
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 07.12.2015 tarihli 2015/17303 Esas ve 2015/30595 Karar sayılı ilamında özetle;
Çeke dayalı takip, genel yetkili yer olan borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesinde (HMK 6. md.), muhatap bankanın bulunduğu yer ödeme yeri sayıldığından buradaki icra dairesinde (HMK 10. md.) veya İİK’nun 50/1. maddesi uyarınca çekin keşide edildiği yerdeki icra dairesinde yapılabilir. Somut olayda ise icra takibine konu çek için dosyasında ihtiyati haciz kararı verilmiş, söz konusu ihtiyati haciz kararına dayanılarak takip başlatılmıştır. Takip dayanağı çekte keşide yeri Cizre olup, muhatap banka ise İş Bankasının Şırnak Cizre şubesidir. Ancak; itiraz eden borçluya ödeme emri Osmaniye adresinde tebliğ edilmiştir. Bu durumda; mahkemece, borçlunun yetki itirazının kabulüne karar verilmesi gerekirken, ihtiyati haciz kararını veren mahkemenin bulunduğu yer icra dairesinin yetkili olduğu gerekçesi ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Devamını Oku..
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 07.05.2015 tarihli 2015/29601 esas ve 2015/30709 sayılı kararı özetle; Türk Medeni Kanunu’nun 684. maddesi uyarınca bütünleyici parça, yerel adetlere göre asıl şeyin temel unsuru olup, o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmadığı için taşınmazdan ayrı haczedilemez. Eklentinin ise kural olarak taşınmazdan ayrı olarak haczi mümkündür. Alacaklılar ana taşınmazı satmadan, orada bulunan eklenti niteliğindeki malları ayrı ayrı haczettirip sattırabilirler. Çünkü, eklentinin, taşınmaz yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılması mümkündür. Ancak, İİK’nın 83/c maddesi gereğince, ipotek akit tablosunda sayılan eklentilerin bu madde gereğince taşınmazdan ayrı olarak haczi mümkün değil ise de, anılan hükmün uygulanabilmesi için mahcuzun Türk Medeni Kanunu’nun 686. maddesinde tarif edilen şekilde eklenti niteliğini taşıması zorunludur. Olayda borçlu tarafından, haczedilen menkullerin, haciz işleminin yapıldığı tesisin ayrılmaz parçası oldukları iddia edildiği gibi, üçüncü kişi bankalar lehine rehinli/ipotekli oldukları da ileri sürülmüştür. Mahkemece, borçlunun iddiaları doğrultusunda, ilgili tapu kaydı ve ipotek akit tablosu da gözetilerek, mahcuzların taşınmaz telef, tahrif veya tağyir olunmadan ondan ayrılıp ayrılamayacağı ve ayrılması halinde tesisin amacına uygun şekilde çalışıp çalışmayacağını gösterir biçimde rapor alındıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
Devamını Oku..
Dava, davacının 2/3 oranında malul olduğunun tespiti ile hak ettiği tarihten itibaren maluliyet aylığı bağlanması istemine ilişkindir. Sosyal Güvenlik Kurumu yönünden Yüksek Sağlık Kurulunun işlevi, maddede sayılan sigortalılık hallerini saptamak, bu yönde gelişen uyuşmazlıkları kesin olarak karara bağlamaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulu raporlarının davalı Kurum yönünden bağlayıcı olduğu, “ilgililer” kavramı içerisine Sosyal Güvenlik Kurumu’nun girmediği dolayısı ile Kurul raporlarına karşı itiraz edemeyeceği, Kurum yönünden bağlayıcı, lehine olması yönünden de ilgilisi (davacı) tarafından itiraz uğramayan Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporuna karşı, malullük halinin bir kez de Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca değerlendirilmesinde yasal gereklilik bulunmamaktadır. Mahkemece Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulunun, 02.12.2009 tarihli raporundaki, davacının çalışma gücünün 2/3 oranında kaybettiği, maluliyet başlangıcının 01.09.2009 olduğu şeklindeki tespitin Kurumu bağlayacağını göz önünde bulundurarak, bu tarih itibari ile malullük aylığı için Kanunda aranılan diğer şartların tamam olup olmadığını tartışmak, şartları oluşmuş ise davacının maluliyet başlangıcı olan 01.09.2009 tarihini takip eden aybaşı olan 01.10.2009 tarihinden itibaren malullük aylığına hak kazandığına karar vermek gerekir.Dava, davacının 2/3 oranında malul olduğunun tespiti ile hak ettiği tarihten itibaren maluliyet aylığı bağlanması İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. Mahkemece istemin reddine KARAR VERİLMİŞTİR.
Devamını Oku..