Category: Genel

Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 2014/3430 e. ve 2014/16303 k. sayılı ilamına göre kamulaştırma bedelinin tespiti ilişkin karar;

Özet: Dava konusu taşınmazda maden üretimi yapıldığı anlaşıldığından raporu hükme esas alınan bilirkişi heyetinden maden gelirine göre taşınmaza değer biçilip irtifak hakkı karşılığı ve pilon yerleri bedelinin belirlenmesi için ek rapor alınarak karar verilmesi gerekirken taşınmaza sulanabilir tarım arazisi olarak değer biçilen rapor eses alınarak eksik inceleme ile hüküm kurulması, kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamadığı anlaşılmakla, 6459 sayılı Yasanın 6. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine eklenen 9. fıkra uyarınca, acele el koyma kararı ile belirlenen miktar mahsup edildikten sonra tespit edilen fark bedele 4 aylık sürenin bitimi tarihinden, karar tarihine kadar geçen süre için kanuni faiz işletilmesi gerekirken yazılı şekilde dava tarihinden itibaren kamulaştırma bedelinin tamamına faiz işletilmesine hükmedilmesi, taşınmazın mülkiyeti ihtilaflı olduğundan Kamulaştırma Kanununun 18. maddesinin 2. fıkrası hükmü uyarınca kamulaştırma bedelinin ileride belirlenecek hak sahibine ödenmek üzere üçer aylık vadeli hesaba yatırılması gerektiğinin düşünülmemesi doğru görülmemiştir.

Devamını Oku..

Dava, düğün merasimi kapsamında çekilen kamera kayıtlarının bozuk olmasından dolayı ayıplı hizmet nedeniyle manevi tazminat İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacılar vekili tarafından manevi tazminatın miktarı yönünden süresi içinde TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

Davacılar vekili; müvekkillerinin 14.06.2014 tarihinde davalılar Mehmet ve Nuran ..t’a ait G…t Plaza da düğün yaptıklarını, sözleşmeye göre 1.900.00 TL iş bedelini ödediklerini, ancak sözleşme kapsamındaki video çekimlerinin bozuk, izlenemez olduğunu, belirterek tekrar yaşanması mümkün olmayan bu özel günün kaydedilememesi nedeniyle duyulan üzüntünün yol açtığı manevi zarara karşılık her bir davacı için 10.000,00’er TL’den toplam 20.000,00 TL’nin davalılardan TAHSİLİNİ İSTEMİŞTİR.

Davalılar vekili davanın REDDİNİ SAVUNMUŞTUR. Mahkemece her bir davacı için 1.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiş, hüküm davacılarca TEMYİZE GETİRİLMİŞTİR.

Taraflar arasında 14.06.2014 tarihinde nikah merasimi için yapılan salon kiralama sözleşmesinde; kamera çekimi işinin de ücrete dahil olduğu, alınan bilirkişi raporuna göre kamera kayıtlarının eserin reddini gerektirecek ölçüde ayıplı OLDUĞU ANLAŞILMAKTADIR.

Devamını Oku..

Çeklerde ilk ciranta olarak görünen imzaların davacıların eli ürünü olmadığının bilirkişi incelemesi ile tespit edildiği, çeklerin davacılar emrine düzenlendiği, davacılar elinde iken çalındığı, sahte ciro ile tedavüle konulduğu, sahtelik defi’nin mutlak defilerden olduğu, iyi niyetli olsa dahi hamile (davalı faktoring şirketine) karşı ileri sürülebilir.

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

K A R A R

Davacı vekili, müvekkili aleyhine kambiyo senedine dayalı takipler başlattığını, takip konusu çeklerin müvekkilinden çalındığını, çekler hakkında ödemeden men kararı verilmiş olduğunu ancak ihtiyati haciz karararı nedeniyle çek bedelinin dosyalara ödendiğini belirterek, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitiyle davalıya ödenen bedelin istirdatını talep ve DAVA ETMİŞTİR.

Devamını Oku..

Dava dilekçesinde siyasi partinin (CHP’nin) olağanüstü ilçe kongresini yapmak üzere delege GÖREVLENDİRİLMESİ İSTENİLMİŞTİR. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı CHP Genel Merkezi vekili tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 0,90 YKR bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, 01.10.2007 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

Devamını Oku..

Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.

YEREL MAHKEMECE, davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili; müvekkilinin davalı işverenliğe ait Aksaray’daki fabrikada işe başladığını ve iş akdinin feshedildiği güne kadar işçi olarak bu fabrikada çalıştığını, her zamanki gibi rutin bir şekilde çalışırken insan kaynakları uzmanı tarafından insan kaynakları bölümüne çağrılıp iş akdinin tazminatsız ve işsizlik maaşı alamayacak şekilde feshedileceği eğer bu şekilde iş akdinin feshedilmesini istemiyor ise kendilerine bir istifa dilekçesi yazıp vermesi gerektiğini beyan ettiğini, bu teklifi müvekkilinin kabul etmediğini bunun üzerine iş akdinin feshedildiğini, müvekkilinin iş akdinin feshini gerektiren herhangi geçerli bir neden olmadığını, iş akdinin gerçekte fesih nedeninin Anayasal bir hak olan sendika üyeliği ve sendikal faaliyet olduğunu beyanla feshin geçersizliğine davacının işe iadesine ve sendikal tazminata hükmedilmesini talep ve DAVA ETMİŞTİR.

Devamını Oku..

Dava, Medeni Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tesciline ilişkindir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 2896 sayılı Kanuna göre 1978 yılında yapılıp 19/02/1986 – 19/02/1987 yılları arasında ilan edilen, davalı taşınmazın bulunduğu yerde Kadastro Mahkemesinin 1982/39-1993/349 sayılı dosyası ile açılan dava nedeniyle 13.11.1995 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması bulunmaktadır. Daha sonra 3302 sayılı Kanuna göre 1990 yılında yapılıp 11/09/1991 tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2/B uygulaması vardır. Taşınmazların bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi 1981 yılında yapılmış ve sonuçları 31.12.1982 – 31.01.1983 tarihleri arasında ilan edilmiş ve kesinleşmiş ve dava konusu yer pürenlik niteliği ile tescil harici bırakılmıştır. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir. İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından orman kadastrosuna dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman tahdidi dışında kaldığı, orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve davacı ile birleşen dosya davacısı yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluşmadığı belirlenerek yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik yoktur.

Devamını Oku..

Öncelikle Osman’ın babasının Hüseyin olduğu yönündeki babalığın tespitine dair davanın nüfus kaydının düzeltilmesi davasından tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesi ve Aile Mahkemesinde görülmek üzere görevsizlik kararı verilmesi, bundan sonra davacıların babası Osman’ın gerçeğe aykırı beyana dayalı olarak oluşturulan Şaban ve Fadime’nin nüfus hanesindeki kaydının iptali ile biyolojik annesi M.. nüfusuna kaydı talebi yönünden gerçeğe aykırı oluşturulan nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davasında mahkemece hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmaksızın doğru sicil oluşturmak zorunluluğu bulunduğundan, taraflar ve tanık beyanları ile yetinilmeyip, iddialar ile ilgili olarak DNA testi yaptırılıp alınacak rapor ile toplanacak deliller birlikte değerlendirilip nüfus kayıtlarının kapalı olduğu hususu da gözönünde bulundurularak bir karar verilmesi gerekirken ve dava sonucu itibariyle miras hukukunu yakından ilgilendirdiğinden; anne olduğu iddia edilen Mevlüde’nin bütün mirasçılarının davalı sıfatı ile davaya katılmaları gerekirken, mahkemece re’sen gözetilmesi gereken bu durum nazara alınmadan ve taraf teşkili de sağlanmadan davanın esası hakkında eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı Osman Ocak tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

Devamını Oku..

Olayımızda, rekabet yasağını ve buna bağlı olarak ceza koşulunu düzenleyen sözleşmede, sadece işçi aleyhine ceza koşulu getirildiği, bunun karşılığında işverene bir yükümlülük getirilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle sözleşmedeki ceza koşulu geçersiz olup, geçersiz sözleşmeye dayalı alacak talebi yerinde değildir.

Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalının müvekkili şirket bünyesinde 21/03/2016 tarihinden 07/01/2016 tarihine kadar satın alma müdürü olarak çalıştığını, 07/01/2016 tarihinde davalının emekliye ayrılma talebi üzerine tüm haklarını alarak emekli olduğunu, davalının müvekkili şirketten ayrılmadan aynı alanda faaliyet gösteren … Gemi Tedariği Ve Yönetimi A.Ş. isimli şirketle anlaşma yaptığını ve müvekkilinden ayrılır ayrılmaz bu şirkette çalışmaya başladığını, davalının rakip firmaya geçmekle kalmayıp müvekkili şirket bünyesinde intibak kurduğu bir kısım müşterileri yeni başladığı şirkete transfer ettiğini, bu şekilde davalının TMK nın 2 ve 3 üncü maddeleri ile 15/02/2013 tarihli gizlilik ve sır saklama taahhütnamesine ve BK 396 ve devamı maddelerine aykırı hareket ettiğini, 15/02/2013 tarihli sözleşmede 10.000 Euro cezai şart öngörüldüğünü, davalının taahhütnamede belirtildiği gibi rekabet yasağına aykırı davranışı nedeniyle cezai şart alacağının tahsili için aleyhine icra takibi başlattıklarını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek davalının itirazının iptaline karar verilmesini talep ve DAVA ETMİŞTİR.

Devamını Oku..

Açıkta bulunan bisikleti çalan suça sürüklenen çocuğun eyleminin TCK’nın 141/1 maddesinde yazılı bulunan suçu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfının hatalı tayini ile TCK’nın 142/1-e maddesi ile uygulama yapılarak fazla cezaya hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde, usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da YERİNDE GÖRÜLMEMİŞTİR.

Devamını Oku..

Suça sürüklenen çocuğun aşamalarda olay günü müştekinin evinin karşısında ikamet eden arkadaşı temyiz dışı suça sürüklenen çocuk …’ye diğer temyiz dışı suça sürüklenen çocuk … ve yanında köpeği ile birlikte geldiğini, köpeğini müştekinin evinin penceresinin demir korkuluğuna zincirle bağladığını, zincirini çözerken ses çıkması üzerine müştekinin kendisiyle tartıştığını savunduğu, müşteki …’in 04.07.2012 tarihli duruşmadaki beyanından ve kolluk tarafından tutulan 07.09.2011 tarihli tutanaktan da suça sürüklenen çocuğun yanında köpek olduğunun ve haklarında beraat kararı verilen suça sürüklenen çocuklar … ile …’ın da suça sürüklenen çocuğun savunmasını doğruladığının anlaşılması karşısında, bir kimsenin yanında köpek olduğu halde hırsızlık yapmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, suça sürüklenen çocuğun yüklenen suçu işlediğine dair, her türlü kuşkudan uzak, hukuka uygun, kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı gözetilmeden, yasal ve yeterli gerekçe olmaksızın mahkumiyetine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1- Suça sürüklenen çocuğun aşamalarda olay günü müştekinin evinin karşısında ikamet eden arkadaşı temyiz dışı suça sürüklenen çocuk …’ye diğer temyiz dışı suça sürüklenen çocuk … ve yanında köpeğiyle birlikte geldiğini, köpeğini müştekinin evinin penceresinin demir korkuluğuna zincirle bağladığını, zincirini çözerken ses çıkması üzerine müştekinin kendisiyle tartıştığını savunduğu, müşteki …’in 04.07.2012 tarihli duruşmadaki beyanından ve kolluk tarafından tutulan 07.09.2011 tarihli tutanaktan da suça sürüklenen çocuğun yanında köpek olduğunun ve haklarında beraat kararı verilen suça sürüklenen çocuklar … ile …’ın da suça sürüklenen çocuğun savunmasını doğruladığının anlaşılması karşısında, bir kimsenin yanında köpek olduğu halde hırsızlık yapmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, suça sürüklenen çocuğun yüklenen suçu işlediğine dair, her türlü kuşkudan uzak, hukuka uygun, kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı gözetilmeden, yasal ve yeterli gerekçe olmaksızın mahkumiyetine karar verilmesi,

Devamını Oku..

Sanığın müştekinin … isimli işyerine camını kırmak suretiyle girip içeriden iki adet telefon kontörü ve iki adet kalem çalması şeklinde gerçekleşen eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesinde düzenlenen hırsızlık suçu için öngörülen cezanın türü ve üst sınırına göre, aynı Kanun’un 66/1-e, 67/4. maddelerine göre hesaplanan 12 yıllık zamanaşımı süresinin, suç tarihi olan 18.12.2005 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması bozmayı gerektirmiştir.

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Sanığın müştekinin … isimli işyerine camını kırmak suretiyle girip içeriden iki adet telefon kontörü ve iki adet kalem çalması şeklinde gerçekleşen eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesinde düzenlenen hırsızlık suçu için öngörülen cezanın türü ve üst sınırına göre, aynı Kanun’un 66/1-e, 67/4 üncü maddelerine göre hesaplanan 12 yıllık zamanaşımı süresinin, suç tarihi olan 18.12.2005 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,

Devamını Oku..

Dava, davacının şirket ortaklığına dayanan Bağ-Kur sigortalılığının 31/03/2005 tarihi itibariyle iptali ile müracaat tarihi itibariyle 506 sayılı Yasa kapsamında yaşlılık aylığı bağlanması ve aylıkların yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemine ilişkindir. Somut olayda, davacının Bağ-Kur sigortalılığı kapsamında yaptığı prim ödemelerinin 30/11/2004 tarihine kadar olan sigortalılık süresini karşıladığı anlaşıldığından 5510 sayılı Yasanın geçici 63. maddesine göre davacının Bağ-Kur sigortalılığının bu tarih itibariyle durdurulması gerekmektedir. Bu durumda, davacının 15/03/2007-2010/6. ay arasındaki 506 sayılı Yasa (5510 sayılı Yasanın 4/1-(a) bendi) kapsamında geçen çalışmalarının geçerlilik durumuna engel olan bir çakışan sigortalılık durumu kalmamaktadır. Bu nedenle, 5510 sayılı Yasanın geçici 63. maddesi doğrultusunda davacının 30/11/2004 tarihinde Bağ-Kur sigortalılığının durdurulmasına karar verilmesi gerekirken şirketin vergi kaydının son bulmuş olması nedeniyle 31/03/2005 tarihi itibariyle sigortalılığının sona erdiğinin tespitine karar verilmesi hatalı olmuştur. Ayrıca, davacının 30/11/2004 tarihinde 5510 sayılı Yasanın geçici 63. maddesine göre durdurulan Bağ-Kur sigortalılığı ve 08/10/1978-28/10/2011 tarihleri arasında devam eden 506 sayılı Yasa (5510 sayılı Yasanın 4/1-(a) bendi) kapsamındaki çalışmaları dikkate alındığında, 3600 prim gün sayısını 06/02/2009 tarihinde tamamlamış olması sebebiyle 506 sayılı Yasanın geçici 81. maddesinin (C) fıkrası hükmüne göre tahsis talep tarihinde 58 yaşını tamamlamış olması gerekmektedir. Davacı, 58 yaş şartı ile birlikte Yasada belirtilen diğer koşulları tahsis talep tarihinde sağlamaktadır. Ancak, gerekçede 55 yaş şartını yerine getirdiğinin belirtilmiş olması doğru olmamıştır.

Devamını Oku..

Dava, ayıplı mal mal nedeniyle meydana geldiği ileri sürülen zararın tazminine ilişkindir. HMK’nun 6.maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin ikametgahının bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiş olup, bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir. Bir başka özel yetkiye ilişkin düzenleme ise, 6502 sayılı yasanın 73/5. maddesinde düzenlenmiş olup, bu düzenlemeye göre de, tüketici davalarının tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemelerden birinde açılabilir. Davacı tüketici olup ister kendi ikametgahı olan … de isterse davalının ikametgahı mahkemesinde genel yetki kurallarına göre dava açabilir. Seçimlik hak tüketiciye aittir. Somut olayda davacının yerleşim yeri Kızıltepe olduğuna göre … Asliye Hukuk Mahkemeleri (Tüketici Mahkemeleri) de yetkilidir. Hal böyle olunca, davanın yetkili mahkemede açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir.

Devamını Oku..

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup sözleşmenin feshi nedeniyle cezai şart alacağı ile kalıpların üçüncü şahıslara daha yüksek fiyatla yaptırılması sonucu uğranılan fiyat farkının (menfi zararın) tahsili istemine ilişkindir. Somut olayda, sözleşmelerde kesin vade olmadığı gibi, davacı iş sahibine vadeyi belirleme konusunda sözleşmelerde yetki verilmemiş ve davacı tarafça TBK’nın 117/1. maddesi gereğince ihtarname gönderilerek davalı borçlu temerrüde düşürülmemiştir. Bunun dışında e-mail yazışmaları usulüne uygun ihtar niteliğinde olmamakla birlikte bu yazışmalarla davalı yüklenicinin temerrüde düşürüldüğü kabul edilse dahi, davacı tarafça TBK’nın 123. maddesine uygun biçimde davalıya ifa için süre verilmemiştir. TBK’nın 124. maddesindeki süre verilmesini gerektirmeyen haller mevcut değildir. Bu durumda temerrüt olgusunun gerçekleşmediği ve ifa için süre verilmediğinden fesihte davalının haksız olduğu kabul edilemeyeceği ve bu halde davacı TBK’nın 125/son maddesinin ikinci cümlesinde ifade edilen menfi zararını (kalıpların üçüncü şahıslara yaptırılması sonucu fiyat farkını) da istemeyemeyeceğinden mahkemece davanın tümden reddine karar verilmesi yerine yanlış değerlendirme sonucu tazminat talebinin kabulü doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.

Devamını Oku..

5237 sayılı TCK’nın 155/2 madde ve fıkrasında düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; meslek, sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkalarının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenebilen bir suç olduğundan, bu açıklamalar ışığı altında, öncelikle sanığın müşteki şirkette hangi sıfat ve konumda çalıştığı, var ise müşteki ile sanık arasında iş sözleşmesi de getirtilerek, çalıştığı konum itibariyle yapmış olduğu satışlardan elde edilen bedeli şirket adına tahsil yetkisi olup olmadığı, müşteki şirket ile hizmet akdi ilişkisi içerisinde çalışıp çalışmadığı araştırılarak, kendisine müşteki şirket ile aralarındaki hizmet ilişkisi çerçevesinde verilen yapılan satış bedellerini tahsil etme yetkisi olmaması halinde eyleminin, müştekinin şikayetten vazgeçtiği hususu da gözönünde bulundurularak 6763 sayılı Kanunun 34.maddesi ile uzlaşma kapsamına alınan TCK’nın 155/1 maddesinde öngörülen “güveni kötüye kullanma suçunu”, böyle bir yetkisinin olması halinde ise TCK’nın 155/2 maddesinde öngörülen “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu” oluşturacağı gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Devamını Oku..