Demokratik toplumlarda anayasal güvence altında olan gazetecilerin toplumun haber alma hakkını sağlama ve toplumu bilgilendirme amacı dışında bir gaye taşımadıkları kabul edildiğinde, basın mensuplarının uğradıkları feodal saldırıların aynı zamanda insan temel hak ve özgürlüklerine yapılan darbeler oldukları kabul edilebilir. Demokrasinin gelişim süreci adına, basının objektif olması kadar, basın mensuplarının kamu görevi yaptığı dikkate alınarak, herhangi bir baskı altında kalmadan, dürüst, tarafsız ve doğru haber yapabilmelerini sağlayacak ortam hazırlanmalıdır. Toplumun tabiri caizse gözü kulağı olan basın, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından birini oluşturmaktadır. Zira, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olan basın, çoğulcu demokrasinin, özgürlüğün ve özellikle de haber alma özgürlüğünün en önemli ayaklarından biridir. Demokratik bir toplumda basın mensupları bireysel hak ve özgürlük kavramları esas alınarak haber yapmalıdırlar. Maalesef ki, mesleğin yapısı gereği basın mensuplarının çalışma koşulları zorlayıcıdır. Toplumu bilgilendirerek kamu görevi yerine getirmekte olan basın mensupları, görevleri esnasında filli saldırılara uğramakta, tehdit edilmekte ve en acısı, meslekleri sebebiyle katledilmektedirler. Gazetecileri Koruma Komitesi 2013 yılında dünyanın çeşitli yerlerinde görev yapan en az 70 gazetecinin yaşamını yitirdiğini açıklamıştır.
Sunulmuş olan 17.01.2014 tarihli kanun teklifi; basın mensuplarının kamu görevi yapmakta olmalarından dolayı, kasten yaralama ve kasten öldürme suçlarının basın mensuplarına karşı işlenmesinin suçun nitelikli halleri arasında kabul edilmesini öngörmektedir. Sunulmuş olan teklifte; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasına ve 86. maddesinin 3. fıkrasına ‘Basın mensuplarına karşı görevinden dolayı’ bentlerinin eklenmesi öngörülmüştür.
Bir önceki yazımız olan Engelli veya süreğen hasta çocuk sahibi memurların mazeret izni kullanması başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.