Blog

 

222A0537Somut dava, vekalet görevinin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece yapılması gereken iş; davanın açılmamış sayılmasına ilişkin Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası ile Ağır Ceza Mahkemesi dosyası ve tüm dosya kapsamında yer alan delillerden davalının üstlendiği görevi iddia olunan ihmali sonucu davacıların zarara uğrayıp uğramadıkları, davalar açılsaydı ve görev ihmal edilmeseydi davacıların elde edecekleri menfaatin tespit edilip, davacıların bu davaları kazanma şansı bulunup bulunmadığı ve davalının ihmali nedeniyle uğranılan zararın tamamı tespit edilerek, davacının eylemi ile zarar arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığı saptanıp ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar vermektir. Yerel mahkemenin açıklanan şekilde bir araştırma ve değerlendirme yapmaksızın, davalının ihmali davranışı ile davacının zararı arasında nedensellik bağı bulunduğunu peşinen kabul etmek suretiyle hüküm kurması ve eksik incelemeye dayalı olarak direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

(6098 s. Borçlar K m. 502) (818 s. BK m. 386, 388, 390)

Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 01.03.2011 gün ve 2003/630 E., 2011/55 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 13. Hukuk Dairesinin 04.07.2012 gün ve 2011/15363 E., 2012/17404 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacılar, davalıyı İnegöl ilçesinde bulunan bir kısım taşınmazların kazanımı için açılacak davalarda vekil tayin ettiğini, ancak davalının bir kısım için hiç dava açmamakla birlikte bir kısım taşınmazlar içinde davayı takipsiz bırakarak açılmamış sayılmasına neden olduğunu, davalar açılsa idi eline geçecek taşınmazların değeri kadar zararı olduğunu beyanla fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak kaydıyla 20.000,00 TL tazminatın davalıdan TAHSİLİ İSTEMİŞTİR.

Davalılar, davanın REDDİNİ DİLEMİŞTİR.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karar davalı tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

1. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının REDDİ GEREKİR.

2. Dava, vekilin görevini yerine getirmemesi neticesinde doğan zararın tazmini TALEBİNE İLİŞKİNDİR. Davacı, davalının bir kısım taşınmazlar için yetkilendirildiği halde hiç dava açmadığını, bir kısmı için ise açtığı davaları takipsiz bıraktığını beyanla bu nedenle doğan zararının tazminini istemiş, davalı ise bu davaları açmamaktaki amacının müvekkilini korumak olduğunu zira davacıların sözkonusu taşınmazlarda mülkiyet hakkına sahip olmadığını, davanın REDDİNİ DİLEMİŞTİR. Dosya içinde toplanan delillerden davalının üstlendiği görevi iddia olunan ihmali sonucu davacıların zarara uğrayıp uğramadıkları, davalar açılsaydı ve görev ihmal edilmeseydi davacıların elde edecekleri menfaatin tespit edilmeden diğer bir deyişle davacıların bu davaları kazanma şansı bulunup bulunmadığı, davalının ihmali nedeniyle uğranılan zararın tamamı tespit edilmeden sadece davaya konu taşınmazların değerinden hareketle ve bu hususlar gözetilmeksizin eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dava, vekalet görevinin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini İSTEMİNE İLİŞKİNDİR.

Davacı, avukat olan davalıya İnegöl ilçesinde bulunan taşınmazlarla ilgili davaların açılması için vekaletname verdiğini, davalının söz konusu davaları açtığı yolunda kendisini ikna ederek, defalarca para almasına rağmen davaların bir kısmını açmadığı gibi, açtığı davaları takipsiz bırakarak düşmesine ve zamanaşımı işlemesine neden olduğunu belirterek uğradığı zararlar nedeniyle fazlaya ilişkin talep haklarını saklı tutarak 20.000.00 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve DAVA ETMİŞTİR.

Davalı, dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların gerçek dışı olduğunu, davacının iddia ettiği birkısım yerlerle ilgili bilgi, belge ve senet ibraz etmediği için mücerret iddialarla dava açılamayacağını, davacının iddia ettiği birkısım yerle ilgili ise dava açıldığını ve yerin davacının murisine ait olmadığının anlaşılması nedeniyle ret edildiğini ileri sürerek, davanın REDDİNİ SAVUNMUŞTUR.

Yerel mahkeme, davalının aldığı vekaletname gereği bir kısım taşınmazlar hakkında açması gereken davaları hiç açmadığı gibi 1118 ve 1119 parsellere ilişkin olarak açtığı davayı ise takip etmeyerek davanın açılmamış sayılmasına sebebiyet verip davacıları hak kaybına uğrattığı, bu nedenle aleyhine açılan Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/90 E. sayılı dosyasında da “avukatlık görevini kötüye kullanmak suçundan” mahkum olduğu, davalının avukatlık mesleğinin gerektirdiği biçimde davaları açmaması ve açılan davayı takip etmemesi nedeniyle davacıların uğradıkları hak kaybından sorumlu olacağı gerekçesiyle bilirkişi raporlarında belirtilen taşınmazların değerlerine göre ve taleple bağlı kalınarak 20.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline, davacıların fazlaya ilişkin talep haklarının saklı tutulmasına karar vermiş; karar davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıdaki gerekçelerle bozulmuş, mahkemece önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme KARARI VERİLMİŞTİR.

Direnme kararı davalı vekili tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

Somut uyuşmazlıkta davacıyla davalı arasında yazılı avukatlık SÖZLEŞMESİ BULUNMAMAKTADIR. Ne var ki; davacı tarafından davalıya 29.05.1996 günlü vekaletnamenin verilmesiyle birlikte, taraflar arasında hukuken geçerli bir vekalet ilişkisinin kurulmuş olduğu da açık VE ÇEKİŞMESİZDİR. Davalının bir kısım taşınmazlar hakkında açması gereken davaları hiç açmadığı gibi, 1118 ve 1119 parsellere ilişkin olarak açtığı davayı ise takip etmeyerek davanın açılmamış sayılmasına sebebiyet vermek suretiyle, özen ve sadakat borcuna aykırı davrandığı hususu hem yerel mahkemenin hem de Özel DAİRENİN KABULÜNDEDİR.

Açıklanan duruma göre Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı avukatın ihmaliyle müvekkili davacının uğradığı zarar arasında uygun nedensellik bağı bulunup bulunmadığının saptanması açısından, dava açılmadığı ileri sürülen taşınmazlarla ilgili davalar açılmış olsaydı elde edilecek menfaatin tespit edilmesinin gerekip gerekmediği, buna göre YEREL MAHKEMECE yapılan inceleme ve araştırmanın yeterli olup olmadığı NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık vekalet SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANMAKTADIR. Vekalet sözleşmesi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 386 ve devam maddelerinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.502 vd.) düzenlenmiştir.

Vekaletin şümulü başlıklı Borçlar Kanunu’nun 388 inci maddesi

“…Vekalet akdinin şümulü mukaveleyle sarahaten tespit edilmemiş ise taalluk eylediği işin mahiyetine göre tayin edilir. Vekalet, vekilin takabbül eylediği işin yapılması için icap eden hukuki tasarrufları ifa SALAHİYETİNİ ŞAMİLDİR.

Hususi bir salahiyeti haiz olmadıkça vekil, dava ikame edemez, sulh olamaz, tahkim edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlayamaz, bir gayrimenkulü temlik veya bir hak ile takyit edemez.”

Borçlar Kanunu 390. maddesi “vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait HÜKÜMLERE TABİDİR.

Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa İLE MÜKELLEFTİR.

Vekil, başkasını tevkile mesul veya hal icabını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmaya mecburdur”

DÜZENLEMESİNİ İÇERMEKTEDİR.

Borçlar Kanunu’nun 388 inci maddesiyle vekilin üzerine aldığı işin kapsamı ve şümulünün ne olacağı belirtilmiş, Kanun’un 390. maddesi “vekaleti dürüstlükle yerine getirme” başlığı altında vekilin, vekaleti icrada özen ve sadakat göstermesi borcunu DÜZENLEMİŞ BULUNMAKTADIR. Görüldüğü gibi vekilin akdi sorumluluğu olan tazminat mükellefiyeti daha çok onun temel borcu olan dürüstlükle ifa BORCUNDAN DOĞMAKTADIR. Vekalet sözleşmesi sonucu itibariyle bir itimat ilişkisi olduğundan vekalet konusunun yerine getirilmesinde vekile düşen başlıca yüküm, onu özen ve sadakatle İFA ETMESİDİR.

Kural olarak meslek sahibi olan kimseler ve bu arada avukatlar, genellikle bilinen ve kabul edilen kural ve usulleri bilmedikleri takdirde sorumlu olurlar. Avukatın görevi olayları mantıki şekilde değerlendirerek bütün öngörülmesi gerekli şeyleri dikkate almaktır (Süheyl Donay; Hareket Etme Borcu-Batıder-Cilt 5, 1970, sayfa 728 vd.); (Hukuk Genel Kurulu’nun 11.04.2007 tarih 2007/13-198 E., 2007/199 K. sayılı kararı)

Vekil üzerine aldığı işi doğruluk kurallarına uygun biçimde ÖZENLE YAPMALIDIR. Mesleğinin gerektirdiği uzmanlığın bütün GEREKLERİNİ KULLANMALIDIR. Buna rağmen sonucu elde edemezse ancak o takdirde sorumluluktan kurtulmuş olur. Örneğin idarenin vekili sıfatıyla (herhangi bir kamu tüzel kişisinin) süresinde açılan bir davayı müracaata bırakarak zamanaşımına uğratması, gerekli başvurmaları savsayarak veya hak düşürücü süreye tabi işlemleri yapmayarak ve nedenleri bildirilmeyen dilekçelerin vergi itiraz komisyonunca esas incelenmeden red olunacağını düşünmeden redde mahkum, gerekçesiz itiraz dilekçesi yazması ve böylece müvekkilinin fazla veya cezalı vergi ödemesine yol açması; iş kazası sonunda meydana gelen maddi zararın sosyal sigortalardan ödenen veya ödenecek tazminatla karşılanıp karşılanmayacağını araştırmadan ve ters biçimde maddi ve manevi zarar isteğini taşıyan dava açması, temyiz süresini geçirdikten sonra temyiz yoluna başvurması veya hiç başvurmaması, olayların akışına ve gerçekleşme biçimine göre kusurlu davranıştır (Feridun Müderrisoğlu; Avukatlıkta Vekalet ve Ücret Sözleşmesi ve İçtihatlar, 1974 baskı, sayfa 54).

İsviçre Mahkeme içtihatlarına göre, bir avukat mesleki içtihat dergilerinde çıkan yeni kararları izlememesinden, başka yerde olması (örneğin hastanede bulunması), bürosunun iyi örgütlenmemiş olması, yardımcılarının ihmali veya dava süresini korumak için başvurduğu yolun yeterli olmadığını kestiremeyip ihtiyatsızca vakit geçirmesi nedeniyle kanuni mehilleri kaçırması YÜZÜNDEN SORUMLUDUR. Buna karşılık, avukat takdir ve yoruma bağlı sorunlardaki savunulabilir hukuki görüş tarzından, davanın yürütülmesindeki taktik ve psikolojik yanılgılarından, ayrıca dosyayı iyi bilmemek ve dosyadaki hususları göz önüne almamak gibi bir kusuru olmadıkça sorumlu tutulmamalıdır (Haluk Tandoğan; Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, 1987 baskı, Cilt 2, sayfa 412-413).

Vekalet sözleşmesinin hizmetle ilgili diğer sözleşmelere oranla, çok daha sıkı bir şekilde karşılıklı güvene dayalı olduğu öğreti ve uygulamada İTTİFAKLA BENİMSENMEKTEDİR.

Somut olayda, davalının, 1118 ve 1119 parsellere ilişkin olarak açtığı davayı takip etmemesi nedeniyle HUMK’ nun 409 uncu maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, bu nedenle aleyhine “avukatlık görevini kötüye kullandığı” ve açılmayan davalar nedeniyle aynı eylemi birden fazla işlediği gerekçesiyle hakkında 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 231 ve 80 maddesinin uygulanması iddiasıyla açılan ceza davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiği, ayrıca davalı tarafından 251 parsele ilişkin açılan tapu iptal ve tescil davasında İnegöl Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1997/45 E., 1999/536 K sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği dosya içerisinde bulunan karar ÖRNEĞİNDEN ANLAŞILMAKTADIR.

Öte yandan davalı taraf cevap dilekçesinde, davacının iddia ettiği yerlerle ilgili bilgi, belge ve senet ibraz etmediğini, mücerret iddialarla dava açılamayacağını zira davacının iddia ettiği yerle ilgili dava açıldığını ve yerin davacının murisine ait olmadığının ortaya ÇIKTIĞINI SAVUNMUŞTUR. Buna karşılık, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda 251 nolu parsel içinde hesaplama YAPILDIĞI GÖRÜLMEKTEDİR.

Tazminat hukukunda sorumluluktan söz edilebilmesi için, sadece eylemin yasaya veya sözleşmeye aykırı olması yeterli değildir; eylem sonucunda bir zararın doğmuş olması ve zararla eylem arasında uygun nedensellik bağının bulunması DA GEREKİR. Zararla eylem arasında uygun nedensellik bağının bulunup bulunmadığı hususu, her somut olayın kendine özgü yapısı içerisinde bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır (Hukuk Genel Kurulu’nun 03.10.2007 tarih ve 2007/13-642 E., 2007/704 K. sayılı kararı).

Bu durumda YEREL MAHKEMECE yapılması gereken iş; İnegöl Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1997/45 E., 1999/536 K. sayılı dosyası, Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/390 E., 2008/409 K. sayılı dosyası ve tüm dosya kapsamında yer alan delillerden davalının üstlendiği görevi iddia olunan ihmali sonucu davacıların zarara uğrayıp uğramadıkları, davalar açılsaydı ve görev ihmal edilmeseydi davacıların elde edecekleri menfaatin tespit edilip, davacıların bu davaları kazanma şansı bulunup bulunmadığı ve davalının ihmali nedeniyle uğranılan zararın tamamı tespit edilerek, davacının eylemiyle zarar arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığı saptanıp ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir KARAR VERMEKTİR.

Yerel mahkemenin açıklanan şekilde bir araştırma ve değerlendirme yapmaksızın, davalının ihmali davranışıyla davacının zararı arasında nedensellik bağı bulunduğunu peşinen kabul etmek suretiyle hüküm kurması ve eksik incelemeye dayalı olarak direnme kararı verilmiş olması usul ve YASAYA AYKIRIDIR.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, vekilin vekalet görevini yerine getirmekle yükümlü olduğu ve bu yükümlülüğü yerine getirmemenin tek başına sorumluluk için yeterli olacağı belirtilerek kararın onanması yönünde görüş bildirilmiş ise de, bu görüş çoğunluk TARAFINDAN BENİMSENMEMİŞTİR.

O halde Özel Daire bozma ilamında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR.

Bu nedenle direnme kararın BOZULMASI GEREKİR.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 04.03.2015 tarihinde OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.

Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu

Esas : 2013/13-1471
Karar : 2015/888
Tarih : 04.03.2015

Bir önceki yazımız olan ASKERLİK BORÇLANMASI başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.