNEBİLİRLİĞİ ZORUNLUDUR. Hukuk devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin idare edilenler tarafından önceden tahmin edilebilir OLMASI GEREKİR. İdari işlem ve eylemlerde idare bu yetkisini tüzük ve yönetmelik gibi genel kurallarla düzenlemek ve bu düzenlemelere UYMAK ZORUNDADIR. Buna “düzenli idare ilkesi” denir. Keza, yine idarî faaliyetlerin belirliliği ilkesi nedeniyle idarenin, istikrar kazanmış uygulamalarından VAZGEÇMEMESİ GEREKİR.
Yine hukuk devleti ilkesi, devletin “kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, kamu sağlığını ve çevreyi, ekonomik düzeni, toplum barışını ve düzenini, genel ahlâka ilişkin kuralları ihlal eden eylemleri yani suç ve kabahatleri, ulusal ve evrensel hukuk çerçevesinde, ödetme görev ve YÜKÜMLÜLÜĞÜ BULUNMAKTADIR. Ancak Devletin, esasen ve öncelikle bu kuralların ihlalini önleme görevi bulunduğunun KABULÜ GEREKİR. Başka bir deyişle, hukuk devletinin bir erki olan idarenin görevi, öncelikle bireylerin kuralları ihlal etmesini bekleyip cezalandırma yoluna gitmesi değil, kurallara uygun davranma düzeyini ve alışkanlığını GELİŞTİRMEK OLMALIDIR. Bu husus “iyi idare ilkelerinin” de BİR GEREĞİDİR. Keza idarenin (Yürütmenin) iyi idare ilkeleriyle bağlı olması da hukuk devletinin BİR GEREĞİDİR. Nitekim ülkemizin de üyesi olduğu Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesinin 20 Haziran 2007 tarihli ve 999 sayılı Bakan Temsilcileri toplantısında, “İYİ İDARE KONUSUNDA ÜYE DEVLETLERE CM/REC(2007)7 SAYILI TAVSİYE KARARI” KABUL EDİLMİŞTİR.
Mezkur Tavsiye Kararının “Açıklık İlkesi” başlıklı 10 uncu maddesinde;
“1.İdare açıklık ilkesine uygun faaliyette bulunur.
2.İdare, karar ve işlemlerinden özel kişileri, resmi belgelerin yayınlanması da dahil olabilecek şekilde uygun araçlarla haberdar eder.
3.Kişisel verilerin korumasına ilişkin kurallara uygun olarak resmi belgelere erişim hakkını tanır.
4. Açıklık ilkesi, yasayla korunmuş gizliliğe zarar veremez.”
HÜKMÜ BULUNMAKTADIR.
Bu arada Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi kararlarının hukuki niteliğini de izah etme gereği bulunmaktadır: Avrupa Konseyinin hukuksal etkinliği, sözleşmeler ve tavsiye kararları biçiminde ORTAYA ÇIKMAKTADIR. “Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararı” Bakanlar Komitesinin, Avrupa Konseyi Statüsünün 15/b hükmüne dayanan, ulusal yasa koyuculara ve idarelere ölçü getiren, üye devletlerin hükümetlerine YÖNELİK KARARIDIR.
Bağlayıcı olmamakla birlikte, kararların uzlaşmayla alınması ve Komite’nin hükümetleri “tavsiyeler doğrultusunda karar alıp almadıklarını bildirmeye” davet etmesi yöntemi tavsiyelerin dikkate ALINMASINI SAĞLAMAKTADIR. Zaman zaman Danıştay, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiyelerini, kararlarında gerekçeyi desteklemek İÇİN KULLANMAKTADIR. Örneğin, bir gazetecinin sarı basın kartı istemi idarece gerekçesiz bir İŞLEMLE REDDEDİLMİŞTİR. Danıştay, ret kararının gerekçeli olması zorunluluğunu kabul ederken diğer nedenlerle birlikte Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararına da ATIF YAPMIŞTIR. (DİDDGK, E:1995/769-K:1997/525, 17.10.1997, DD, 95, 1998, s.87). (Kaynak: Onur KARAHANOĞLULLARI, İdarenin Hukukla Kavranması: Yasallık ve İdari İşlemler, 2. Bası, Ankara 2012, Turhan Kitabevi, s.107, 395)
Konumuza ilişkin iç hukuk düzenlemesi şöyledir :
3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi hükmüyle “Karayollarında trafik düzenini sağlamak ve denetlemek” görevi İçişleri Bakanlığına TEVDİ EDİLMİŞTİR. Aynı Kanunun 33 üncü maddesi hükmüyle de İçişleri Bakanlığı“kanunla yerine getirmekle yükümlü oldukları hizmetleri; tüzük, yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemek” ile görevli ve YETKİLİ KILINMIŞTIR.
İçişleri Bakanlığının bu “düzenleme görev ve yetkisi” dahilinde, Trafik Denetimlerinde ve Trafik Kazalarında Alınacak Önlemlere İlişkin Yönerge hazırlanarak 31.10.2011 tarihli Bakan onayıyla YÜRÜRLÜĞE KONULMUŞTUR. “Trafik denetimlerinde; denetim öncesi, denetim anı ve sonrasında, trafik kazalarında ise; kaza mahalline intikal ve sonrasında yapılacak iş ve işlemlerin usul ve esaslarıyla trafiği yönetme ve düzenleme hareketlerini belirlemek” AMACIYLA ÇIKARILMIŞTIR.
Yönergenin;
“Radarla hız denetiminde dikkat edilecek husususlar” başlıklı 34 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (ç) bendinde şu kurala yer verilmiştir ,
“Sabit denetim yapılması durumunda radar aracı, karayolunun her iki yönünden kolayca görülebilecek ve trafiği tehlikeye düşürmeyecek şekilde konuşlandırılır.”
“Yol kullanıcılarının bilgilendirilmesi” başlıklı 47 nci maddesi aynen aşağıdaki şekildedir:
“(1)Trafik kurallarına uyma düzeyini arttırmak, trafik güvenliğini sağlamak ve yol kullanıcılarını bilgilendirip, bilinçlendirmek amacıyla, denetimin karayolunun hangi kesimlerinde, hangi sürelerde yapılacağı ve hangi konularda yoğunlaştırılacağı ve bunlarla ilgili risk bilgileri, neden-sonuç ilişkileri ve denetim sonuçlarının açıklanmasında ulusal ve yerel medyayla diğer iletişim araçlarından azami ölçüde faydalanılır.”
Görüldüğü gibi İçişleri Bakanlığı bu Yönerge hükmüyle “trafik kurallarına uyma düzeyini arttırmak, trafik güvenliğini sağlamak ve yol kullanıcılarını bilgilendirip, bilinçlendirmek” amacıyla trafik denetimlerinin;
– Karayolunun hangi kesimlerinde ve hangi sürelerde yapılacağı,
– Hangi konularda yoğunlaştırılacağı,
Hususlarında ulusal ve yerel medyayla diğer iletişim araçlarından azami ölçüde FAYDALANILMASINI ÖNGÖRMÜŞTÜR.
Böylece, İçişleri Bakanlığı tarafından tesis edilmiş olan bir düzenleyici idari işlemle “trafik denetimlerinin karayolunun hangi kesimlerinde, hangi sürelerde yapılacağı ve hangi konularda yoğunlaştırılacağı hususlarında ulusal ve yerel medyayla diğer iletişim araçlarından da azami ölçüde faydalanılmak suretiyle yol kullanıcılarının (özellikle sürücülerin) bilgilendirilmesine” ilişkin bir düzenleme ihdas ETTİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR.
Sözü edilen bu düzenlemelerin, Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesinin Bakan Temsilcileri toplantısında kabul ettiği yukarıda gün ve sayısı yazılı “iyi idare konusundaki” tavsiye kararının 10. maddesinin 1. ve 2 nci fıkra hükümlerine UYGUN BULUNMAKTADIR.
Yönergenin 3152 s. Kanunun 29 uncu maddesi hükmüne göre İçişleri Bakanlığının bağlı kuruluşları olan ve mahsus kanunları uyarınca da bu Bakanlığın sevk ve idaresi altında bulunan genel kolluk kuvvetleri içinde yer alan trafik zabıtasını bağladığı DA TARTIŞMASIZDIR.
Bu açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince:
Yönergenin 34/1-ç ve 47 nci maddesi hükümleri karşısında “radarla hız denetiminin karayolunun hangi kesiminde ve hangi sürelerde yapılacağı” hususunda yol kullanıcılarının bilgilendirilmesi gerektiği KABUL EDİLMELİDİR. Bu husus aynı zamanda Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesinin Bakan Temsilcileri tarafından kabul edilen tavsiye kararının iyi idare ilkelerinden olarak kabul edilen “açıklık ve uygun araçlarla haberdar etme” ilkelerinin de BİR GEREĞİDİR.
Yönergenin 47 nci maddesi hükmüne göre, idare bu bilgilendirme faaliyetinde “ulusal ve yerel medyayla diğer iletişim araçlarından” azami ÖLÇÜDE FAYDALANACAKTIR. İdarenin “yol kullanıcılarını her koşulda bilgilendirmek” ile yükümlü tutulduğu, bu amaçla “ulusal ve yerel medyayla diğer iletişim araçlarında da azami ölçüde yararlanma cihetine gidebileceği sonucuna VARILMASI GEREKMEKTEDİR. İdare öncelikle kendi mutat vasıta ve yöntemleriyle BİLGİLENDİRME YAPACAKTIR. Zira “karayolundan yararlananlara, yol, trafik durumu ve yakın çevreyle ilgili gerekli bilgileri vermek, yasaklama ve kısıtlamaları bildirmek suretiyle trafik düzen ve güvenliğini sağlamak amacına yönelik olarak karayollarında uygulanacak trafik işaretlerinin, standart, anlam, nicelik ve nitelikleriyle diğer esaslar”, 19.06.1985 tarihli ve 18789 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Trafik İşaretleri Hakkında Yönetmelikle DÜZENLENMİŞTİR. Dolayısıyla, Trafik Denetimlerinde ve Trafik Kazalarında Alınacak Önlemlere İlişkin Yönergenin 47 nci kapsamındaki bilgilendirmenin, bu Yönetmelikteki usul ve esaslara göre konulacak “trafik işaret levhaları” ile YAPILMASI GEREKMEKTEDİR. Bu yöntem dışında gerekiyorsa medya ve diğer iletişim araçlarından DA YARARLANACAKTIR. Dolayısıyla, bahse konu Yönerge hükmü uyarınca, “radarla hız denetiminin karayolunun hangi kesiminde ve hangi sürelerde yapılacağı” konularında sürücülerin, her şeyden önce trafik işaret levhalarıyla BİLGİLENDİRİLMESİ ZORUNLUDUR.
Öncelikle kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla yapılması gereken trafik denetimlerini, yol kullanıcılarına ceza vermek amacıyla bilgilendirme yapmadan kural ihlali yapmasını beklemek, trafik kurallarının konuluş amacına uygun olmadığı gibi araç sürücülerine tuzak kurulması anlamına gelecektir ki bu durum, çağdaş hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz ve kabul edilemez.
IV- Sonuç ve karar :
Yukarıda açıklanan nedenlerle YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteği yerinde görülmediğinden REDDİNE 08.07.2014 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.
Bir önceki yazımız olan PSİKİYATRİK RAHATSIZLIK SEBEBİYLE SÖZLEŞMENİN İHLALİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.