Blog

Taraflar arasındaki çıkarma kararının iptali ve kooperatif üyeliğinin tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

 

Davacı vekili, davalı kooperatif üyesi olan müvekkilinin yönetim kurulu kararı ile ihraç edildiğini, ihtarnamelerin usulsüz tebliğ edildiğini, ihraç kararını öğrendikten sonra kooperatif yöneticileriyle yaptığı görüşmelerde birikmiş aidat borcunu ödemesi halinde üyeliğinin devam edeceği ve bu konuda gerekli kararın alınacağının söylenmesi üzerine kooperatife ödemede bulunduğunu ancak çıkarma kararının geri alınmadığını, kooperatifin objektif iyiniyet kurallarına aykırı olarak hile kullanarak müvekkilinin süresi içinde dava açmasına engel olduğunu ileri sürerek, ihraç kararının iptali ile kooperatif ortaklığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, ihtarnamelerin ve ihraç kararlarının usulüne uygun tebliğ edildiğini, üç aylık süre içinde dava açılmaması nedeniyle ihraç kararının kesinleştiğini, kooperatif yöneticileriyle görüşme yaptığına ilişkin iddianın soyut olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, çıkarma kararının usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, üç aylık hak düşürücü süre içinde dava açılmadığı, davacının ihraç kararından sonra yaptığı ödemelerin kooperatif tarafından üyeliğinin yeniden benimsenmesi anlamına gelmediği ve bu hususun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, davalı kooperatif yönetim kurulunca verilen, davacının ortaklıktan çıkarılmasıyla ilgili ihraç kararının iptali ve kooperatif ortaklığının tespiti istemine ilişkindir.

Davalı kooperatif dava açma süresinin geçtiğini savunmuş ve mahkemece dava bu nedenle reddedilmiştir. Ancak davacı vekili, davalı kooperatif yöneticilerinin oyalama ve iğfali sonucu müvekkilinin üç aylık hak düşürücü süreyi geçirdiğini ileri sürerek, bu iddiasını kanıtlamak için tanık ismi bildirilmiştir. Mahkemece davacının oyalama iddiası hakkındaki delilleri toplanmamış ve kararda bu husus değerlendirilmemiştir.

Her ne kadar davanın süresinde açılmadığı davacının da kabulünde ise de, 09.03.1955 gün ve 22/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirtildiği gibi davalı, davacıyı oyalamaya yönelik hileli hareketleri ile zamanında dava açmaktan alıkoymuş ise, bu durum objektif iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz ve hak düşürücü sürenin geçirildiği savunmasında bulunulamaz.

Bu durum karşısında mahkemece, davacının oyalama iddiası hakkındaki tanık dahil tüm delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Diğer yandan davacı, ihraç kararının iptali ile kooperatif ortaklığının tespitini istediğine göre, ihraç kararından sonraki tüm genel kurul tutanakları getirtilerek konusunda uzman bir bilirkişi aracılığıyla davacının genel kurullara çağrılıp çağrılmadığı, hazirun cetvellerinde adının olup olmadığı, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 16/son maddesi gözönüne alınarak davacının delil listesinde bildirdiği ödeme belgeleri, kooperatifin defter ve kayıtları, ödemelerin iade edilip edilmediği incelenerek, rapor alındıktan sonra davalı kooperatifin yapılan ödemeleri hesabına alıp ihraç kararı kesinleşmiş ise kesinleşmesinden sonra davacıyı ortak olarak benimseyip benimsemediği hususları üzerinde durulup karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.

S o n u ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın davacı yararına (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 31.01.2012 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Bir önceki yazımız olan SAVUNMA ALINMADAN DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.