Blog

ta1.jpgYargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.2015 tarihli 2014/21-62 esas numarası olan, 2015/1719 karar numarası bulunan kararın özeti ve karar metni aşağıda incelenebilir. Uyuşmazlık; iş kazası nedeni ile maddi ve manevi tazminat istemli açılan davada davacı vekilinin ıslah dilekçesi ile talep ettiği maddi tazminat için zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Somut olaya gelince; davacı taraf davalıya ait işyerinde 02.09.1996 tarihinde çalışmakta iken geçirdiği iş kazası nedeni ile iş göremez olduğunu, davalı işverenin gerekli önlemleri almadığını, kusurlu olduğunu belirterek dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 300.000.000 TL(300YTL) manevi tazminat, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 200.000.000 TL(200YTL) maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiş, 26.06.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile; 200YTL miktarındaki maddi tazminat talebini bilirkişi raporu doğrultusunda 15.780,86YTL olarak ıslah ettiklerini bildirmiştir. Davalı vekili ise davalı şirketin gerekli tedbirleri almasına rağmen davacının kendi kusuru ile meydana gelen olay neticesinde yaralandığını, istenen tazminat miktarının çok fazla ve sömürü amacına yönelik olduğunu, ileri sürerek davanın reddini savunmuş, 04.10.2012 tarihli oturumda ise davacı vekilinin ıslah talebini kabul etmediklerini bildirmiş ancak ıslahla artırılan miktar yönünden açıkça zamanaşımı definde bulunmamıştır. Görüldüğü üzere Özel Dairenin davacının ıslahla arttırdığı maddi tazminat istemi yönünden davalı vekili tarafından zamanaşımı def’inde bulunduğu kabul edilerek ıslahen istenilen miktara ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesince (iş mahkemesi sıfatıyla) davanın kabulüne dair verilen 13.12.2012 gün ve 1997/59 E.-2012/229 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 21. Hukuk Dairesinin 07.05.2013 gün ve 2013/2885 E.-2013/9152 K. sayılı ilamı ile;

(…1-Dosyadaki yazılara toplanan delillere ve hükmün dayandığı yasal gerektirici nedenlere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,

2-Dava, iş kazasına uğrayan davacının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi İSTEMİNE İLİŞKİNDİR.

Mahkeme, davacının maddi tazminat talebinin kabulü ile, maddi tazminatın 200,00 TL’lik kısmının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile; 15.780,96 TL’lik kısmının ise ıslah tarihinden (26/06/2012) itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, davacının manevi tazminat isteminin kabulü ile, davacı için 300,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, KARAR VERİLMİŞTİR.

Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden, davaya konu 02.09.1996 tarihinde meydana gelen zararlandırıcı olayın Kurum tarafından iş kazası olarak kabul edildiği, davacının Kurumca kabul edilmiş maluliyet oranının %7.2 olduğu, hükme esas alınan ve oluşa uygun bulunan kusur raporunda %70 oranında davalı işverenin, %30 oranında ise davacı işçinin kusurlu olduğunun açıklandığı, 26.03.1997 tarihinde 200,00 TL miktarlı açılan kısmi maddi tazminat davasında müddeabihin 26.06.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile 15.780,86 TL artırıldığı, ıslahen artırılan maddi tazminat kısmı için davalı vekilince süresinde zamanaşımı def-i’nde BULUNULDUĞU ANLAŞILMIŞTIR.

Uyuşmazlık bu tür davalarda gerek 818 sayılı B.K.’nun 125 inci maddesi gereğince gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ncı maddesinde belirtilen 10 yıllık zaman aşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR.

Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği TARİHTEN BAŞLATILMALIDIR. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş OLMASI DEMEKTİR.

Hal böyle olunca, davacı tarafından 02.09.1996 tarihinde meydana gelen haksız fiile ilişkin maddi tazminat isteminin 26.06.2012 tarihinde ıslahen artırılması üzerine, süresi içerisinde davalı vekili tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’i’nin kabul edilerek ıslahen istenilen miktara ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, ıslahen istenilen miktarı da kapsar biçimde maddi tazminat talebinin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup BOZMA NEDENİDİR.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup BOZMA NEDENİDİR.

O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dava, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat İSTEMLERİNE İLİŞKİNDİR.

Davacı vekili; davacının davalıya ait maden ocağında çalışmakta iken 02.09.1996 tarihinde maden sökerken ayağına taş düşmesi neticesinde ayağının kırıldığını, bu nedenle davacının iş göremez olduğunu, sürekli hastaneye gidip geldiğini, davalı işverenin hiç bir yardımda bulunmadığını, davalı işverenin ilgisiz davranmasının davacıyı derinden üzüldüğünü, sakat kalması nedeniyle başka bir işe giremediğini, iş kazasında davacının herhangi bir kusurunun olmadığını, tamamen işverenin kusurlu olduğunu, işverenin gerekli önlemleri almadığını belirterek dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte 300.000.000 TL (eski) (300YTL) manevi tazminat, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte 200.000.000 TL(200YTL) maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve DAVA ETMİŞTİR.

Davacı vekili 26.06.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile; 200 YTL miktarındaki maddi tazminat talebini bilirkişi raporu doğrultusunda 15.780,86 YTL olarak ıslah ETTİKLERİNİ BİLDİRMİŞTİR.

Davalı vekili; davacının iddia ettiği gibi davalı işyerinde çalışırken davacının davalının kusuru sebebiyle ayağına taş düşüp yaralanmadığını, davalı şirketin bu konuda kusurunun bulunmadığını, davalı şirketin gerekli tedbirleri almasına rağmen davacının kendi kusuruyla meydana gelen olay neticesinde yaralandığını, olaydan sonra davacıya yaralanmasından sonra her türlü maddi yardımın yapıldığını, istenen tazminat miktarının çok fazla ve sömürü amacına yönelik olduğunu, davacının çalışması için engelinin bulunmadığını ileri sürerek davanın REDDİNİ SAVUNMUŞTUR.

Davalı vekili 04.10.2012 tarihli oturumda davacı vekilinin ıslah talebini kabul etmediklerini, ıslahın süresinde YAPILMADIĞINI BİLDİRMİŞTİR.

Mahkemece; davalıya ait işyerinde davacı Duran Akgün’ün ayna ustası olarak 02/09/1996 tarihinde 08:00-17:00 vardiyasında saat 15:00 sularında 1 no’lu ocağa ait kuyuda 7-8 metrelerde çalışmaktayken 30 kg ağırlığında bir kütlenin düşmesi suretiyle ayağına çarpması sonucu sağ ayak bileğinin kırılmasıyla neticelenen iş kazasının meydana gelmesinde 10.11.2004 havale tarihli denetime elverişli bilirkişi raporuna göre davalının %70, davacının ise %30 oranında kusurlu olduğu ayrıca 05.06.2012 havale tarihli denetime elverişli hesap bilirkişisi raporunda davacının %7,2 maluliyet oranı, yaşı, aktif çalışma süresi ve kusur durumu da dikkate alınarak yapılan hesaplama sonucu davacının 15.980,86 TL maddi tazminata hak kazandığı ve manevi tazminat konusunda takdirin mahkemeye ait olduğunun belirtildiği, davalının kusur oranının davacıdan fazla olduğu da nazara alınarak davacının ıslahla artırılan 15.980,86TL maddi tazminat ve 300 TL manevi tazminat taleplerinin kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine; Özel Dairece yukarda başlık bölümünde metni aynen yazılı olan kararla bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilip genişletilerek direnme KARAR VERİLMİŞTİR.

Direnme kararını davalı vekili TEMYİZE GETİRMEKTEDİR.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemli açılan davada davacı vekilinin 26.06.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle talep ettiği maddi tazminat için zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR.

Konunun aydınlatılması yönünden ıslah kurumu üzerinde durulmasında yarar vardır:

Islah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (Mülga 1086 sayılı HUMK. m.83); (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6.C.IV, İstanbul 2001, s.3965) Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden BİR İMKANDIR. Zira bu suretle, aslında yasal itirazla karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımıyla artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C.I.II.B.5, İstanbul 1992, s.534).

Islahın konusunun tarafların yaptığı usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz ETMEK GEREKİR. Gerek öğreti, gerekse YARGITAY uygulaması davanın değiştirilebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak KABUL ETMEKTEDİR. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Baki Kuru:age., s.4035).

Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki MÜMKÜN DEĞİLDİR. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla DÜZELTİLMESİ İMKANSIZDIR. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş BİR MÜESSESEDİR. Açık bir irade beyanıyla terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.

Bilindiği gibi, mülga 1086 sayılı HUMK.nun 87 nci maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarih ve E:1999/1, K:1999/33 sayılı kararıyla İPTAL EDİLMİŞTİR. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yoluyla ARTTIRABİLECEKTİR. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir davayla istemesine ENGEL OLMAYACAKTIR.

Davanın kısmen ıslahı durumunda ise davacı; kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararıyla ortadan kalkmasından yararlanarak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak SURETİYLE ARTTIRABİLECEKTİR.

Bu aşamada açıklanması gereken diğer bir husus ZAMANAŞIMI KAVRAMIDIR.

Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi ANLAMINA GELMEKTEDİR.

Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 125-140’ncı (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 146-161) maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından YOKSUN BIRAKILMAKTADIR. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun İRADESİNE BIRAKILMAKTADIR. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) HALİNE GELMEKTEDİR. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir (HGK’nun 05.05.2010 gün ve E:2010/8-231, K:255; 09.10.2013 gün ve E:2013/4-36, K:2013/1457 sayılı ilamları).

YARGITAY’ın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma aracıdır (Kuru, Baki: age, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr. A.:Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat, Ferhat:Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; HGK’nın 06.04.2011 gün ve E:2010/9-629, K:2011/70; 09.10.2013 gün ve E:2013/4-36, K:2013/1457; 12.03.2014 gün ve E:2013/4-544, K:2013/315 sayılı ilamları).

Bir davanın açılması halinde zamanaşımı kesilir (Mülga 818 sayılı BK. m. 133/2). Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler (Mülga 818 sayılı BK. m. 135/1). Davayla kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar.

Öğretide, kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt:II s.1541 vd.; Pekcanıtez Hakan/Atalay Oğuz/Özekes Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s.321). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir (HGK’nun 20.3.1968 gün ve E:1968/9-210, K:151; 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 9.10.2002 gün ve E:2002/9-809, K:802; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları).

Somut olaya gelince; davacı taraf davalıya ait işyerinde 02.09.1996 tarihinde çalışmakta iken geçirdiği iş kazası nedeni ile iş göremez olduğunu, davalı işverenin gerekli önlemleri almadığını, kusurlu olduğunu belirterek dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte 300.000.000 TL(300YTL) manevi tazminat, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte 200.000.000 TL(200YTL) maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiş, 26.06.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile; 200YTL miktarındaki maddi tazminat talebini bilirkişi raporu doğrultusunda 15.780,86YTL olarak ıslah ETTİKLERİNİ BİLDİRMİŞTİR. Davalı vekili ise davalı şirketin gerekli tedbirleri almasına rağmen davacının kendi kusuruyla meydana gelen olay neticesinde yaralandığını, istenen tazminat miktarının çok fazla ve sömürü amacına yönelik olduğunu, ileri sürerek davanın reddini savunmuş, 04.10.2012 tarihli oturumda ise davacı vekilinin ıslah talebini kabul etmediklerini bildirmiş ancak ıslahla artırılan miktar yönünden açıkça zamanaşımı DEFİNDE BULUNMAMIŞTIR. Görüldüğü üzere Özel Dairenin davacının ıslahla arttırdığı maddi tazminat istemi yönünden davalı vekili tarafından zamanaşımı def’inde bulunduğu kabul edilerek ıslahen istenilen miktara ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiğine yönelik bozma ilamının maddi hataya dayalı OLDUĞU ANLAŞILMAKTADIR.

Hal böyle olunca, yerel mahkemenin direnme KARARI YERİNDEDİR.

Ne var ki, Özel Daire işin esasını incelememiş bulunduğundan, işin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye GÖNDERİLMESİ GEREKİR.

S O N U Ç : Açıklanan gerekçeyle direnme uygun bulunduğundan diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 21. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 19.06.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

Bir önceki yazımız olan ZİYNET ALACAĞI DAVASI başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.