Blog

mobbing_glrYargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 24.11.2015 tarihli 2015/23251 Esas ve 2015/33400 Karar sayılı ilamında özetle; işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanması için, iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi gerekir. İş sözleşmesini fesheden işçi feshin geçersizliği ve işe iade isteminde bulunamaz. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18/3. D. maddesinde “hamilelik nedeni ile iş sözleşmesinin feshedilmesinin geçersiz olacağı belirtilmiş, 24. madde de ise hamilelik işçi açısından sağlık sebebi ile haklı fesih nedeni olarak doğrudan kabul edilmemiştir. Hamile olan davacı ayrılma iradesi olmadığını, baskı ile ayrılma dilekçesi imzaladığını iddia etmekte ve iki tanık bildirmektedir. Hamilelik sağlık sebebi değildir. Kıdem tazminatı davacıya ödenmiştir. Bu bir çelişkidir. Davacı tanıklardan birinin tanıklık yapmayacağını bildirmiş, ancak vazgeçmemiştir. Bildirilen tanık çağrılmak zorundadır. Tanıklıktan çekinme ancak mahkemeye geldikten sonra mazereti olursa geldikten sonra mümkündür. Eksik inceleme ile çelişki de giderilmeden karar verilmesi hatalıdır.

Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.

YEREL MAHKEMECE, davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde 02.07.2012-19.08.2013 tarihleri arasında insan kaynakları müdürü olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı şirketin hukuk müşavirinin de bulunduğu bir ortamda işveren vekilinin kendisini görüşmeye çağırarak istifa dilekçesi verilmesini istediğini, sağlık sebebi ileri sürerek istifa etmesi durumunda kıdem tazminatını ödeyeceklerini aksi halde herhangi bir şekilde haklı fesih yapacaklarını beyan ederek davacıyı zorladıklarını, bunun yaşandığı tarihte 19 haftalık hamile olduğunu ancak sağlık sorunları olmadığı halde sözünü ettiği şekilde zorlama nedeniyle istifa dilekçesi verdiğini, oysa hamileliğinin sorunsuz sürdüğünü, istifayı gerektirir bir sağlık sorununun olmadığını, bunun sağlık raporuyla sabit olduğunu belirterek, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18-21 inci maddeleri uyarınca feshin geçersizliği ve işe iadesi ile işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücret alacağının tespitine karar verilmesini TALEP ETMİŞTİR.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının işyerinin bütününü yöneten ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi olan işveren vekil yardımcısı olduğunu, genel müdüre doğrudan bağlı olan dört kişiden birisi olduğunu, iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağını, kaldı ki insan kaynakları müdürü olan davacının verdiği istifa dilekçesinin sonuçlarını öngörecek seviyede olduğunu, iradesinin fesada uğratılmasının mümkün olmadığı gibi baskı iddiasının da asılsız olduğunu, davanın reddi GEREKTİĞİNİ SAVUNMUŞTUR.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalıya ait işyerinde yaklaşık bir yıldır insan kaynakları müdürü olarak çalışan ve verdiği istifa dilekçesinin sonuçlarını anlayabilecek eğitim ve statüde olan davacı işçinin verdiği istifa dilekçesini baskıyla verdiğini ya da iradesinin sakatlandığını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili TEMYİZ ETMİŞTİR.

E) Gerekçe:

İşçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanması için, iş sözleşmesinin işveren tarafından FESHEDİLMESİ GEREKİR. İş sözleşmesini fesheden işçi feshin geçersizliği ve işe iade isteminde bulunamaz.

İşçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİDİR. Uygulamada en çok karşılaşılan şekli olan, işçinin ihbar ve kıdem tazminatı haklarının ödenmesi şartıyla ayrılma talebi istifa olarak değil, olsa olsa ikale (bozma sözleşmesi) yapma yönünde icap BİÇİMİNDE DEĞERLENDİRİLMELİDİR. İşverenin sosyal ve ekonomik üstünlüğünü kullanarak, tazminatları ödeme koşulu, benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması halinde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği KABUL EDİLMELİDİR. İşverenin haklı fesih nedenlerine dayanarak işçiye istifa dilekçesi vermesi halinde baskı uygulaması sonucu düzenlenen istifa dilekçesine de gerçek anlamda istifa olarak değer vermek mümkün olmaz.

Dosya içeriğine göre insan kaynakları olarak çalışan davacı 19 aylık hamileliği bulunduğunu, işverenin baskı uygulayarak ayrılma iradesi olmadığı halde, kıdem tazminatının ödenmesi koşulunu dilekçe vermeye bağladığını, baskı nedeniyle sağlık nedeniyle ayrıldığına dair işten ayrılma dilekçesi vermek zorunda kaldığını belirtmiş ve iki TANIK BİLDİRMİŞTİR. Tanıklardan biri dinlenirken, diğerinin tanıklık yapmayacağını beyan etmesi üzerine yerine tanık bildirdiği, ancak kabul edilmemesi üzerine DİNLENMEDİĞİ ANLAŞILMAKTADIR. Davacının ileri sürülen sağlık sebebi ayrılma dilekçesinde açık olmadığı gibi HAMİLELİĞİ SÖZKONUSUDUR. Davacıya kıdem tazminatı ödenmiş, işten ayrılma bildirgesi ise sağlık nedeniyle fesih nedeni olarak 24 koduyla BİLDİRİLMİŞTİR.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 18/3. D. maddesinde “hamilelik nedeni ile iş sözleşmesinin feshedilmesinin geçersiz olacağı belirtilmiş, 24 üncü madde de ise hamilelik işçi açısından sağlık sebebiyle haklı fesih nedeni olarak doğrudan KABUL EDİLMEMİŞTİR.

Diğer taraftan 6100 sayılı 245 inci maddesi uyarınca, Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes GELMEK ZORUNDADIR. Usulüne uygun olarak çağrıldığı halde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir.” Aynı kanunun 247 nci maddesine göre ise de “Kanunda açıkça belirtilmiş olan hallerde, tanık olarak çağrılmış bulunan kimse, tanıklık yapmaktan çekinebilir.

Somut uyuşmazlıkta hamile olan davacı ayrılma iradesi olmadığını, baskıyla ayrılma dilekçesi imzaladığını iddia etmekte ve iki TANIK BİLDİRMEKTEDİR. Hamilelik sağlık SEBEBİ DEĞİLDİR. Kıdem tazminatı DAVACIYA ÖDENMİŞTİR. Bu BİR ÇELİŞKİDİR. Davacı tanıklardan birinin tanıklık yapmayacağını bildirmiş, ANCAK VAZGEÇMEMİŞTİR. Bildirilen tanık ÇAĞRILMAK ZORUNDADIR. Tanıklıktan çekinme ancak mahkemeye geldikten sonra mazereti olursa geldikten SONRA MÜMKÜNDÜR. O halde mahkemece davacının bildirdiği tanık çağrılmalı, mahkemeye geldiğinde çekindiği takdirde çekinme sebebi sorulmalı ve sebebi kabul edilirse dinlenmemeli, aksi halde ise BEYANINA BAŞVURULMALIDIR. Eksik incelemeyle çelişki de giderilmeden karar VERİLMESİ HATALIDIR.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24.11.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

 

Bir önceki yazımız olan YOKSULLUK NAFAKASI başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.