Dava, davacının 2/3 oranında malul olduğunun tespiti ile hak ettiği tarihten itibaren maluliyet aylığı bağlanması istemine ilişkindir. Sosyal Güvenlik Kurumu yönünden Yüksek Sağlık Kurulunun işlevi, maddede sayılan sigortalılık hallerini saptamak, bu yönde gelişen uyuşmazlıkları kesin olarak karara bağlamaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulu raporlarının davalı Kurum yönünden bağlayıcı olduğu, “ilgililer” kavramı içerisine Sosyal Güvenlik Kurumu’nun girmediği dolayısı ile Kurul raporlarına karşı itiraz edemeyeceği, Kurum yönünden bağlayıcı, lehine olması yönünden de ilgilisi (davacı) tarafından itiraz uğramayan Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporuna karşı, malullük halinin bir kez de Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca değerlendirilmesinde yasal gereklilik bulunmamaktadır. Mahkemece Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulunun, 02.12.2009 tarihli raporundaki, davacının çalışma gücünün 2/3 oranında kaybettiği, maluliyet başlangıcının 01.09.2009 olduğu şeklindeki tespitin Kurumu bağlayacağını göz önünde bulundurarak, bu tarih itibari ile malullük aylığı için Kanunda aranılan diğer şartların tamam olup olmadığını tartışmak, şartları oluşmuş ise davacının maluliyet başlangıcı olan 01.09.2009 tarihini takip eden aybaşı olan 01.10.2009 tarihinden itibaren malullük aylığına hak kazandığına karar vermek gerekir.Dava, davacının 2/3 oranında malul olduğunun tespiti ile hak ettiği tarihten itibaren maluliyet aylığı bağlanması İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. Mahkemece istemin reddine KARAR VERİLMİŞTİR.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 08.02.1988 – 31.05.2014 tarihleri arasında 16 yıl 3 ay 23 gün Bağ-Kur sigortalı olduğu, 19.06.2003 tarihinde maluliyet aylığı talebinde bulunduğu, Bağ-Kur Genel Müdürlüğünün 26.05.2004 tarih, 11567 sayılı kararında; davacının 2/3 oranında işgücünü kaybetmiş durumda sayılmasını gerektiren bir bulgu mevcut olmadığına karar verildiği, davacının 03.05.2005 tarihli iş bu davayla malul olduğunun tespitiyle maluliyet aylığı bağlanmasını talep ettiği, yargılama aşamasında Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan rapor alındığı, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun 09.02.2007 tarihli raporunda, davacının işe giriş tarihinde ve hali hazır durumuna göre 2/3 oranında malul olduğunun belirtildiği, Mahkemece bu rapora dayanılarak davanın kabulüne karar verildiği, Dairemiz tarafından 20.10.2008 tarihli karar ile; “davacının 08.02.1988 – 31.05.2004 tarihleri arasında bakkallık mesleğini yürüttüğü ve dosyaya ekli Mersin Devlet Hastanesinin 15.06.2005 gün ve 16356 sayılı raporunda hastalığının ilerleyici olduğu ve bu rapor tarihi itibariyle ancak %64 oranında malul olduğu belirtildiği dikkate alınarak davacının işe giriş tarihi olan 08.02.1988 tarihinde %64 oranında malul olup olmadığının ve hastalığı nedeniyle halen 2/3 oranında malul sayılıp sayılamayacağına 506 sayılı Yasanın 109 uncu maddesinde belirtilen prosedür uygulanarak Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kurulundan itiraz halinde Adli Tıp İhtisas kurulundan ve çelişki bulunduğu takdirde Adli Tıp Genel kurulundan alınacak raporla belirlendikten sonra sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği” belirtilerek hükmün bozulduğu, Mahkemece bozma kararına uyulduğu ve yeniden rapor alındığı, Yüksek Sağlık Kurulunun 02.12.2009 tarihli raporunda; “davacının çalışma gücünün 2/3 oranında kaybettiği, maluliyet başlangıcının 01.09.2009 olduğunun” belirtildiği, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun 21.11.2011 tarihli raporunda, “davacının Adana Askeri Hastanesinin 01.09.1981 tarihindeki bulgulara göre çalışma gücünün 2/3’ünü kaybettiğinin” belirtildiği, Adli Tıp Genel Kurulunun 26.12.2013 tarihli raporunda da, “davacının Adana Askeri Hastanesinin 01.09.1981 tarihindeki bulgulara göre çalışma gücünün 2/3’ünü kaybettiğinin” belirtildiği, Mahkemece Adli Tıp Kurumunca verilen raporlara göre davacının sigortalılık başlangıç tarihi olan 08.02.1988 tarihinden önce 01.09.1981 tarihinde beden ve çalışma gücünün 2/3 ünü kaybettiği gerekçesiyle davanın reddine karar VERDİĞİ ANLAŞILMIŞTIR.
Bedensel ve ruhsal arızalar nedeniyle sigortalıya ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımlarının yapılabilmesi, yasal çerçevede bir raporun alınmış OLMASINA BAĞLIDIR.
Konunun yasal dayanağını oluşturan 1479 Sayılı Kanunun “Malullük” başlıklı 28 inci maddesinde; sigortalının malul sayılabilmesi için çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiğinin tespit edilmesi gerektiği belirtilmiş, 29 uncu maddesinde ise malullük aylığından yararlanma ŞARTLARI SAYILMIŞTIR.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 25 inci maddesinde de “malul sayılma” başlığı altında; “Sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60′ ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az %60′ ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalı, malul sayılır.” hükmüne YER VERİLMİŞTİR.
506 s. Kanunun 109 uncu maddesiyle 1479 s. Kanunun 56 ncı maddesinde; malullük halinin saptanmasında, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Üniversiteler ve Kamu İktisadi Teşebbüslerine ait hastanelerin sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, Kurumca verilen kararlara ilgililer tarafından itiraz edilmesi halinde durumun Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı HÜKME BAĞLANMIŞTIR.
Yasa koyucu bu maddeyle ilgililerin durumlarının tespitinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Üniversiteler ve Kamu İktisadi Teşebbüslerine ait hastanelerin sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağını, raporları yeterli görülmeyen ilgililerin Kurumca yeniden muayene ettirilebileceği, raporlar üzerine Kurumca verilen kararlara ilgililer tarafından itiraz edilirse, durumun Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı ve kurumun yaptıracağı incelemelerin kendi açısından Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun kararıyla sona ereceğini HÜKME BAĞLAMIŞTIR.
4496 Sayılı Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğünün 1 inci maddesinde; sigortalıların hangi hallerde çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş ve hangi hallerde başka birinin sürekli bakımına muhtaç durumda sayılacakları, 43 üncü maddesinde; sigortalıların malullük hallerinin tespitine ilişkin raporlar üzerine Kurumca verilecek kararlara karşı ilgililerin itirazlarını inceleme görevinin Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna ait olduğu, 56 ncı maddesinde; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kararlarının Kurumu bağlayacağı İFADE EDİLMEKTEDİR.
Her ne kadar 56 ncı maddede, ilgilinin öncelikle Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna başvurması gerektiği belirtilmiş ise de, ilgilinin bu kurula başvurmadan uyuşmazlığı doğrudan mahkemeye götürme veya görülmekte olan davada malullükle ilgili karara itiraz etme hakkına sahip olduğu yerleşik YARGITAY içtihatlarında KABUL EDİLMEKTEDİR. Bu hususun mahkeme önüne gelmesi durumunda; uyuşmazlığın daha kısa sürede ve Anayasa’nın 141/son maddesinde gösterildiği biçimde en az masrafla, 1479 s. Kanunun 56 ncı maddesinde öngörülen prosedür işletilerek SONUCA GİDİLMELİDİR.
Nitekim, YARGITAY Hukuk Genel Kurulunun 17.4.2002 gün ve 2002/21-257-311 karar sayılı; 16.10.2002 gün ve 2002/21-603-829 karar sayılı; 20.12.2006 gün ve 2006/21-797-820 karar sayılı kararlarında da aynı İLKELER BENİMSENMİŞTİR.
Anılan maddede; malullük durumunun belirlenmesinde izlenecek yolun ne OLDUĞU AÇIKLANMIŞTIR. Buna göre; Kurum sağlık tesisleri tarafından düzenlenen raporlara dayanılarak verilen kararlara karşı ilgililerin Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna itiraz HAKLARI MEVCUTTUR. Bu Kurulun kararları Sosyal Sigortalar Kurumunu bağlayıcı ise de diğer ilgililer-yönünden bir BAĞLAYICILIĞI YOKTUR. İlgililerce bu kurulun kararına itiraz edildiği durumda Adli Tıp Kurumu Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili kürsü konseylerinden Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü çerçevesinde rapor alınmalıdır (28.6.1976 gün ve 1976/4-6 sayılı YARGITAY İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı).
Maddenin 4 üncü fıkrasında geçen “ilgililer” deyimi, sigortalılar ve hak sahibiyle rücu davası açılmışsa işverenleri, Kurum kararından etkilenen başka kimse varsa, hukuki yararları bulunmak kaydıyla ONLARI KAPSAMAKTADIR. “Kurum”, “ilgililer” kapsamında olmayıp, ilgililerin lehine verilmiş sağlık kurul raporlarını infaz etmesi ve bu kimselerin haklarını geciktirmeksizin sağlaması Kurumun, Anayasal GÖREVLERİ ARASINDADIR.
Bu açıklamalardan çıkan sonuç; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kararı, Kurum açısından bağlayıcı olmasına karşın, “ilgililer” diye tabir edilen Kurum haricindeki kişi veya kişiler için BAĞLAYICI DEĞİLDİR. Bu madde emredici nitelikte olduğundan aksi düşünülemez.
Yukarıda açıklanan düzenlemeler ve maddi olgular karşısında; Sosyal Güvenlik Kurumu yönünden Yüksek Sağlık Kurulunun işlevi, maddede sayılan sigortalılık hallerini saptamak, bu yönde gelişen uyuşmazlıkları kesin olarak KARARA BAĞLAMAKTIR.
Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulu raporlarının davalı Kurum yönünden bağlayıcı olduğu, “ilgililer” kavramı içerisine Sosyal Güvenlik Kurumu’nun girmediği dolayısıyla Kurul raporlarına karşı itiraz edemeyeceği, Kurum yönünden bağlayıcı, lehine olması yönünden de ilgilisi (davacı) tarafından itiraz uğramayan Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporuna karşı, malullük halinin bir kez de Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca değerlendirilmesinde yasal GEREKLİLİK BULUNMAMAKTADIR.
Daha açık ifade ile; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporuna itiraz hakkı bulunan yasanın ifade ettiği şekliyle “ilgililer”den olan davacı sigortalının, lehine olması nedeniyle raporun maluliyet oranına itiraz etmemesine, Adli Tıp Kurumunca davacının itiraz etmediği hususlarda da rapor düzenlenmesi ve bu raporlarla tespit edilen itiraza uğramayan olgular davacı yönünden aleyhe durum yaratılması halinde raporlara bu yönü itibariyle değer verilmesi MÜMKÜN DEĞİLDİR. Yani gerekmediği halde Adli Tıp Kurumu’ndan maluliyet oranıyla ilgili rapor alınmış olması davacının aleyhine değerlendirilemeyeceği gibi yasanın açık hükmü karşısında kendisi yönünden maluliyet oranı kesinleşen davalı Kuruma da hak vermez. YARGITAY HGK’nun 17.02.2010 tarihli, 2010/21-60 E., 2010/90 K. tarihli kararı da BU YÖNDEDİR.
Mahkemece Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulunun, 02.12.2009 tarihli raporundaki, davacının çalışma gücünün 2/3 oranında kaybettiği, maluliyet başlangıcının 01.09.2009 olduğu şeklindeki tespitin Kurumu bağlayacağını göz önünde bulundurarak, bu tarih itibariyle malullük aylığı için Kanunda aranılan diğer şartların tamam olup olmadığını tartışmak, şartları oluşmuş ise davacının maluliyet başlangıcı olan 01.09.2009 tarihini takip eden aybaşı olan 01.10.2009 tarihinden itibaren malullük aylığına hak kazandığına karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup BOZMA NEDENİDİR.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve HÜKÜM BOZULMALIDIR.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 24.02.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.
Bir önceki yazımız olan MİRAS BIRAKANIN EHLİYETSİZLİĞİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.