Blog

Dava boşanma istemine ilişkindir.Mahkeme gerekçesinde tanık dinletmenin davayı uzatmaya matuf bir davranış olarak değerlendirildiği ve bu nedenle ara karar kurulmadığı belirtilmiş ise de HMK’da düzenlenen usul kuralları gözetilerek ve hukuki dinlenilme hakkının bir gereği olarak davalının dinlenmesinden açıkça vazgeçmediği tanıklarının dinlenilmemesi doğru görülmemiştir.

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 11. Aile Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 20.10.2011 gün ve 2010/1591 E., 2011/1405 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.02.2013 gün ve 2013/1745 E., 2013/4151 K. sayılı kararı ile;

“…Davalı tanıkları Şükrüye Oflaz ve Durmuş Oflaz’ın dinlenilmeleri talep edilmiş ise de, mahkemece; davalı vekilinin, davacı tanıklarının dinlendiği üçüncü duruşmaya mazeretsiz olarak katılmadığı ve tanıklarının dinlenilmesi yönünde bu nedenle ara kararı kurulamadığı ve katıldığı dördüncü duruşmada dinlenilmeleri yönündeki talebinin de yargılamayı uzatmaya yönelik olduğu gerekçesiyle bu tanıklar dinlenilmeden hüküm kurulmuştur. Tanıkların beyanının alınması ve buna itibar edilmesi durumunda, davadan verilecek kararın etkilenme olasılığı mevcuttur. Davalının dinletme talebinden vazgeçmediği yukarıda belirtilen tanıkları dinlenilmeksizin hüküm kurulması savunma hakkını da içeren “hukuki dinlenilme hakkına (…md.27) aykırı olur. Açıklanan nedenlerle, mahkemece tanıklar Şükrüye Oflaz ve Durmuş Oflaz’ın dinlenilmeleri için gerekli giderleri yatırması konusunda davalıya kesin süre verilerek dinlenmeleri için gerekli yargılama işlemlerinin yürütülmesi; dinlenildikleri takdirde ise, toplanan diğer delillerle birlikte değerlendirilip, gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava boşanma istemine ilişkindir.

Davacı davalının son zamanlarda savurganca harcamalar yaptığını, zihinsel ve fiziksel engelli çocuklarını odaya kilitleyerek sabahlara kadar telefon görüşmesi yaptığını, sık sık dışarı çıktığını, eve geç geldiğini, çocuklarla ilgilenmediğini, her serzenişine anormal karşılık verdiğini, dava tarihinden 15 gün önce habersizce evi terk ettiğini belirterek boşanma kararı ve müşterek çocukların velayetinin kendisine verilmesini, çocukları için 100-TL tedbir ve iştirak nafakasına 10.000-TL maddi ve 10.000-TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı davacının başka bir kadınla yaşadığını, kendisini zorla anne ve babasının yanına götürdüğünü, kendisi ve çocuklarına ödenen paraları alıp zevki ve sefası için harcadığını, eve geç saatlerde sarhoş vaziyette gelip çocukları kemerle dövdüğünü, kendisinin evine ve eşine sadık bir insan olduğunu, davacının ağır kusurlu olduğunu savunarak davanın reddine, velayetin anneye verilmesine, her bir çocuk için 250-TL iştirak nafakasına, 500-TL yoksulluk nafakasına, 50.000-TL maddi ve 100.000-TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece “davalının kusurlu davranışları sonucunda evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabulü ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların ihtiyaçları, yaşam alışkanlıkları ve sergiledikleri irade nazara alınarak velayet haklarının davacı babaya tevdiine, anne ile kişisel ilişki kurulmasına, davalının bir iş ve geliri bulunmaması nedeniyle davacının tedbir ve iştirak nafakası taleplerinin reddine, davalının boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu olması nedeniyle nafaka ve tazminat taleplerinin reddine, boşanma davası açılmakla davalının ayrı yaşama hakkı doğduğundan davalı lehine uygun miktarda nafaka takdirine, ancak müşterek çocukların davacı ile beraber yaşaması gibi maddi karşılığı olan durumlar nazara alınarak karar tarihi itibariyle davalı lehine ödenmesine karar verilen tedbir nafakasının kaldırılmasına, tarafların ödeme güçleri, paranın satın alma gücü, genel ekonomik esaslar ile hak ve nesafet ilkeleri nazara alınarak davacının boşanmakla zedelenen ekonomik menfaatleri ile davalının boşanmaya sebep olan eylemlerinin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte bulunması sebebiyle 5.000-TL maddi, 3.000-TL manevi tazminata hükmedilmesine” karar verilmiştir.

Hükmün davalı vekili tarafından “tüm yönlerden” temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle oy birliği ile karar bozulmuş, mahkemece önceki gerekçe genişletilerek direnme hükmü verilmiştir.

Direnme hükmü davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık davalı vekilinin süresi içinde verdiği dilekçe ile bildirdiği tanıklarını dinletme talebinin yargılamayı uzatmaya yönelik olup olmadığı ve bu talebin reddedilmesinin hukuki dinlenilme hakkına aykırılık oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27. maddesi hükmüne göre:

“(I) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir”.
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla “iddia ve savunma hakkı” olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.

Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum “silahların eşitliği ilkesi” olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin 1. bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dahil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.

Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın hükümet gerekçesi madde 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.

Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümü bakımından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 184. maddesi incelendiğinde “boşanmada yargılama usulü” hususunun ayrıca düzenlendiği görülmektedir. Anılan maddenin ilk fıkrasında “Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tabidir” hükmüne yer verilerek, maddede sayılan istisnalar dışında, boşanma davalarının genel yargılama usulüne tabi olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda boşanma davalarında önemli bir delil olan tanık delili ile ilgili HMK’nın 240 ve devamı maddelerinin uygulanması söz konusu olacaktır. Şöyle ki;

Adı geçen Kanun’un 240. maddesinde “Tanık gösterme şekli” hususu düzenlenmiş, “tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yetinilmesi” başlıklı 241. maddede ise aynen; “(1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir.” şeklinde hükme yer verildikten sonra 242. maddesinde “tanıklığın izne bağlı olduğu haller”, 243 ve izleyen maddelerde tanıkların davet edilmesi ve dinlenme usulleri, tanıklıktan çekinme halleri, çekinmenin sonuçları gibi haller düzenlenmiştir.

Bu ilkeler ışığında; boşanma ve ayrılık davalarında tanıklar, HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça dinlenmek zorundadır. Başka bir anlatımla gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenilen husus hakkında yeter derecede bilgi edinildiği takdirde, geri kalanların dinlenmemesine karar verilebilir. Buna göre, adı geçen tanıkların dinlenmemeleri için, dinlenen tanıklarla ispat edilmek istenen hususun yeter derecede aydınlanmış olması gerekir.

Somut olayda; davacı tarafından 24.11.2010 tarihinde boşanma davası açılmış, davalı davaya süresinde cevap vermiş, tensip zaptının tebliğinden sonra 23.02.2011 tarihli ilk duruşma gününde delil listesini sunarak dört (4) tanık ismi bildirmiştir. Bunun üzerine mahkemece davalının delil listesinde ismi geçen tanık Yaşar Varlı’ya talimat yazılması yönünde ara karar oluşturulmuş; davacıya ise delillerini sunması için 20 günlük kesin süre verilmiştir. Davacının verilen kesin süre içinde delillerini bildirmesi üzerine iki tarafında hazır bulunduğu 04.05.2011 tarihli duruşmada davacı tarafa bildirdiği tanıklar için gerekli masrafları yatırması yönünde süre verilirken; davalı tarafa delil listesinde yer alan diğer tanıkların dinlenilmesine ilişkin bir uyarıda bulunulmamıştır. Bu celseyi izleyen ancak davalı ve vekilinin iştirak etmediği 13.07.2011 tarihli duruşma gününde ise davacının hazır olan ve dinletmek istediği tanıkları dinlenmiştir.

Davalı vekili 20.10.2011 tarihli karar duruşmasında tanık listesinde adı geçen Yakup Varlı’nın dinlenmesi talebinden vazgeçtiğini ancak tanıkları Şükriye ve Durmuş Oflaz’ın dinlenmesini istediğini beyan etmiştir. Mahkemece bu talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeyerek davalı tanıkları dinlenmeden tarafların boşanmalarına dair hüküm kurulmuştur. Mahkeme gerekçesinde bu davranışın davayı uzatmaya matuf bir davranış olarak değerlendirildiği ve bu nedenle ara karar kurulmadığı belirtilmiş ise de HMK’da düzenlenen usul kuralları gözetilerek ve hukuki dinlenilme hakkının bir gereği olarak davalının dinlenmesinden açıkça vazgeçmediği tanıklarının dinlenilmemesi doğru görülmemiştir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında toplanan delillerden boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı kadının tam kusurlu olduğu, davalı tanıklarının dinlenmesinin esasa etki etmeyeceği bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş çoğunluk tarafından benimsenmemiştir.

O halde Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 1086 sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16/11/2016 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

Bir önceki yazımız olan BEKLETİCİ MESELE başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.