Blog

indirDava hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın kesinleşmesinden sonra denetim süresi içerisinde yeni bir suçun kasten işlenmesi nedeniyle, açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanırken daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olan sanığa verilen 25 gün hapis cezasının TCK 50/3 maddesi uyarınca aynı maddenin 1.fıkrasında belirtilen seçenek yaptırımlarından birine çevrilmesinde zorunluluk bulunduğu, yerel mahkemece bunun gözetilmemiş olması sebebiyle hükmün bozulması istemlidir.

Dosya Yargıtay’ca incelenerek gereği düşünülmüştür:

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın kesinleşmesinden sonra denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanırken daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olan sanığa verilen 25 gün hapis cezasının TCK’nın 50/3 üncü maddesi uyarınca aynı maddenin 1 inci fıkrasında belirtilen seçenek yaptırımlarından birine çevrilmesinde zorunluluk bulunduğunun gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanma koşullarının bulunmadığı yönünden üye Nevzat Özsoy’un karşı oyu ile BOZULMASINA, 09.04.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verilmiştir.

KARŞI OY: Sayın çoğunluk görüşü hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra deneme süresi içinde yeniden suç işlenmesi nedeniyle verilen kararın cezanın miktarı itibariyle kesin hüküm olsa da; açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanabileceği yönündedir.. Bu karara aşağıda belirtilen gerekçelerle katılmak mümkün değildir.

5320 s. Kanunun 8 inci maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 305/2 nci maddesine göre 3000 TL’ye kadar para cezalarına ilişkin olan hükümlerin kesin olduğu ve olağan kanun yollarına başvurulamayacağı düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu kararlara karşı ancak kanun yararına bozma yoluna BAŞVURMAK MÜMKÜNDÜR. CMUK’nın 305/son maddesine göre kesin olarak verilen hükümler tekerrüre esas olamaz ancak haklarında anılan kanunun 343 üncü madde hükümleri dairesinde YARGITAYa başvurulabilir.

5271 sayılı CMK’nın 272/3-a maddesine göre de hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen 3000 TL dahil adli para cezasına mahkumiyet hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı düzenlenmiştir.

CMK’nun 231/6-a maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesine “Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış olması bulunması” gerekmekte olup YARGITAY Ceza Genel Kurulunun 03/02/2009 tarih 2008/11-250 E 2009/13 K sayılı kararında özetle kasıtlı bir suçtan mahkumiyetten anlaşılması gereken hususların tartışılması sırasında 5237 sayılı TCK’nın 58 inci maddesinde tekerrür hükümlerinin uygulanması açısından gerekli sürelerin geçmiş olduğu mahkumiyetlerin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal engel oluşturmayacağını kabulde zorunluluk bulunduğu belirtilmiştir.

Dosyaya konu olayla ilgili hukuki problemin çözümünde ışık tutabilecek nitelikte olan Ceza Kararnamelerine ilişkin YARGITAY Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 tarih 2011/4-522 E 2012/71 K sayılı kararında özetle “…1412 sayılı CMUK’da yer alan düzenlemelere göre ceza kararnamesiyle verilen ve usulüne uygun olarak kesinleşmiş bulunan mahkumiyetlerin son karar niteliğinde bir hüküm olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, genel yargılama kurallarından farklı ve kendine özgü istisnai bir yargılama yöntemiyle verilmiş olmaları, temyize tabii olmamaları nedeniyle tekerrüre esas alınmamaları, doğurduğu sakıncalar nedeniyle bu kuruma 5271 sayılı CMK’da yer verilmemesi, AİHM tarafından bu yöntemin adil yargılama ilkesine aykırı olduğuna karar verilmesi gibi hususlar gözönüne alındığında, Ceza Kararnamesiyle verilen mahkumiyetlerin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel oluşturmayacaklarının kabulü hakkaniyete UYGUN DÜŞECEKTİR..” şeklinde sonuca varılmıştır.

Bu genel kurul kararının gerekçesinde belirtildiği üzere Ceza Kararnamesi temyiz yasa yoluna değil, 1412 sayılı CMUK’nın 190. maddesi uyarınca itiraz YOLUNA TABİDİR. İtiraz edilmeyen ve süresinde yapılan itirazın reddedilmesi halinde kesinleşen ceza kararnameleri “Son Karar” niteliğini aldığından hükmün sonuçlarını doğuracak ve İNFAZ EDİLECEKTİR. Kesin olarak verilen adli para cezalarında ise itiraz yolu dahil (Olağanüstü kanun yolu olan Kanun Yararına Bozma yolu hariç) herhangi bir kanun yoluna tabi olmadığı, verildiği anda kesinleşmekte ve derhal İNFAZ EDİLMEKTEDİR. Yine aynı genel kurul kararında; Ceza Kararnamesinin Anayasanın 36 ncı maddesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine uygun bir düzenleme olmadığına yer verilmektedir.

Anayasanın 36 ncı maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmayla adil yargılanma hakkına sahip olduğu öngörülmektedir..

Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukuk kuralı haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde adil yargılanma HAKKI DÜZENLENMİŞTİR. Nitekim AİHM ülkemiz aleyhine açılmış olan birçok davada (Piroğlu ve Karayaka/Türkiye, no:36370/02; Dağlı/Türkiye, no:28888/02; Karahanoğlu/Türkiye, no:74341/01; Mevlüt Karaya/Türkiye no:1383/02; Taner/Türkiye, no:38414/02; Yeşilyurt ve Tutar/Türkiye, No:829605; Oyman/Türkiye, no:39856/02; Nurhan Yılmaz/Türkiye, no:16741/04; Akbulut/Türkiye, no:7076/05) aynı yöndeki başvuruları inceleyerek; “… Mahkeme, olay zamanında yürürlükte olan ilgili iç hukuk kurallarına uygun olarak başvuranın yargılanması sırasında açık duruşmaya yer verilmediğini gözlemler… Başvurana, davasını gören mahkemeler önünde kendisini bizzat ya da avukatı vasıtasıyla savunma İMKANI TANINMAMIŞTIR. Bu nedenle mahkeme, başvuranın cezayı kovuşturmaya aktif olarak KATILAMADIĞI KANAATİNDEDİR. Yukarıda belirtilenler ışığında mahkeme, adli merciler tarafından usulün başvuranın savunma haklarını tam olarak kullanmasını engellediği ve dolayısıyla yargılamayı adil olmayan bir hale getirdiğine KARAR VERMİŞTİR.” gerekçesiyle ceza kararnamesiyle verilen hükümlerde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1 inci maddesinin ihlal edilmiş olduğuna KARAR VERMİŞTİR. AİHM’in bu gerekçeleri, verildiği anda kesinleşen ve olağan yargı yolu kapalı olan kesin nitelikteki adli para cezaları içinde geçerli ve kabul edilebilecek niteliktedir.

Kesin nitelikteki adli para cezalarının diğer mahkumiyet hükümleri gibi hükmün açıklanması için yeterli kabul edilmesi halinde mahkeme açıklanması geri bırakılan HÜKMÜ AÇIKLAYACAKTIR. 5271 sayılı CMK’nın 231/11 maddesindeki “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkumiyet hükmü kurabilir.” şeklindeki düzenlemeye göre denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlendiğini kabul ederek daha önce karara bağladığı hapis CEZASINI AÇIKLAYACAKTIR. Bunun sonucunda yargısal denetimden geçmemiş ve bu nedenle kişiye üst mahkemelere başvurma hakkı tanımamasından dolayı savunma hakkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre kısıtlanmış olan bir karara göre sanık (açıklanması geri bırakılan kararda tespit edilen) hapis cezasıyla karşılaştırılacaktır.

Yukarıda belirtilen Anayasa hükmü, AİHM’nin benzer nitelikteki ceza kararnamesine ilişkin kararının gerekçeleri, Ceza Genel Kurulunun 2012/71 K sayılı kararıyla 2009/13 sayılı kararının gerekçeleri ve yukarıda sunulan diğer nedenler birlikte değerlendirildiğinde kesin nitelikteki adli para cezasına ilişkin hükümlerin ihbara esas alınması durumunda maddi hukuka ilişkin sonuç doğurabilecek yani sanığın hapis cezasıyla cezalandırılması sonucunu doğurabilecek neticeleri doğurması karşısında çoğunluk görüşüne iştirak etmek mümkün olmamış ve kesin nitelikteki kararların hükmün açıklanmasına dayanak teşkil edilemeyeceği kanaatine varılmıştır.

YARGITAY 16.CEZA DAİRESİ

ESAS: 2015/3320      KARAR:2015/708      TARİH:09.04.2015

Bir önceki yazımız olan İŞ KAZALARINDA MADDİ ZARARIN BELİRLENMESİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.