Blog

Dava kasten öldürme suçundan yargılanan sanığın, meşru savunma sınırını mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşıp aşmadığının tespiti ile ilgilidir.

 

Maktul Recep Alkan’ı kasten öldürme suçundan yargılanan sanık Erol Gözen hakkında, meşru savunma sınırının mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşıldığı kabul edilmek suretiyle, 5237 sayılı TCK’nun 27/2 nci maddesi uyarınca ceza tayinine yer olmadığına ilişkin, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.05.2008 gün ve 148-167 sayılı hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen YARGITAY 1. Ceza Dairesince 09.04.2012 gün ve 8943-2650 sayı ile;

“Oluşa ve dosya içeriğine göre; olay tarihinde gece saatlerinde okul bahçesinde alkol almakta olan maktul Receple arkadaşları Ömer ve Özge’nin içeceklerinin bitmesi nedeniyle alkol almaya gitmek için taksi çağırdıkları, sanık Erol’un, kullanmakta olduğu taksiyle maktul ve arkadaşlarını aldığı, maktulün arkadaşı Ömer’in, emekli bekçi olan sanığı tanıyarak taksimetreyi açmamasını istediği ve 10 TL karşılığında istedikleri yere götürüp getirmesi konusunda anlaştıkları, sanığın, gece saat 04.00 sıralarında maktul ve arkadaşlarını anlaştıkları üzere parkın yanında bırakmasına rağmen maktul ve arkadaşlarının kendisine eksik para vererek araçtan indikleri, olay yeri tespitine de uygun düşen ve o sırada parkta bulunan maktulün arkadaşı tanık Yasin’in beyanına göre; sanığın, bu duruma itiraz ederek araçtan inmesi üzerine Ömer’in, elinde bulunan içki poşetiyle sanığın alnına vurduğu, bunun üzerine sanığın, belinden tabancasını çıkarttığı, Ömer ve Recep’e tabancanın kabzasıyla vurduğu, bir el havaya, bir el de yere ateş etmesine rağmen Özge’nin, ‘amca bizi kuru sıkı tabanca ile mi korkutacaksın’ dediği, bu sırada maktul Recep’in de, cebinden açılır kapanır sustalı bir bıçak çıkartarak, bıçağı sallayarak sanığın üzerine doğru yürümeye başladığı, sanığın 5-6 adım geri atarak yaklaşmamasını, yaklaşması durumunda ateş edeceğini 3-4 kez söylemesine rağmen maktulün, ‘vur lan delikanlı isen’ diye bağırarak taksicinin üzerine doğru yürüyüp bıçağı salladığı sırada sanığın, bir el ateşi sonucu maktulün göğüs bölgesinden aldığı isabetle öldüğü olayda;

Sanığın, kendisine yönelmiş ve gerçekleşmekte olan haksız bir saldırıyı, o anki hal koşullara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde def etme zorunluluğunda bulunmasına rağmen, bu sınırı mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığından, sanık hakkında TCK’nun 27/2 nci maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, eylemin haksız tahrik altında kasten insan öldürme suçunu oluşturduğundan ve TCK’nın 27/2 nci maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığından bahisle bozma öneren tebliğname DÜŞÜNCESİ BENİMSENMEMİŞTİR.

4) Temyiz kapsamına göre, sanık Erol hakkında maktul Recep’i kasten öldürme suçundan kurulan hükmün incelemesinde;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunu meşru savunma sınırının korku, heyecan, telaş nedeniyle aşılması şartları içerisinde işlendiğinden bahisle, 5237 sayılı TCK’nun 27/2 nci maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiş olduğundan, katılanlar vekilinin bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak onanmasına” KARAR VERİLMİŞTİR.

YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.05.2012 gün ve 169118 sayı ile;

“Özellikle tanıklar Özge Baran, Kenan Solmaz ve Özkan Hasan Beşpınarla temyize ve itiraza konu olmayan diğer suçtan aynı zamanda zarar gören sanık olan Ömer Yavuz’un hemen olaydan sonraki ilk aşamadaki anlatımları, bunu doğrulayan tutanak, rapor, kroki ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, geceleyin saat 03.00-04.00 sıralarında, Recep Alkan, Ömer Yavuz ve Özge Baran’ın bira da alarak sanığın kullandığı taksiye bindikleri, sanığın taksimetreyi açmak istemesi üzerine Ömer Yavuz’un önceden tanıdığı ve emekli bekçi olduğunu bildiği sanığa taksimetreyi açmasına gerek olmadığı ve kendisine bir şeyler atacakları yönündeki beyanından sonra 10 TL ücret ödemesi konusunda anlaştıkları, istenilen yere varıldığında Ömer Yavuz’un 3 TL, ölenin de 4 TL verdiği, sanığın tepki gösterdiği, ölenin kalanı sonra vereceklerini söylediği, eksik ödeme nedeniyle çıkan tartışmada, sanığın belinden çıkardığı tabancanın kabzasıyla Ömer Yavuz’un başına vurarak kanattığı, Ömer Yavuz’un karşılık olarak elindeki bira şişesi içeren poşetle sanığa vurduğu, bu kez sanığın ciddiyetini göstermek amacıyla Ömer Yavuz’a yönelik ve fakat havaya doğru ateş ettiği, tanık Özge Baran’ın sanığa yönelik kuru sıkı tabancayla korkutmak mı istediği sorusunu yönelttiği, sanığın tabancanın kabzasıyla vurup Ömer Yavuz’u başından yaralaması ve havaya da ateş etmesi üzerine, ölenin, yanında bulunan sustalı bıçağı çıkararak sanığa yöneldiği, aralarında 1,5-2 metre kadar mesafe varken sanığın ölenin göğüs bölgesini hedef alıp bir kez ateş ettiği, ölenin yaralanmasına rağmen, sanığın taksisine binerek olay yerinden uzaklaştığı, Ömer Yavuz’un kaçan taksiye tahta fırlattığı, olay yerinde kalanların öleni başka taksiye bindirerek hastaneye götürdükleri, ancak ölenin KURTARILAMADIĞI SABİTTİR.

TCY’nın 25 inci maddesinde yasal savunma, 27 nci maddesinde ise sınırın aşılması HALİ DÜZENLENMİŞTİR. Yasal savunmadan söz edebilmek için saldırı ve savunmaya ilişkin iki grup koşulun VARLIĞI ARANMAKTADIR. Saldırıya ilişkin koşullar; bir saldırının varlığı, bunun bir hakka yönelik olması, haksız olması ve saldırının savunma anında halen VAR OLMASIDIR. Savunmaya ilişkin koşullar ise; savunmanın zorunlu olması, saldırana karşı yapılması, saldırıyla ORANTILI OLMASIDIR. TCY’nın 25 inci maddesinin uygulanabilmesi için bu belirtilen koşulların var OLMASI GEREKİR. TCY’nın 27/1 inci maddesinde, sınırın kast olmaksızın aşılması halinde cezada indirim öngörülmüş, 27/2 nci maddesinde ise, sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi halinde faile ceza VERİLMEYECEĞİ BELİRTİLMİŞTİR.

Suça konu olayda, ilk haksız hareketin 10 TL’lik taksi bedelini 3 TL eksik ödeyen ölen ve yanındaki Ömer Yavuz’dan KAYNAKLANDIĞI AÇIKTIR. Ancak ilk fiili saldırıyı başlatan ve gerek Ömer Yavuz’un kafasını kanatacak şekilde kabzayla vuran, gerekse havaya ateş EDEN SANIKTIR. Sanığın, Ömer Yavuz’un kafasına kanatacak derecede vurması ve havaya ateş etmesi ile ilk fiili saldırıyı başlatması üzerine, ölen, yanındaki bıçakla sanığa doğru hamle yapmış, henüz aralarında 1,5-2 metrelik mesafe varken sanık tabancayla ölenin göğüs bölgesine doğru ATEŞ ETMİŞTİR. İlk haksız hareketin ücretin tamamının ölen tarafça ödenmemesi nedeniyle ölen tarafından oluşturulduğu kabul edilse bile ilk fiili saldırıyı BAŞLATAN SANIKTIR. Dolayısıyla tahriklerden her birini ağırlığının ve dolayısıyla ölçü aşımı olup olmadığının değerlendirileceği konu haksız TAHRİK KURUMUDUR. Tabancanın kabzasıyla Ömer Yavuz’un kafasına vurup havaya da olsa ateş eden sanığa karşı olsa olsa ölenin savunmasından söz edilebilir. Zira tabanca gibi öldürmeye elverişli, etkili bir SİLAH KULLANILMIŞTIR. Kaldı ki bıçakla hamle yapılmasının sanıkta ne tür bir sonuca ulaşacağı DA KUŞKULUDUR. Silahla ateş edilmesi ZORUNLU DEĞİLDİR. Saldırıyla savunma ORANTILI DEĞİLDİR. Bu nedenlerle olayda yasal savunmanın varlığından söz edilemez.

Olayda yasal savunmanın koşulları bulunmadığına göre, yasal savunmanın sınırlarının aşımından da söz edilemez. Kaldı ki, mahkemenin kabulüne göre de, henüz ciddi yara oluşturacak bir girişim oluşmamışken, sanığın doğrudan göğüs bölgesini hedef alıp ateş etmesinin makul görülebilecek bir heyecan veya korkuyla AÇIKLANMASI OLANAKSIZDIR. Sanığın ölenin ayak bölgesine, eline ateş etmesi OLANAĞI VARDIR. Ölen KARŞISINDA AYAKTADIR. Sanıkta bir korkunun veya paniğin oluşması MAKUL DEĞİLDİR. Sanık ateş etmeden de aracına binip gitme olanağı varken bunu yapmamış, hatta göğsünden vurduğu öleni, olay yerinde kendi HALİNE TERK ETMİŞTİR. Bu haliyle mahkemenin kabulüne göre de, olayda TCY’nin 27/2 nci maddesinin koşullarının uygulanma OLANAĞI YOKTUR.

Olay, ölen ve arkadaşlarının 10 TL lik taksi ücretinin tamamını ödememelerinden kaynaklanan haksız tahrik altında kalınarak işlenen insan öldürme SUÇUNDAN İBARETTİR. Bu nedenle tebliğname doğrultusunda yerel mahkeme kararının bozulması gerekirken Dairece onama kararı verilmesi yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz kanun YOLUNA BAŞVURMUŞTUR.

5271 sayılı CMK’nın 308 inci maddesi uyarınca inceleme yapan YARGITAY 1. Ceza Dairesince 04.12.2012 gün ve 4362-9042 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle YARGITAY Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle KARARA BAĞLANMIŞTIR.

-TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI-

İnceleme, sanık Erol hakkında kasten öldürme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daireyle YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık Erol hakkında 5237 sayılı TCK’nın 27/2 nci maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının BELİRLENMESİNE İLİŞKİNDİR.

İncelenen dosya kapsamından;

13.04.2008 günlü olay yeri inceleme raporunda; “olay yerinde yapılan incelemede 3 adet 7,65 mm. çapında kovan ile bir adet sarı-beyaz saplı bıçak ele geçirildiği, ticari taksi üzerinde yapılan incelemede ise aracın sağ ön kapı camının kırık olduğu, sağ ön tavan üstünde kurşun isabetinden kaynaklanan sekme izi bulunduğu, sağ ön paspas üzerinde bir adet ağaç parçası ile el freni önünde bir adet 7,65 mm. çapında mermi ele geçirildiği” bilgilerine yer verildiği,

Adli Tıp Kurumu Ankara Şube Müdürlüğünce sanık Erol hakkında düzenlenen 13.04.2008 günlü raporda; sanığın olay sırasında 0,36 promil alkollü olduğu, sol frontal üst bölgede 2×3 cm. çapında kırmızı ekimoz, boyun sağ tarafında ortalama 15 cm. uzunluğunda tırnak izine uyan tarzda sıyrık mevcut bulunduğu, yaralanmanın hayatını tehlikeye sokmadığı ve basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olduğunun belirtildiği,

İnceleme dışı olan sanık Ömer hakkında düzenlenen 13.04.2008 günlü raporda ise; sanığın olay sırasında 0,24 promil alkollü olduğu, ocsipital bölgede 2×1 cm. cildi raddi yara, frontal bölgede ve burun sırtında ekimotik sıyrıklar bulunduğu, yaralanmanın hayatını tehlikeye sokmadığı ve basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olduğu açıklamalarının yer aldığı,

Ankara Kriminal Polis Laboratuarınca düzenlenen 17.04.2008 günlü ekspertiz raporunda; maktulün olay sırasında üzerinde bulunan montunun sağ göğüs bölgesinde bulunan delik etrafındaki atış artıklarının dağılım yoğunluğuna göre atışın yakın atış mesafesinden yapıldığının belirtildiği,

Sanığın olaydan birkaç saat sonra 05.30’da olayın meydana geldiği yere gelerek burada bulunan kolluk görevlilerine suçta kullandığı silahı vererek teslim olduğu,

Anlaşılmaktadır.

Tanık Kenan Solmaz aşamalarda özetle; olay günü arkadaşları Özkan, Hasan ve Yasinle gece saat 03.00-03.30 sıralarında Peyami Safa Parkı’nda oturduklarını, parkın yanından geçen yolda bir taksinin durduğunu fark ettiğini, oturdukları yer ile aracın durduğu yer arasında duvar olduğunu, gelen seslerden Ömer ve Recep’in sesini tanıdığını, anladığı kadarıyla Recep’in “tamam dayı sonra veririz”, taksi şoförünün de “olmaz hep böyle yapıyorsunuz” dediğini duyduğunu, bu arada karşılıklı olarak ağza alınmayacak şekilde birbirlerine küfürler ettiklerini, sesin geldiği tarafa gittiğinde taksi şoförünün Recep ve Ömer’in kafasına silahın kabzası ile vurduğunu gördüğünü, Recep’in o an biraz uzaklaştığını, Ömer’in içerisinde bira şişeleri bulunan torbayı taksiciye doğru salladığını, torbanın taksiciye isabet ettiğini, taksicinin o an Ömer’e doğru ateş etmesi üzerine Ömer’in yana kaçtığını, taksicinin Recep’in üstüne doğru gelmesi üzerine Recep’in elindeki bıçağı açtığını, taksicinin bunun üzerine Recep’e doğru da bir el ateş ettiğini, ateş ettiği sırada aralarında 2 metre mesafe bulunduğunu, Recep’in biraz uzaklaştıktan sonra yere düştüğünü, taksi şoförünün de aracına doğru yöneldiğini, bu arada Ömer’in olay yerinde bulunan inşaattan aldığı tahtayı taksicinin aracına doğru fırlatarak aracın camını kırdığını, taksi şoförünün Ömer’e doğru bir el daha ateş ederek olay yerinden uzaklaştığını belirtmiş,

Tanık Özkan Hasan Beşpınar aşamalarda özetle; olay günü gece saat 04.00 sıralarında oturdukları parkın üst köşesinde bulunan bekçi kulübesinin üstündeki yolda şahısların birbirlerine bağırdıklarını duyduğunu, yukarı doğru çıktığında bir ticari taksinin yanında yüzünü tam olarak göremediği ve teşhis edemeyeceği 50-60 yaşlarında yaşlı bir şahıs, 14-15 yaşlarında bir bayan ve mahalleden tanıdığı Ömer Yavuzla Recep Alkan isimli şahısların birbirleriyle tartıştıklarını gördüğünü, şahısların birbirlerini iteklediklerini, şahısları ayırmak için yanlarına gittiğinde Recep ve Ömer isimli mahalleden arkadaşlarının “sen karışma” diyerek kendisini yanlarından uzaklaştırdığını, bunun üzerine oradan ayrılarak arkadaşı Kenan Solmaz’ın yanına gittiğini, olay yerine doğru gelmekte olan arkadaşlarına Ömer ve Recep’in taksi şoförüyle tartıştıklarını söylediğini, tekrar şahıslara yaklaştıklarında Ömer’in içinde şişe olduğunu tahmin ettiği torbayla taksi şoförünün kafasına vurduğunu, bunun üzerine taksi şoförünün de belinden tabanca çıkarıp ağzına mermi vermeden Ömer ve Recep’in kafasına kabzesiyle vurduğunu, daha sonra Recep’in cebinden bıçak çıkarttığını, aralarında arbede olduğunu, Recep’in taksi şoförüne bıçak bulunan eli ile yumruk attığını ve bıçağın yere düştüğünü, taksi şoförünün Ömer’e doğru bir el ateş ettiğini, ancak isabet edip etmediğini görmediğini, daha sonra taksi şoförünün Recep’e doğru döndüğünü ve yine tartışmaya başladıklarını, “neden böyle yapıyorsunuz” diyerek bir el de Recep’e doğru ateş ettiğini ve “kuru sıkı zannetmiştiniz değil mi” dediğini, ikisinin arasındaki mesafenin yaklaşık 2 metre olduğunu, Recep’in ateş etme sırasında elinde bıçak olup olmadığını görmediğini ifade etmiş,

Olayın başlangıcıyla ilgili olarak diğer tanıklarla benzer anlatımlarda bulunan tanık Yasin Katırcıoğlu aşamalarda özetle; taksi şoförünün Ömer ve Recep isimli şahıslara tokat attığını, sonrasında tabancanın kabzesiyle şahısların kafasına vurduğunu, arkadaşı Hasan’ın taksi şoförüne “abi işine git” diyerek olayı ayırmaya çalıştığını, bu sırada Ömer’in elinde bulunan siyah poşetle taksi şoförünün kafasına vurduğunu, bunun üzerine taksi şoförünün bir el yere, bir el de havaya doğru ateş ettiğini, olay yerinde bulunan Özge isimli bayanın taksi şoförüne; “amca bizi kurusıkı tabanca ile mi korkutacaksın” diye bağırdığını, Ömer’in ise “yaralandım” diye bağırdığını, daha sonra Recep’in cebinden açılır kapanır sustalı bir bıçak çıkarıp taksicinin üzerine doğru sallayarak yürüdüğünü, taksi şoförünün geri geri yaklaşık olarak 5-6 adım attığını ve Recep’e yaklaşmamasını, yaklaşması halinde vuracağını 3-4 kez söylediğini, Recep’in ise “vur lan delikanlı isen” diye bağırarak taksicinin üzerine yürüdüğünü ve elindeki bıçağı sallamaya devam ettiğini, bunun üzerine taksi şoförünün tabanca ile bir el daha ateş ettiğini, Recep’in vuruldum diyerek geriye döndüğünü, taksi şoförünün aracına binerek olay yerinden uzaklaştığını söylemiş,

Tanık Özge Baran aşamalarda özetle; olay günü arkadaşları olan Ömer ve Receple birlikte lisenin bahçesinde oturup bira içtiklerini, biraları bitince bira almak için çevrede bulunan büfelere baktıklarını, ancak büfeler kapalı olduğu için Akdere Dereboyunda bulunan taksi durağından taksi çağırdıklarını, taksi gelince taksiye bindiklerini, Ömer’in taksiciye taksimetresini açmamasını söylediğini, taksicinin de kabul ederek taksimetreyi açmadığını, taksiciye Çamlık bölgesinde bulunan tekel büfesinden bira alacaklarını söylediklerini, burada açık büfe bulamayınca Cebeci semtine gittiklerini, burada bir büfeden Ömer ve Recep’in bira alıp geldiklerini, taksiyle Peyami Safa Sokağında bulunan parkın yanına geldiklerini, taksi içerisinde taksi şoförüyle herhangi bir konuşmaya şahit olmadığını, Ömer’in elinde bulunan bozuk paraları Recep’e uzatarak üzerini tamamlamasını ve taksiciye vermesini söylediğini, Recep’in de taksiciye parayı uzattığını, taksi şoförünün paranın 2-3 Lira eksik olduğunu söylemesi üzerine taksiciye “abi ben yarın taksi durağına paranı getiririm” dediğini, Ömer ve Recep’in de paranın üstünü sonra veririz dediklerini, ancak taksi şoförünün küfür etmeye başladığını, ikaz etmelerine rağmen küfür etmeye devam ettiğini, taksiden inince şoförün üzerlerine yürüdüğünü ve belinden tabanca çıkardığını, silahın kabzesiyle Ömer’in kafasına vurduğunu, Ömer’in kafasını tutarak yere doğru eğildiğini, taksi şoförünün daha sonra 1-2 el havaya ateş ettiğini, tabancanın kabzesiyle Recep’e de vurduğunu, Receple taksi şoförüne ateş etmemesini söyleyip elinden tabancayı almak istedikleri sırada şoförün iteklemesi sonucu yere düştüğünü, Recep ve taksi şoförü arasında itişmenin devam ettiğini, Recep’in şahsın yanından ayrıldığı sırada bir el daha tabanca patlama sesi duyduğunu, bu sırada Recep’in yere düştüğünü ve göğsünden kan geldiğini, aracına binen taksi şoförünün ise hızla olay yerinden uzaklaştığını, olay sırasında Recep ve Ömer’in elinde herhangi bir bıçak görmediğini dile getirmiş,

Hakkında yağma suçundan beraat kararı verilen ve inceleme dışı olan sanık Ömer Yavuz aşamalarda özetle; olay gecesi arkadaşları Özge ve Receple birlikte bir okulun bahçesinde bira içtiklerini, biraları bitince bira almak için taksi çağırdıklarını, gelen taksinin şoförünün önceden tanıdığı, bekçi dayı diye hitap ettiği kişi olduğunu ve zaman zaman mahalle veya oto gazcıda karşılaşıp muhabbet ettiklerini, taksi şoförüne bira almak için Çamlık’a gideceklerini söyleyip 10 Lira paralarının olduğunu, bu kadar vereceklerini ve taksimetreyi açmamasını istediklerini, taksicinin de kabul ettiğini, Çamlık’ta Receple birlikte büfeden bira aldıklarını, daha sonra olayın gerçekleşmiş olduğu Peyami Safa Mahallesinde bulunan Peyami Safa Parkına geldiklerini, cebinde bulunan 3 Lira bozuk parayı şoförün yanında bulunan koltuğun üzerine attığını, Recep’e paranın üzerini tamamlamasını söylediğini, onun da tamam dediğini, ön tarafta bulunan ve içerisinde biralar olan poşeti alarak Özgeyle arabanın bagaj tarafına doğru geldiklerini, bu sırada Receple taksi şoförünün tartıştığını duyduğunu, Recep’in taksi şoförüne “dayı 3 Lira eksiğimiz kaldı, sonra tamamlarız ne olacak”, Özge’nin de “abi kalan parayı sonra veririz” dediklerini, ancak taksi şoförünün bir anda yanına gelerek belinden çıkarttığı tabancayla ateş ettiğini, kafasında bir acı hissederek yakında bulunan inşaata kendini attığını, sonrasında taksi şoförünün silahını Recep’e doğrulttuğunu gördüğünü, o anda Receple taksi şoförü arasında 1,5-2 metre mesafe olduğunu, Recep’in panikleyerek eli ile taksi şoförünün silah tutan eline doğru alttan vurduğunu, bunun üzerine taksi şoförünün silah tutan elinin aşağıya indiğini, o anda bir el silah sesi duyduğunu, silah sesi duyduğu sırada taksi şoförünün silahı Recep’e doğru yöneltmiş olduğunu, inşaat içerisinde bulunan bir odun parçasını alarak taksiye doğru fırlattığını, taksi şoförünün aracına binerek olay yerinden kaçtığını, yol kenarında asfalt üzerinde hareketsiz bir şekilde yatmakta olan Recep’in yanına gittiğini, olay anında ve daha öncesinde Recep veya Özge’nin elinde bıçak görmediğini, kendisinin de hiçbir zaman bıçak taşımadığını, olay esnasında taksiciye karşı bıçakla veya bıçaksız şekilde bir tehditlerinin olmadığını, kendisinden zorla para talep etmediklerini, tartışmanın sebebinin taksi ücretinin tamamını ödeyememeleri olduğunu beyan etmiş,

Olayın gerçekleştiği Peyami Safa Parkına gelinceye kadarki aşamaları tanık Özge ve inceleme dışı olan sanık Ömer’in beyanlarına benzer şekilde anlatan sanık Erol aşamalarda özetle; Peyami Safa Parkının yanında aracıyla durduğunda arkada oturan Ömer’in araçtan indiğini ve aracın sağ ön kapısının yanına gelerek durduğunu, arkada oturan Özge’nin de araçtan indiğini, yanında oturmakta olan Recep’in ise elini sağ cebine atarak bir anda sustalıya benzer bir bıçak çıkarıp kendisine doğrultarak “cebindeki bütün paraları sökül” dediğini, Ömer’in taksiye bindikten sonra “dayı biz sana münasip bir şey atarız” diyerek taksi metreyi açtırmamasına rağmen, para vermeyip bir de zorla para istemeleri üzerine “sizin bana para vermeniz gerekirken benden para mı istiyorsunuz” dediğini ve kendini durmakta olan araçtan aşağıya attığını, Recep ve Ömer’in yanına gelerek üzerine çullandıklarını, Recep’in elindeki bıçağı kendisine doğru sallaması üzerine “gidin buradan başıma bela olmayın” şeklinde bağırarak araçtan 5-6 adım geriye doğru gittiğini, üstüne gelmeye devam etmeleri üzerine taşıma ruhsatlı silahını çekmek için elini beline attığını, bu sırada eline sarılan Ömer’den elini kurtararak kaçmalarını sağlamak amacıyla havaya doğru ateş ettiğini, Ömer’in büfeden aldıkları ve içerisinde bira şişeleri bulunan poşetle kafasına vurması üzerine şahıslara “oğlum gidin buradan benim başıma bela olmayın, elimde silah var, sizden para da istemiyorum, bırakın yakamı gidin buradan” diye birkaç kez yüksek sesle bağırdığını, Ömer’in olay yerinden uzaklaşmasına rağmen Recep’in tabancayı tuttuğu eline sarıldığını ve elinde bulunan bıçakla saldırmaya devam ettiğini, park içerisinde bulunan ve tanımadığı 5-6 kişilik bir erkek grubun bulundukları yere doğru geldiğini gördüğünü, bu sırada elinde bulunan tabancanın isteği dışında olayın tesiriyle patladığını, bunun üzerine aracına binerek hemen olay yerinden uzaklaştığını, daha sonra tekrar olay yerine gelerek burada bulunan kolluk görevlilerine silahını vererek teslim olduğunu, emekli bekçi olduğunu ve maaşı yetmediği için geceleri taksi şoförlüğü yaptığını, daha önceleri duymuş ve yaşamış olduğu gasp ve cinayet olayları nedeniyle silahını yanında bulundurduğunu, şahısların taksi parasını vermeyip, kendisine saldırmaları üzerine isteği dışında olayın meydana geldiğini, Ömer isimli kişi her ne kadar kendisini tanıdığını söylemiş ise de şahısların hiç birisini tanımadığını, olaydan dolayı üzgün ve suçsuz OLDUĞUNU SAVUNMUŞTUR.

Meşru savunma, gerek 765 s. Kanunun 49/2 nci maddesinde, gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 25 inci maddesinde bir “hukuka uygunluk nedeni” OLARAK DÜZENLENMİŞTİR. Meşru savunmanın şartlarına ilişkin olarak 765 ve 5237 s. Kanunlar arasındaki en önemli fark, “meşru savunma yoluyla korunan hakkın niteliğine” ilişkindir. Bunun dışındaki şartlar açısından her iki düzenlemeyle yerleşik uygulamalar arasında ciddi bir FARK BULUNMAMAKTADIR.

765 sayılı TCK’nun 49/2 nci maddesindeki düzenleme; “Gerek kendisinin, gerek başkasının nefsine veya ırzına vuku bulan haksız bir taarruzu filhal def’i zaruretinin bais olduğu mecburiyetle işlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde olup, anılan düzenlemeyle meşru savunmanın, kişinin kendisinin veya başkasının sadece nefsine veya ırzına yönelik saldırılarda söz konusu olabileceği hüküm ALTINA ALINMIŞTIR. Uygulamada en geniş yorumla maddenin “diğer kişilik haklarına yönelik saldırılarda” dahi uygulanabileceği kabul edilmiş ise de, mal varlığına yönelik saldırıları önlemek maksadıyla işlenen fiiller bu KAPSAMDA DEĞERLENDİRİLMEMİŞTİR.

Buna karşılık, 5237 sayılı TCK’nun 25/1 inci maddesinde; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, o anda hal ve koşullara göre saldırıyla orantılı biçimde defetmek zorunluluğuyla işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde daha geniş bir hükme YER VERİLMİŞTİR. Anılan düzenlemeye göre, meşru müdafaanın kabulü için saldırının “korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması” YETERLİ GÖRÜLMÜŞTÜR.

Gerek öğretide, gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 765 sayılı TCK’nun 49/2 ve 5237 sayılı TCK’nun 25/1 inci maddelerinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle de eylemi suç OLMAKTAN ÇIKARMAKTADIR. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte GERÇEKLEŞMESİ GEREKMEKTEDİR.

1- Saldırıya ilişkin şartlar:

a) Bir SALDIRI BULUNMALIDIR.

b) Bu saldırı HAKSIZ OLMALIDIR.

c) Saldırı meşru savunmayla korunabilecek bir hakka YÖNELİK OLMALIDIR. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında FARK YOKTUR.

d) Saldırıyla savunma EŞZAMANLI BULUNMALIDIR.

2- Savunmaya ilişkin şartlar:

a) Savunma ZORUNLU OLMALIDIR. Zorunlulukla kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka İMKANININ BULUNMAMASIDIR.

b) Savunma saldırana KARŞI OLMALIDIR.

c) Saldırıyla savunma arasında ORAN BULUNMALIDIR.

Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz KONUSU OLABİLMEKTEDİR.

Sınırın aşılmasını 765 sayılı TCK’na göre oldukça farklı şekilde düzenleyen 5237 sayılı TCK’nun 27 nci maddesinde; “(1)Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” denilmektedir. Kanun maddesi ve gerekçedeki anlatımın aksine öğretide kabul edilen görüşe göre, “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması” ibaresini “Hukuka uygunluk hallerinde sınırın aşılması” olarak ANLAMAK GEREKİR. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. bası, Ankara, 2013, s. 413-425; Ersan Şen,Yeni TCK Yorumu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006, C.1, s.74-77; Mahmut Koca, Yeni TCK’nda Hukuka Uygunluk Nedenleri, Ceza Hukuku Dergisi, S.1, Ekim 2006, s.111 vd.; Sedat Bakıcı, Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 2. bası, s.615 vd.; Haydar Metiner-Ahsen Koç, TCK Genel Hükümleri, Ankara, 2008, C.1, s. 692 vd.) Nitekim 5271 sayılı CMK’nun hüküm çeşitlerini düzenleyen 223 üncü maddesinin sistematiği de bu ANLAYIŞI DESTEKLEMEKTEDİR.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda dört hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiş olup, bunlar; meşru savunma, hakkın kullanılması, kanunun emrini ifa ve İLGİLİNİN RIZASIDIR. Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı CMK’nun 223 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat KARARI VERİLECEKTİR. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp, TCK’nun 27 nci maddenin 1 inci fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27 nci maddenin 2 nci fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden BİR TANESİDİR. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde “beraat” kararı değil, anılan maddenin 1 inci fıkrasına göre indirimli ceza veya 2 nci fıkrasına göre CMK’nun 223 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının (c) bendi gözetilerek “ceza verilmesine yer olmadığı” KARARI VERİLECEKTİR.

TCK’nun 27 nci maddesinin 1 inci fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani KASTEN YAPMAMAKTADIR. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden SORUMLU TUTULMAKTADIR.

5237 sayılı TCK’nun 27 nci maddesinin 2 nci fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir DÜZENLEME ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;

1- Meşru savunmayla korunabilecek bir hakkın bulunması,

2-Saldırıya ilişkin şartların var olması,

3-Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,

4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri GELMESİ GEREKMEKTEDİR.

Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nun 223/3-c maddesi uyarınca CEZA VERİLMEYECEKTİR. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü PSİKOLOJİK DURUMDUR. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru müdafaada sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz KONUSU OLMAYACAKTIR. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz KONUSU OLABİLECEKTİR.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.10.2010 gün ve 175-182 ile 31.03.2009 gün ve 201-81 sayılı kararlarda da aynı hususlara VURGU YAPILMIŞTIR.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Olay günü gece saatlarinde maktul ve arkadaşları olan Özgeyle Ömer’in birlikte bira içtikleri, biralarının bitmesi üzerine etrafta bira alabilecekleri açık bir dükkan bulunmaması nedeniyle açık bir dükkan bulmak amacıyla taksi çağırdıkları, ticari taksi şoförlüğü yapan sanığın aracıyla gelerek onları aracına aldığı, Ömer’in 10 Lira paralarının olduğunu ve ancak bu kadar para verebileceklerini söylediği, sanığın da taksimetreyi açmadan istedikleri yerlere götürdüğü, burada bira alan maktul ve arkadaşlarının sanıktan kendilerini Peyami Safa Parkına bırakmalarını istemesi üzerine sanığın istedikleri parka bıraktığı, taksiden inen maktul ve arkadaşlarının başlangıçta vermeyi kabul ettikleri 10 Liralık taksi ücretini eksik vermek istedikleri, sanığın bunu kabul etmemesi nedeniyle aralarında tartışma çıktığı, tartışmanın devamında sanıkla maktul ve arkadaşı Ömer arasında arbede yaşandığı, sanığın kendisini korumak amacıyla yanında taşıdığı ruhsatlı silahıyla havaya ve Ömer’e doğru ateş ettiği, maktulün üzerinde taşıdığı açılır kapanır bıçakla sanığa saldırması üzerine sanığın geri geri giderek üzerine gelmemesi için maktulü uyardığı, maktulün elindeki bıçakla sanığın üzerine doğru gitmeye devam etmesi sonucu sanığın bu kez maktule doğru yakın mesafeden bir el ateş ederek ölümüne neden OLDUĞU SABİTTİR.

Taksi ücretini eksik vermek isteyen maktul ve arkadaşlarının, bunu kabul etmeyen sanığın vücut bütünlüğüne yönelik olarak saldırıda bulunmaları karşısında, kendisini savunma hakkı doğan sanığın, Ömer’e karşı yaptığı gibi kendisine bıçakla saldıran maktule yönelik olarak da vücuduna hedef almaksızın maktulün bulunduğu yöne doğru ateş ederek saldırıyı bertaraf etmesi mümkün iken, yakın mesafeden ateş ederek maktulü göğsünden vurarak öldürmesi eyleminde, saldırı ve savunmaya ilişkin diğer şartların bulunduğunda şüphe bulunmamakta ise de, “gerçekleştirilen savunmanın, maruz kalınan tecavüzü bertaraf edecek ölçüde olması” yani “saldırıyla savunma arasında oran bulunması” şartı gerçekleşmediğinden meşru savunmanın şartlarının oluştuğundan sözedilemez. Bir başka anlatımla, savunmayla saldırı arasındaki denge savunma lehine tartışmasız biçimde bozulmuş, dolayısıyla da ölçülülük ya da orantılılık ilkesi İHLAL EDİLMİŞTİR.

Savunmanın, meşru savunma şartlarında başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilemeyecek olmasına göre bu durumda, 5237 sayılı TCK’nun 27 nci maddesinde düzenlenen “sınırın aşılması”nın söz konusu olup olamayacağının DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR. Sanığın, mağdurun göğüs bölgesine doğru tabancayla ateş ettiği ve sınırın kastla aşıldığı sabit olduğuna göre, maddenin 1 inci fıkrasının olayda uygulanma şartlarının BULUNMADIĞI AÇIKTIR.

Kanun koyucu tarafından sadece meşru savunmaya ilişkin olarak kabul edilen ve anılan maddenin 2 nci fıkrasında düzenlenen mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelen nedenlerle sınırın aşılmasının olayda uygulanmasının söz konusu olup olamayacağına gelince; ticari taksi şoförlerine yönelik olarak özellikle geceleri gerçekleştirilen yağma ve öldürme olaylarının sanığın üzerinde olumsuz bir psikolojik etki oluşturmuş olması, olay tarihi itibariyle 61 yaşında olan sanığın yirmili yaşlarda bulunan maktul ve arkadaşlarının kendisine zarar vereceklerinden korkmuş bulunması, olay sırasında parkta olup tarafları ayırmak için gelen ve maktulün mahalleden arkadaşları olan tanıkların da maktul ve arkadaşlarıyla birlikte kendisine saldıracaklarını düşünmesi göz önüne alındığında, meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aşıldığının KABULÜ ZORUNLUDUR. Sanığın, maruz kaldığı saldırının etkisiyle içine düştüğü psikolojik hal nedeniyle heyecanlanması, paniğe kapılması ve hatta korkması, bunun sonucunda da meşru savunma sınırını aşması hayatın olağan akışında beklenebilecek bir durum olup, somut olayda TCK’nun 27 nci maddesinin 2 nci fıkrasının uygulanma ŞARTLARI GERÇEKLEŞMİŞTİR.

Bu itibarla, sanığın olayda meşru savunma sınırını mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaşla aştığını kabul ederek 5237 sayılı TCK’nun 27 nci maddesinin 2 nci fıkrası uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar veren yerel mahkeme ile bu kararı onayan Özel Daire görüşünde bir isabetsizlik olmayıp, YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine KARAR VERİLMELİDİR.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve dört Genel Kurul Üyesi; “Somut olayda meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaşla aşılması şartlarının bulunmadığı, sanığın olay yerini terk etme imkanı varken terk etmeyip, maktül ve arkadaşlarıyla tartışmaya devam ettiği, maktül yaralandıktan sonra arabasına binen sanığın bir elde aracından ateş ettiği, dolayısıyla sanığın haksız tahrik altında kasten öldürmeden sorumlu olması gerektiği” düşüncesiyle itirazın kabulü yönünde karşı OY KULLANMIŞLARDIR.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.05.2014 tarihinde yapılan müzakerede OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir önceki yazımız olan TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİNDE YARARLILIK İLKESİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.