Somut olaya gelince; murisin davacı ile arasında mal kaçırmasını gerektirir bir problemin bulunduğu ileri sürülmediği gibi tanık beyanlarından miras bırakanın ölünceye kadar davacı kızı Ayşe ile arasının iyi olduğu, hatta davacının çocuklarını büyüttüğü, evlilikleri sırasında masraflara katıldığı, alınan bir kısım altınların parasını ödediği, bunlar dışında davacı ve davalıların babası, murisin ise ilk eşi olan Hüseyin’in ölümüyle intikal eden 238 parsel sayılı taşınmazın 02.11.1989 tarihinde Nasuh isimli şahsa satıldığı, bu satıştan davalıların payına düşen kısmın dava konusu taşınmazın karşılığı olarak Nasuh tarafından murise ödendiği, ayrıca murisin davalı çocuklarından aldığı senet bedellerini de tahsil ederek ev yaptırdığı anlaşılmaktadır. O halde; belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın davacı kızından mal kaçırmak amacıyla temlikte bulunduğunun 6100 sayılı HMK’nın 190. ve 4721 sayılı TMK’nın 6. maddeleri uyarınca kanıtlanamadığı gibi davalılara yapılan temlikinin de bedelsiz ve muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis İSTEĞİNE İLİŞKİNDİR.
Davacı, mirasbırakan (annesi) Keziban Alkan’ın 490 parsel sayılı taşınmazdaki 5/20 payını satış suretiyle davalı çocuklarına temlik ettiğini, satışın gerçek olmayıp mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, murisin kendisini ayrık tutması nedeniyle sağlığında üzülüp davalılar aleyhine Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1995/1054 esas sayılı dosyasında tapu iptali ve tescil davası açtığını, ancak davalıların baskısı sonucunda açtığı davayı takipsiz bıraktığını, çekişmeli parselin ise ifraz edildiğini ve oluşan 3509 parselin davalı Emine Altıntaş, 3511 parselin davalı Ümmü Karaman, 3512 parselin ise davalı Durmuş Ayazgök adına tescil edildiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis İSTEĞİNDE BULUNMUŞTUR.
Davalılar, iddianın doğru olmadığını, babaları Hüseyin Ayazgök’den intikal eden 238 parsel sayılı taşınmazın Nasuh Bilgin isimli şahsa satıldığını, bu satıştan kendilerinin alması gereken paranın alıcı tarafından murise ödendiğini, bu şekilde satış bedelinin bir kısmını alan murisin kalan tutar için de kendilerinden ayrı ayrı 500,000.000-TL bedelli senet alıp bedellerini tahsil ettiğini, mirasbırakanın aldığı parayla arsa ve gecekondu satın aldığı gibi davacının çocuklarının düğününü yaptığını belirterek, davanın REDDİNİ SAVUNMUŞLARDIR.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davalılar Ümmü Karaman ve Durmuş Ayazgök hakkındaki davanın kabulüne, öteki davalı Emine Altuntaş hakkındaki davanın ise adına kayıtlı payların tamamının dava tarihinden önce üçüncü şahıslara temlik edildiği gerekçesiyle husumet nedeniyle reddine KARAR VERİLMİŞTİR.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, 1925 doğumlu mirasbırakan Keziban Alkan’ın 11.08.2010 tarihinde öldüğü, geride dava dışı sağ eşi Hasanla davacı ve davalı çocuklarının mirasçı olarak kaldıkları, çekişme konusu 460 parsel sayılı taşınmazın 5/20 payının muris adına kayıtlı iken 10.10.1989 tarihinde 875.000 TL bedelle ve eşit paylarla davalı çocuklarına satış suretiyle temlik ettiği, anılan temliki vekili Mehmet Yetiştirir’in gerçekleştirdiği, murisin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle devrin yapıldığını ileri sürerek 03.10.1995 tarihinde davalılar aleyhine tapu iptali ve tescil isteğiyle dava açtığı, ancak ilk oturumda takipsiz bırakılan davanın açılmamış sayılmasına karar VERİLDİĞİ ANLAŞILMAKTADIR.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) MUVAZAA TÜRÜDÜR. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını DEVRETMEK İSTEMEKTEDİR. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak SURETİYLE DEVRETMEKTEDİR.
Bu durumda, yerleşmiş YARGITAY içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Türk Borçlar Kanunu’nun 237. (Borçlar Kanunu’nun 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya ÇIKARILMASINA BAĞLIDIR. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük ÖNEM TAŞIMAKTADIR. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeliyle sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflarla miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında ZORUNLULUK VARDIR.
Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olması halinde uygulanabilirliğinin KABULÜ GEREKİR. Başka bir anlatımla, yapılan temlikin sırf bedelsiz olması yeterli olmayıp, murisin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla devri yapmış OLMASI GEREKİR.
Somut olaya gelince; murisin davacıyla arasında mal kaçırmasını gerektirir bir problemin bulunduğu ileri sürülmediği gibi tanık beyanlarından mirasbırakanın ölünceye kadar davacı kızı Ayşeyle arasının iyi olduğu, hatta davacının çocuklarını büyüttüğü, evlilikleri sırasında masraflara katıldığı, alınan bir kısım altınların parasını ödediği, bunlar dışında davacı ve davalıların babası, murisin ise ilk eşi olan Hüseyin Ayazgök’ün ölümüyle intikal eden 238 parsel sayılı taşınmazın 02.11.1989 tarihinde Nasuh Bilgin isimli şahsa satıldığı, bu satıştan davalıların payına düşen kısmın dava konusu taşınmazın karşılığı olarak Nasuh Bilgin tarafından murise ödendiği, ayrıca murisin davalı çocuklarından aldığı senet bedellerini de tahsil ederek ev YAPTIRDIĞI ANLAŞILMAKTADIR.
O halde; belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın davacı kızından mal kaçırmak amacıyla temlikte bulunduğunun 6100 sayılı HMK’nın 190. ve 4721 sayılı TMK’nın 6 ncı maddeleri uyarınca kanıtlanamadığı gibi davalılara yapılan temlikinin de bedelsiz ve muvazaalı olmadığı SONUCUNA VARILMAKTADIR.
Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm TESİSİ İSABETSİZDİR.
Davalılar Ümmü Karaman ve Durmuş Ayazgök vekilinin temyiz İTİRAZLARI YERİNDEDİR. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14 üncü maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekalet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 10.03.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.
Yargıtay
1. Hukuk Dairesi
Esas : 2013/17959
Karar : 2015/3527
Tarih : 10.03.2015
Bir önceki yazımız olan KONUT DOKUNULMAZLIĞI başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.