Blog

yayin_yolu_ile_kisilik_haklarina_saldiri_nedeniyle_manevi_tazminat_h12801Tüzel kişilerin organlarının işledikleri haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa, ceza zamanaşımı süresinin tüzel kişi aleyhine açılan tazminat davasında da uygulanması gerekir. Organların fiilleri, tüzel kişileri doğrudan doğruya tazmin yükümlüsü yapacağından, tüzel kişi hakkında da uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.

T.C.

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

E: 2012/4-319

K: 2012/619

T: 26.09.2012

•             Yayın Yolu İle Kişilik Haklarına Saldırı Nedeniyle Manevi Tazminat

•             Tüzel Kişilerin Organlarının İşledikleri Haksız Fiiller

•             Uzamış Ceza Zamanaşımı

Özet:     Tüzel     kişilerin organlarının işledikleri haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa, ceza zamanaşımı süresinin tüzel kişi aleyhine açılan tazminat davasında da uygulanması gerekir. Organların fiilleri, tüzel kişileri doğrudan doğruya tazmin yükümlüsü yapacağından, tüzel kişi hakkında da uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.

Davacıların kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı ileri sürülen televizyon programının yayın tarihi dava dilekçesinde ve kesinleşen ceza davasında 15.06.2003 olduğundan, ceza zamanaşımı süresinin dava tarihi itibariyle dolmadığı gözetilmelidir.

(818 s. BK m. 140, 60/1, 60/2)

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.10.2009 gün ve 2008/255 E., 2009/321 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 21.04.2011 gün ve 2010/4790 E.-2011/4510 K. sayılı ilamı ile;

(…Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin olup yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Davacılar, 22.05.2003 tarihli T… adlı TV kanalında, başka yayın kuruluşlarından alınan ve meskenlerine izinsiz girilerek çekilen görüntüleri yayınlayarak özel hayatlarının gizliliğini ihlal ettiğini belirterek, davalı şirketin manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemişlerdir.

Davalı yan ise, dava konusu yayının 22.05.2003 tarihinde gerçekleştirildiğini, davanın ise 13.06.2008 tarihinde açıldığını belirterek zamanaşımı definde bulunmuş ve davanın öncelikle zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Davalı yan, her ne kadar zamanaşımı defini, 10 günlük cevap süresini geçirdikten sonra ileri sürmüş ise de, davacı taraf usulüne uygun olarak 10 günlük cevaba cevap süresi içinde davalının zamanaşımı defini süresinde ileri sürmediği yönünde bir karşı koymada bulunmadığından, davalının zamanaşımı definin yerinde olduğunun kabulü ile zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile işin esasının incelenerek kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı iddiasıyla manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, davalı şirket tarafından yapılan yayının davacıların kişilik haklarını zedelediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; zaman aşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere zamanaşımı; alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip, sadece onu eksik bir borç haline dönüştürür ve dolayısıyla alacağın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırır.

Zamanaşımı, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 140. maddesinde yer alan (…ileri sürülmezse, hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alama/…) kuralında da vurgulandığı gibi, kişisel bir savunma nedeni olup, bütün öteki savunmalarda olduğu gibi ve özellikle itiraz nedenlerinden farklı olarak savunulmadığı zaman mahkemece resen gözetilemez ve uygulanamaz (1086 sayılı HUMK’nın 75/1. m.) Bu itibarla zamanaşımı savunması usulüne uygun ileri sürüldüğünde ve bu -.avunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. Somut olayda, özel daire ve yerel mahkemece de davalı tüzel kişi tarafından yapılan zamanaşımı definin geçerli olduğu benimsendiğinden, bu aşamada BK 60/1 ve 60/2. maddelerinde yazılı hangi zamanaşımının uygulanacağı çözüme bağlanmalıdır.

Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre 2918 sayılı Yasanın 85/son ve 109/2,TCK 102 maddeleri uyarınca sürücünün eyleminin suç teşkil ettiği hallerde uzamış ceza zamanaşımının (Bk 60/II) işleteni de kapsadığı kabul edilmektedir (Y.4.H.D., 08.04.1999 gün ve E.1163, K.3022; Y.4.H.D., 09.03.1990 gün ve I . 7805 K.2103; Y.11.H.D., 11.12.1996 gün ve E. 1996/6678 K. 1996/8686; Y.11.H.D., 24.02,1997 gün E. 1997/489, K. 1997/1067; HGK; 11.06.2003 gün ve 2003/4-359-406 E., K.)

Genel Kurulda bir kısım üyeler: “BK.60/II. madde hükmünün, yalnız haksız fiili işleyen kimse (fail) için uygulanacağını tüzel kişilerin organlarının işledikleri haksız fiil aynı zamanda suç teşkil etse bile “tüzel kişi hakkında organlarının eyleminden ötürü” kural olarak uzamış ceza zamanaşımının uygulamaması gerektiğini belirtmişlerse de; bu görüş, kurul çoğunluğunca benimsenmemiş; tüzel kişilerin organlarının işledikleri haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ceza zamanaşımı süresinin tüzel kişi aleyhine açılan tazminat davasında da uygulanması gerektiği, zira, organların fiilinin tüzel kişileri doğrudan doğruya tazmin yükümlüsü yapacağı, tüzel kişi hakkında daha kısa olan zamanaşımı süresinin, organ hakkında ise, daha uzun olan ceza zamanaşımı süresinin kabul edilmesinin uygulamada hakkaniyete de uygun olmayan sonuçlar doğuracağı belirtilerek tüzel kişi hakkında da ceza zamanaşımı süresinin kabulünün uygun olacağı kabul edilmiştir.

Doktrinde de; bir fiilin, tüzel kişinin organları tarafından işlenmesi, tüzel kikinin hukuki sorumluluğunu gerektiriyorsa, organlara karşı uygulanan ceza davası zamanaşımı süresinin, tüzel kişiye karşı açılacak tazminat davası açısından da uygulaması gerektiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır. (Fikret Eren, Hurçlar Hukuku Genel Hükümler, 12.baskı, İstanbul 2010, s.800 ve orada dn.25 te yollama yapılan BGE 112 II 189 vd: 111 II 440,112 II 90; Deschenaux/ Tercler sh.204 Brehm Art 60 N.98, Or-Schnyder Art 60 N.12; Tekinay/Akman

Burcuoğlu/Altop sh.725; Mehmet Erdem, Özel Hukukta Zamanaşımı, sayfa 144 ve burada yollama yapılan BGE.133 II 6; BGE 125 III 339, JDT 1999 I 859; BGE 111 II 429; Werro N.1466; Tappy,s.393 )

Bu konuda aksi yönde görüşler de bulunmaktadır. (Bkz.Eren age sh 800 dn 25 de bahsi geçen,- Oser /Schonenborger, Art 60 N15; Von Büren s.427)

Somut olayda; davacıların kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı ileri sürülen televizyon programının yayın tarihi Özel Daire bozma ilamında belirtilen 22.05.2003 tarihi olmayıp, dava dilekçesinde açıklandığı ve kesinleşen ceza davasında belirlendiği üzere 15.06.2003 tarihi olması karşısında ceza zamanaşımı süresi dava tarihi itibariyle dolmadığından yerel mahkemenin Özel Daire bozma ilamına karşı direnmesi usul ve yasaya uygundur.

Ne var ki, Yüksek Özel Daire bozma nedenine göre, somut uyuşmazlıkta diğer temyiz itirazlarını incelemediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİ’ne GÖNDERİLMESİNE, 1086 sayılı HUMK’nın 440/III maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 26.09.2012 gününde yapılan görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

Bir önceki yazımız olan SGK'NIN TEDAVİ GİDERLERİ İÇİN SİGORTA ŞİRKETLERİNE RÜCU EDEMEYECEĞİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.