Archives: Haziran 2014

ta1.jpgAçıklanan resmi rakamlara göre Türkiye’de çalışan taşeron işçi sayısı 661 bin olarak belirtiliyor ancak gerçek rakam 1 milyon 200 bini aşıyor. Taşeron işçilerin %10’unun maaşı asgari ücret görünüyor ama taşeron bankadan verdiği ücretin bir kısmını elden alıyor. Ucuz işçilik ve yandaşa para aktarmak için çalıştırılan taşeron işçilerle ilgili olarak Hak- İş Konfederasyonu tarafından yapılan ‘Taşeron İşçisi Gerçeği Araştırması’nda işçilerin %22.6’sı yandaşlara para/kaynak aktarmak, %51’i ucuz işçilik, %16.3’ü sendikal ve sosyal haklardan mahrum bir işçilik yaratmak için taşeron tercih edildiğini düşünüyor. Getirilen taşeron kanununun başta Karayolları Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Kömür İşletmeleri olmak üzere yaklaşık 161 bin işçinin durumunu netleştirmesi bekleniyor. Kamuda çalışan yaklaşık 661 bin taşeron işçini 161 bini asıl işi yapıyor.

Hazırlanan taşeron kanunu ile; kamuda çalışan taşeron işçilerin kıdem tazminatlarını, söz konusu kamu kuruluşunun üstleneceği, hangi işlerin taşerona verileceği hususunu Bakanlar Kurulu’nun belirleyeceği, hem kamu hem özel sektörde taşeron işçilerin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin işe başlamadan alınacağı, bunun gözetim ve denetiminden de asıl işverenin sorumlu olacağı, kamu ve özelde asıl işverenin, taşeron işçinin ücretlerinin ödenmesinden de sorumlu tutulacağı ve ücretlerin bankaya ödeneceği, taşeron işçinin sürekliliğini sağlamak amacıyla yapılan sözleşmelerin en az üç yıllık olacağı, taşeron işçinin sendikalı olması durumunda aradaki ücret farkının kamu kuruluşu tarafından üstlenileceği, yer altı işçileri için altı aylık kıdeme sahip olma şartının kaldırılacağı, yer altı işçilerinin yıllık izin sürelerinin diğere işçilere kıyasla dört gün daha fazla olacağı, yer altı işçilerinin mevcut sistemde 45 saat olarak uygulanan çalışma saatlerinin azami 36 saate düşürüleceği, azami mesainin 6 saat ile sınırlı olacağı, taşerona verilmeyen asıl işlerin artık yasal olarak taşerona aktarılabileceği konuları düzenleniyor.

Devamını Oku..

vergi2.jpgMeclise sunulan vergi affı paketiyle, vergiler, SGK primleri, idari para cezaları, takipteki kamu alacaklarında gecikme faizlerinden ve cezalardan vazgeçilmesi, tüm borçların ÜFE ve TÜFE’ye göre yeniden yapılandırılması, 18 aya kadar ödeme imkanı getirilmesi, sigara cezaları dışında kalan 120TL’nin altındaki idari para cezalarının silinmesi gibi borçlu lehine pek çok uygulama ve af getirilmesi öngörülüyor. En son 2011 yılında, başka vergi affı olmayacağını belirterek af çıkaran hükümet, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde tekrar vergi affı çıkartılmasını teklif ederek borçlarını düzenli ödeyen vatandaşın güvenini sarsmıştır. Teklif edilen vergi affının yürürlük kazanması ile, vergilerini zamanında ödeyen insanların haksızlığa uğrayacağı hususu tartışma yaratmıştır. Zira hükümet, vergisini düzenli ödeyen vatandaş için hizmet etmek yerine, borcunu ödemeyeni ödüllendirermektedir.Devlete ve uygulanan vergi sistemine güvenin zedelenmesi ise hükümet açısından bağlayıcılık teşkil etmemektedir.

Orta gelir düzeyli vatandaş için avantaj olarak değerlendirilebilecek kanun teklifinin önemli noktalarından biri; bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri şirketlerin bilançoda görünen ancak fiilen ortada olmayan, şirket hesabından çekilerek kayıt dışı olarak belgesiz kullanılan meblağın, belgesiz şekilde kullanıldığının beyan edilmesi halinde yalnızca %3 vergi alınacağının düzenlenmesi. Şirketten borç çekilmesinin ve geri ödenmesinin çok sıkı kurallara bağlandığı Türk Ticaret Kanunu ile taban tabana zıtlık teşkil eden böyle bir kanun teklifinin yürürlük kazanması halinde uygulamada çıkacak sorunlar ve şirket bilançolarında görülüp şirket işlemleri haricinde belgesiz olarak, nereye harcandığı belli olmayacak şekilde kullanılacak para bakımından ticari güvenlik hususunun ne derece yıpranacağı da ayrıca bir mesele olarak karşımıza çıkıyor.

Devamını Oku..

asdfg.jpgBaşbakan davacı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı bir televizyon programında kendisine yönelik olarak davalının kullandığı ‘terbiyesiz’ kelimesinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu belirtilerek açılan manevi tazminat davasında Yargıtay, siyasetle uğraşan kişilere yönelik sert, ağır hatta incitici eleştiriler açısından ortaya konulan AİHM yerleşik kararlarını dikkate alınarak yerel mahkemenin vermiş olduğu kararın bozulmasına hükmetmiştir. Olayda, davacı, televizyonda yayınlanan bir programa konuk olarak katılan milletvekili davalının, kişiliğine yönelik olarak söylediği ’terbiyesiz’ sözünün kişilik haklarına saldırı olduğunu belirterek, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir. Davacının başbakan, davalının ana muhalefet partisi milletvekili olmasından dolayı her iki tarafın da siyasetçi olması bakımından AİHM’in istikrar kazanmış uygulamalarında siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiğinin vurgulanması dikkate alındığında, hüküm altına alınan 10.000TL manevi tazminatın fazla olduğuna, daha alt düzeyde manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğine, bu nedenle de kararın bozulmasına hükmedilmiştir.

Devamını Oku..