Blog

emekliye_ek_ikramiye_geliyor_mahkeme_kararini_verdi_h61364_783c1Dava konusu olayda, destekten yoksun kaldığını iddia eden davacılar, müteveffanın anne ve babası olup mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda müteveffanın sağlığında sağlamış olduğu yardımın miktarı davacıların bakiye yaşam süresi boyunca sabit %15 oranında desteklik payı olarak davacılara ayrılmıştır.Vefat eden Duray 20 yaşında bekar olarak vefat etmiş olup olağan hayat tecrübelerine göre evleneceği ve çocuk sahibi olacağı kabul edilerek evleneceğinin kabul edilebileceği zamana kadar bekar olduğu dönem için davacı ile birlikte yaşadıkları da dikkate alınarak daha fazla, evlendiği dönem ve çocuk ya da çocuklarının olduğu varsayıldığı dönemlerde ise giderek daha az pay ayrılması şeklinde hesaplama yapılması doğru olmayıp bu yöndeki bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiş ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.Yargıtay’ın buna ilişkin kararı şu şekildedir:

Davacılar vekili, davalıların işleteni, sürücüsü ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın müvekkillerinin desteği Duray’a yaya olarak yolu geçmeye çalıştığı sırada çarpması sonucu vefatına neden olduğunu belirterek fazlaya dair haklarını saklı tutarak davacılar için ayrı ayrı 15.000,00.-TL olmak üzere toplam 30.000,00.-TL maddi Tazminatın tüm davalılardan olay tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsilini talep etmiş, ayrıca yine davacılar için ayrı ayrı 25.000,00.-TL olmak üzere toplam 50.000,00.-TL manevi tazminatın sigorta şirketleri dışındaki davalılardan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini talep etmiş, talebini ıslah dilekçesiyle arttırmıştır.

Davalı Aviva Sigorta A.Ş. ve HDI Sigorta A.Ş. vekilleri, kusur oranında, gerçek zarardan, poliçe limitiyle sınırlı sorumlu olduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı Hakkı Semih V vekili, kazanın meydana gelmesinde müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı Mehmet C vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı sürücü Hakkı Semih’in % 50, davalı sürücü Mehmet’in % 25, destek Duray’ın ise % 25 oranında kusurlu olduğu kabul edilerek, davanın kısmen kabul kısmen reddiyle destekten yoksun kalma nedeniyle anne için 22.365,00.-TL, baba için 18.274,00.-TL olmak üzere toplam 40.639,00.-TL maddi tazminatın tüm davalılardan, ayrıca anne ve baba için ayrı ayrı 7.000,00.-TL olmak üzere toplam 14.000,00.-TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmiş, hüküm davacılar vekili, davalı Hakkı Semih V vekili ve davalı Mehmet C tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davacılar vekilinin, davalı Hakkı Semih V vekilinin ve davalı Mehmet C’un yerinde görülmeyen aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.

2-Davacılar vekilinin temyiz itirazları yönünden;

a-Dava Borçlar Kanunu’nun 45. (6098 sayılı TBK m. 53) ve 47 nci maddesi (TBK m. 56) gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Borçlar Kanunu’nun 47 nci maddesi hükmüne göre (6098 sayılı TBK. m. 56), hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde gösterilmelidir.

Dosya kapsamından, mahkemece vefat edenin anne ve babası için ayrı ayrı 7.000,00.-TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Manevi tazminatın değerlendirilmesinde tarafların sosyal ve ekonomik durumlarıyla birlikte olayın meydana geliş şekli, davalıların sorumluluğunun niteliği, kusur oranları ve özellikle caydırıcı bir etki doğuracak düzeyde olması gerektiği de gözönünde tutularak, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen tutarlara hükmedilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan somut olayda olayın meydana geliş şekli ve kusur oranları dikkate alındığında davacılar için hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir miktar daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, somut olayla bağdaşmayan miktarlarda manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmemiştir.

b-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10. maddesi “(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir” hükmünü içermektedir.

Somut olayda mahkemece davacılar lehine hükmedilen vekalet ücreti dikkate alındığında AAÜT’nin 10. maddesinin 4 üncü fıkrasına aykırı olarak kabul edilen maddi ve manevi toplam tazminat miktarları için vekalet ücretine hükmedilmiş olması ve ayrıca yine maddenin 2 nci fıkrasına aykırı olarak da reddedilen manevi tazminat kısmı için davalı yararına hükmedilen vekalet ücretinin davacılar yararına, hüküm fıkrasından anlaşıldığı üzere, hükmedilen vekalet ücretinden fazla olduğu anlaşılması karşısında hükmün bu nedenle de bozulması gerekmiştir.

3-Davalı Hakkı Semih V vekili ve davalı Mehmet C’un temyiz itirazları yönünden;

a-Bir insanın ölümü hukukî anlamda bir zarar olmamakla beraber, bu yüzden yine de bazı zararlar meydana gelmiş olabilir. İşte BK’nın 45/II. maddesinin (6098 sayılı TBK m. 53) öngörmüş olduğu hal, ölüm sonucu vukua gelen bir kısım zararların tazminini hükme bağlamaktadır. Bu hükme göre, ölenin yardımından faydalananlar, bu yüzden yoksun kaldıkları faydayı, tazminat olarak, sorumludan isteyebilirler. Buna “destekten yoksun (muinden mahrum) kalma tazminatı” denir. Yasa metninden de anlaşılacağı gibi destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Yani haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nın 45/II. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir.

Destekten yoksun kalma zararının hesabında, destekten yoksun kalanlara müteveffanın sağlığında sağlamış olduğu yardımın miktarı belirlenmelidir. Ölenin parasal veya bedensel destekliğinin derecesiyle bundan yoksun kalanların tazminat isteklerinin ölçüsü ya da hesaplama yöntemi konusunda öğretide görüş birliği yoktur. Gerçek yardım miktarının yeterli delillerle ispat edilemediği durumlarda yargıç, takdir hakkını kullanarak yardım miktarını belirleyebilecektir. Bu belirlemede destekle destek olunan kimse arasındaki yakınlığın derecesi, aralarındaki manevi bağ, davacıların yaşları, dahil oldukları sosyal ve ekonomik çevre, yaşam standartları, cinsiyetleri gibi bakım ilişkisine ve miktarına etkili olabilecek unsurlar da göz önünde bulundurulacaktır. Hayatın olağan akışı içinde, destek sayılan kimsenin baktığı kimselere gelirini belli paylara bölerek baktığı pek söylenemese de tazminat hesabında bir paylaştırma yapmak zorunlu hale gelmektedir.

Buna göre öncelikle gelirin tamamının, yardım görenlere tahsis olunmuş varsayılamayacağı, ölenin gelirinden bir bölümünü kendisine ayıracağı, bu tahsisten vazgeçilemeyeceği ve bu suretle yardımın (payların) geliri yutmaması ilkesi dikkate alınmalıdır. Ayrıca ölenin kendi geçim masraflarından artan miktarın tamamının (hiçbir tasarruf düşüncesine yer bırakmadan) destek görenlere dağıtıldığı da kabul olunamaz. Öte yandan, destek görecek kimselere ayrılacak miktar da, bunların ihtiyaçlarının toplamı kadar olmalıdır. Bunun dışında destekten yoksun kalanlardan bir kısmının davacı olup diğer kısmının davacı olmadığı durumda talepte bulunmayan destek görenlerin paylarının da hesaplamada gözönünde tutulması gerekmektedir.

Somut olayda, destekten yoksun kaldığını iddia eden davacılar, müteveffanının anne ve babası olup mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda müteveffanın sağlığında sağlamış olduğu yardımın miktarı davacıların bakiye yaşam süresi boyunca sabit % 15 oranında desteklik payı olarak davacılara ayrılmıştır. Vefat eden Duray 20 yaşında bekar olarak vefat etmiş olup olağan hayat tecrübelerine göre evleneceği ve çocuk sahibi olacağı kabul edilerek evleneceğinin kabul edilebileceği zamana kadar bekar olduğu dönem için davacıyla birlikte yaşadıkları da dikkate alınarak daha fazla, evlendiği dönem ve çocuk ya da çocuklarının olduğu varsayıldığı dönemlerde ise giderek daha az pay ayrılması şeklinde hesaplama yapılması gerekirken davacının bakiye yaşamı boyunca sabit bir oranda hesaplama yapılması doğru olmayıp bu yöndeki bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiş ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.

b-6100 sayılı HMK’nin 332 nci maddesi gereğince yargılama giderlerine mahkemece resen hükmedilir. Yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümü hüküm altında gösterilir. Yine Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 326 ncı maddesinin 2 nci fıkrası gereğince davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırması gerekmektedir.

Somut olayda mahkemece davacılar tarafından davalılar aleyhine talep edilmiş olan maddi tazminatın tamamı kabul edilmiş, manevi tazminat talebi ise kısmen kabul kısmen reddedilmesine karşın, kabul ve reddedilen miktarlar oranında yargılama harç ve giderlerinden sorumluluğun belirlenmesi gerekirken tamamından davalıların sorumlu tutulmuştur. Buna göre mahkemece tarafların haklılık oranlarına göre yargılama harç ve giderlerinden sorumluluğun belirlenmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin, davalı Hakkı Semih V vekilinin ve davalı Mehmet C’un sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Hakkı Semih V vekilinin ve davalı Mehmet C’un temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara, davalılar Hakkı Semih V ve Mehmet C’a geri verilmesine 24.02.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

T.C. YARGITAY

17.HUKUK DAİRESİ

ESAS:2013/14419  KARAR:2015/3324  TARİH:24.02.2015

Bir önceki yazımız olan KREDİ ERKEN KAPAMA KOMİSYONU başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.