Blog

taşnırrehni (1)Davacılar, trafikte murisleri adına kayıtlı aracı 27.10.1992 tarihli noterde  düzenlenen satış sözleşmesi ile davalıya satıp teslim ettikleri halde, aracın trafikte kaydının davalı üzerine intikal ettirilmemesi nedeniyle,aracın vergi ve cezalarının davacılar adına gelmesinden dolayı, aracın mülkiyetinin davalıya geçtiğinin tespiti için bu davayı açmışlardır. 2918 sayılı kanunun 20/d maddesi uyarınca, trafikte kayıtlı araçların satışı resmi şekilde yapılması halinde geçerli olacaktır. Aracın satışına ilişkin noterde düzenlenen sözleşme geçerli ise de, aracın trafikteki kaydının davalı adına yapılması idari bir işlemi gerektirdiğinden,ayrıca trafik tescil bürolarına başvurulması gerekmektedir. Taraflar arasında noterde yapılan geçerli satış sözleşmesi ile araç,davalıya teslim edilerek sözleşmenin 5.maddesine göre de , alıcının trafikte aracı kendi adına kayıt ve tescil ettirmek hakkına haiz olduğunu bildirildiği halde, davalı aradan geçen süreye rağmen trafik kaydını üzerine almadığı için bu yüzden aracın vergi ve cezalarının davacılar adına gelmeye devam ettiğinden davacılar satış sözleşmesi ile aracın mülkiyeti davalıya geçtiğinin tespitini istemekte hukuki yararları vardır.Öyle olunca davacıların davalarının kabulüne karar verilmesi gerekir. Buna ilişkin karar şu şekildedir:

Taraflar arasındaki “Mülkiyet Tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 10. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.5.2006 gün ve 2006/48-126 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 13. Hukuk Dairesinin 16.11.2006 gün ve 2006/10349-15075 sayılı ilamı ile, …Davacılar murislerinden kalan trafikte kayıtlı aracı davalıya noterde düzenlenen kati satış sözleşmesiyle satıp teslim ettikleri halde davalının trafikte kendi adına tescilini yaptırmadığını bildirerek mülkiyetin davalıya geçtiğinin tespitine karar verilmesini talep etmişlerdir. Davalı davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir. Davacıların, trafikte murisleri adına kayıtlı aracı 27.10.1992 tarihli noterde düzenlenen satış sözleşmesiyle davalıya satıp teslim ettikleri halde, aracın trafikte kaydının davalı üzerine intikal ettirilmemesi nedeniyle, aracın vergi ve cezalarının davacılar adına gelmesinden dolayı, aracın mülkiyetinin davalıya geçtiğinin tespiti için bu davayı açmışlardır. 2918 Sayılı Kanunun 20/d maddesi uyarınca, trafikte kayıtlı araçların satışı resmi şekilde yapılması halinde geçerli olacaktır. Aracın satışına ilişkin noterde düzenlenen sözleşme geçerli ise de, aracın trafikteki kaydının davalı adına yapılması idari bir işlemi gerektirdiğinden, ayrıca trafik tescil bürolarına başvurulması gerekmektedir. Taraflar arasında noterde yapılan geçerli satış sözleşmesiyle araç, davalıya teslim edilerek sözleşmenin 5 inci maddesine göre de, alıcının trafikte aracı kendi adına kayıt ve tescil ettirmek hakkına haiz olduğunu bildirildiği halde, davalı aradan geçen süreye rağmen trafik kaydını üzerine almadığı için bu yüzden aracın vergi ve cezalarının davacılar adına gelmeye devam ettiğinden davacılar satış sözleşmesiyle aracın mülkiyeti davalıya geçtiğinin tespitini istemekte hukuki YARARLARI VARDIR. Öyle olunca davacıların davalarının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR. Bu nedenle direnme KARARI BOZULMALIDIR.

SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, birinci görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 12.12.2007 tarihinde ikinci görüşmede OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.

Karşı Oy Yazısı

Dava, davacılar tarafından resmi şekle uygun sözleşmeyle davalıya satılmış olan aracın mülkiyetinin, bu satışla birlikte davalı alıcıya geçmiş Bulunduğunun tespiti İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. Davacılar vekili, trafikte davacılar adına kayıtlı 3 … 627 plaka sayılı aracın, noterde düzenlenen 27.10.1992 tarihli satış sözleşmesiyle davacılar tarafından davalıya satılıp teslim edildiğini, ancak, vergi dairesinden 2004 yılında gelen ödeme emrinden, araç kaydının hala davacılar üzerinde bulunduğunun öğrenildiğini; bunun üzerine davacıların 8.2.2005 günlü dilekçeyle trafik kaydının silinmesi ve alıcı adına tescili istemiyle İzmir Trafik Tescil Şube Müdürlüğüne müracaatta bulunduklarını, 21.11.2005 tarihli yazı cevabıyla, aracın alıcısı adına tescil edilebilmesi için noter satış senedi ve mülkiyetin alıcıya geçtiğine dair mahkeme kararıyla birlikte başvurulması gerektiğinin davacılara bildirildiğini; kanun gereği satış sözleşmesiyle birlikte mülkiyetin alıcıya geçtiğini, tescil işleminin bildirici nitelikte bulunduğunu ileri sürerek, araç mülkiyetinin davalıya intikal etmiş olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı davaya cevap vermemiş; duruşmada, davayı kabul etmediğini bildirmiştir. Yerel Mahkeme; davacıların dava konusu aracı geçerli sözleşmeyle davalıya satıp teslim ettikleri; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20. maddesine göre, noterin bu satışı 15 gün içerisinde ilgili tescil kuruluşu ve vergi dairesi müdürlüğüne bildirmekle yükümlü bulunduğu; noterin bildirimi üzerine satış sözleşmesinin düzenlendiği tarih itibarıyla vergi mükellefiyeti sona erdirilip, yeni malik adına mükellefiyet tesisinin gerektiği, davacıların usulüne uygun satış Yapmasıyla birlikte satış tarihi itibarıyla mülkiyetin davalıya geçtiği, mülkiyetin geçirilmesi bakımından davacılara düşen bir görevin bulunmadığı, görevin satışı yapan notere, alan kişiye ve noter bildirimi üzere gereğini yapması gereken ilgili müdürlüklere ait bulunduğu, bu durumda, satışın geçerli olduğunun ve mülkiyetin davalıya geçtiğinin tespitine yönelik bir dava açılmasına gerek olmadığı gibi, açılan davada mülkiyetin tespitine ve alıcı adına tesciline yönelik bir hüküm kurulmasına da gerek bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş; hüküm Özel Dairece metni yukarıda bulunan ilamla bozulmuş; Yerel Mahkeme gerekçesini tekrarlayarak ve genişleterek önceki kararında direnmiştir.

Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamlarına göre Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mülkiyeti davalı alıcıya devreden resmi satış sözleşmesine rağmen, davalı alıcının aracı kendi adına tescil ettirmemiş ve kaydın davacılar üzerinde kalmış olması karşısında; Yerel Mahkemenin, eldeki davada, mülkiyetin davalıya geçmiş bulunduğunun tespiti yönünde karar vermesinin gerekli olup, olmadığı noktasında toplanmaktadır. Davaya konu 3 … 627 plaka sayılı Skoda Marka 1964 model kamyonetin, 28.8.1986 tarihinde davacıların miras bırakanı Niyazi adına trafiğe kaydedildiği, miras bırakanın 1983 yılında ölümünden sonra 7.3.1991 tarihinde intikal suretiyle davacılar adına tescil olunduğu ve Bornova 3. Noterliğinde resen düzenleme şeklinde yapılan 27.10.1992 tarihli satış sözleşmesiyle, davacılar tarafından davalıya satılıp, teslim edildiği çelişkisizdir. Dosya kapsamından; 1992 yılında resmi şekle uygun olarak düzenlenen bu satış sözleşmesine ve aracın sözleşmeyle birlikte davalıya teslim edilmiş olmasına rağmen, davalının aracı trafikte kendisi adına tescil ettirmediği, kaydın davacılar üzerinde kaldığı, bu nedenle 2004 yılında aracın vergi borcuyla ilgili olarak davacılara ödeme emri gönderildiği; davacıların, satış sözleşmesine dayanarak ödeme emrine itiraz ettikleri, ancak, ilgili vergi dairesinin, trafik kaydında aracın davacılar üzerinde görünmesinden dolayı vergiden sorumlu bulundukları yönünde cevap verdiği; davacıların bu cevap üzerine, İzmir Valiliği Emniyet Müdürlüğü’ne 8.2.2005 günlü dilekçeyle başvurarak, aracın davalı adına tescilini istedikleri; kendilerine gönderilen 21.11.2005 günlü yazı cevabında, aracın alıcısı adına tescili konusunda gerekli değerlendirmeler yapılmak üzere, satış sözleşmesiyle ve ayrıca mahkeme kararıyla birlikte başvurulması gerektiğinin bildirildiği; davacıların bu yazı içeriğini, taleplerinin zımnen reddi mahiyetinde görerek, zımni ret kararının iptali ve aracın alıcısı adına tescili istemiyle İdare Mahkemesinde dava açtıkları, davanın İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 2005/615 esas sayılı dosyasıyla görülmesine başlandığı anlaşılmaktadır. O davanın aşaması veya akıbeti hakkında, eldeki dava dosyasında herhangi bir bilgi veya beyan mevcut değildir. Bu noktada, konuya ilişkin yasal düzenleme hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar görülmüştür:

18.10.1983 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20. maddesinin (d) fıkrası, aynen “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi esas alınarak, noterlerce yapılır ve bu satış noterlerce tescil belgesine tarih konularak ve tasdik edilmek suretiyle işlenir. Noterlerce yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.

Ayrıca tescil edilmiş araçların satış ve devirleri noterlerce, sicillerine işlenmek üzere en geç müteakip iş günü içinde ilgili tescil kuruluşuna bildirilir.” Hükmünü taşımakta idi. Görüldüğü üzere, maddenin bu metnine göre; araç satışına ilişkin resmi şekle uygun sözleşmeyi düzenleyen noterin, satış sözleşmesini, aracın siciline işlenmek üzere en geç müteakip iş günü içerisinde ilgili tescil kuruluşuna bildirme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Madde metninde 28.3.1985 tarih ve 3176 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikte de noterlerin tescil kuruluşuna bildirim yükümlülüğü aynen korunmuş, sadece, bildirim süresi yedi iş gününe çıkarılmıştır.

Taraflar arasında davaya konu araçla ilgili satış sözleşmesinin düzenlendiği 27.10.1992 tarihinde bu metin yürürlüktedir. Başka bir ifadeyle, satış sözleşmesinin yapıldığı tarihte, sözleşmeyi yapan noterin, satış sözleşmesini en geç yedi iş günü içerisinde ilgili tescil kuruluşuna bildirme konusunda Kanundan kaynaklanan bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. İzmir Emniyet Müdürlüğünün Yerel Mahkemeye gönderdiği 11.4.2006 tarihli yazısında yer alan “…Aracın Bornova 3. Noterinin 27.10.1992 tarih ve 53685 sayılı satış sözleşmesi ile… adresini beyan eden Hüseyin adına satışının yapıldığı, ancak şahsın aracı kendi adına tescil ettirmediği, halen kaydının Süheyla ve ortakları adına tescilli olduğu dosyasının tetkikinden anlaşılmış olup…” şeklindeki ifadeden, satış sözleşmesinin ilgili noterce Trafik Tescil Şube Müdürlüğüne bildirilmiş olduğu, ancak, alıcı davalının aracı kendi üzerine tescil ettirmediği, o nedenle araç kaydının davacılar üzerinde kaldığı açıkça anlaşılmaktadır.

Buraya kadar yapılan açıklamaların ortaya koyduğu sonuç şudur: Taraflar arasında, davacılara ait aracın davalıya satılması konusunda; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20. maddesinin (d) fıkrasının emrettiği resmi şekle uygun olarak, 27.10.1992 tarihli satış sözleşmesi düzenlenmiş ve sözleşme, noter tarafından ilgili tescil kuruluşuna bildirilmiştir. Tescil kuruluşunun (İzmir Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Şube Müdürlüğünün), bu bildirime ve hatta davacıların satıştan uzun bir süre sonra verdiği 8.2.2005 günlü dilekçeye rağmen, aracı davalı alıcı adına tescil etmediği ve bu yönde işlem yapmak için, satış sözleşmesiyle birlikte mahkeme kararının ibrazını şart koştuğu anlaşılmaktadır. Belirtilmelidir ki; yukarıda değinilmiş olan, trafiğe kayıtlı araç satımına ilişkin yasal düzenleme uyarınca, resmi şekle uygun olarak düzenlenen satış sözleşmesiyle birlikte araç mülkiyeti alıcısına geçer; mülkiyetin devriyle ilgili olarak trafik kaydında ilgili idarece yapılacak işlem, inşai (kurucu) değil; izhari (bildirici) niteliktedir.

Dolayısıyla, böylesi bir işlemin yapılmamış olması, mülkiyetin alıcıya geçmediğinin kabulünü gerektirmez. Somut olayda, taraflar arasındaki 27.10.1992 tarihli satış sözleşmesiyle birlikte araç mülkiyeti, o tarih itibariyle davalı alıcıya gelmiştir. Davalı alıcının, aracı kendisi adına tescil ettirmek üzere ilgili tescil kuruluşuna başvurmamış olması, sözleşme tarihi itibariyle Kanun gereği kendiliğinden oluşan bu sonuca etkili değildir.

Hal böyle olunca, somut olayda davacıların yapması gereken, mülkiyetin devrini sağlayan satış sözleşmesini ibraz etmek suretiyle, sözleşme tarihinden itibaren geçerli olmak üzere araç kaydının kendileri üzerinden terkinini ve aracın davalı adına tescilini dava dışı İzmir Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Şube Müdürlüğünden istemek; bu istek reddedildiği takdirde, idari işlem niteliğinde olacağı açık bulunan bu ret işlemine karşı, idari yargıda iptal istemiyle dava açmaktadır.

Nitekim, davacıların eldeki davadan önce, 8.2.2005 günlü dilekçeyle idareye bu yönde bir başvuruda bulundukları; hatta, zımni ret niteliğinde gördükleri işlemin (21.11.2005 günlü yazı cevabının) iptali istemiyle, İzmir 4. İdare Mahkemesinin 2005/615 esasında kayıtlı davayı açtıkları dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacıların idari yargıdaki o davanın sonuçlanmasını beklemeleri gerekirken; satış sözleşmesindeki alıcı tarafı hasım göstermek suretiyle, mülkiyetin davalıya geçmiş bulunduğunun tespiti istemiyle adli yargıda açtıkları eldeki dava dinlenebilir (mesmu) değildir.Yerel Mahkemenin aynı gerekçeye dayalı direnme kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu ve onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.

T.C. YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

ESAS:2007/13-914    KARAR:2007/964   TARİH:12.12.2007

Bir önceki yazımız olan İŞVEREN ALEYHİNE TANIKLIK YAPAN İŞÇİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.