Yargıtay, ‘aldığı hizmetten yeterince yararlanamadığı gerekçesiyle’ sözleşmeyi tek taraflı fesheden bir kişi hakkında emsal olabilecek bir karara imza attı.
Yargıtay, ‘aldığı hizmetten yeterince yararlanamadığı gerekçesiyle’ sözleşmeyi tek taraflı fesheden bir kişi hakkında emsal olabilecek bir karara imza attı. Yerel mahkemenin ‘mağdur’ sayarak tazminat ödenmesine hükmettiği vatandaş, tazminattan mahrum bırakılıp sözleşmedeki hattın bedelini ödemeye mahkûm edildi.
Ankara’da ikamet eden bir vatandaş, bir telekomünikasyon firmayla aylık 76 lira ücret karşılığında 26 Eylül 2009’da 24 ay süreli 3G cihazıyla internet hizmeti sunulmasını kapsayan abonelik sözleşmesini imzaladı. Şubat 2011’den itibaren internet erişiminde sorunlar yaşadığını belirten vatandaş, kendisine taahhüt edilen hizmetin sunulamadığını, bu sebeple işlerinin ve sosyal hayatının etkilendiğini ve manevi zarara uğradığını belirterek firma temsilcileri ile birçok kez görüşme yaptı. Tüketici görüşmelerden sonuç alamayınca Ankara 5. Tüketici Mahkemesi’nde dava açtı.
Firma hakkında ‘Hizmetin ayıplı olmasından kaynaklanan zararın karşılanması ve manevi tazminat’ davası açan vatandaş, davalı firma tarafından fatura tahakkuk edildiği ve almadığı bir hizmet nedeniyle yüklü miktarda ve haksız fatura bedeli ödemek zorunda kaldığını ileri sürdü. Mahkemede savunma yapan tüketici, abonelik sözleşmesinin 12 Nisan 2011’de tarafından iptal edildiğini, sözleşmenin feshedilmesi sebebiyle cezai şart olarak aleyhine icra takibi başlatıldığını ve yurtdışında olduğu için icraya itiraz edemeden kesinleştiğini ifade etti. Ödemek zorunda kaldığı toplam 960 lira bedelin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte kendine iade edilmesini, ayrıca yaşadığı mağduriyetin karşılığı olarak da toplam 3 bin 500 lira manevi tazminat istedi.
Firma avukatları ise davanın haksız ve talebin fahiş olduğunu, tüketicinin kampanya dahilinde taahhütte bulunduğunu, kampanyaya göre 24 aylık internet paketi ile birlikte bin lira bedelli indirim çekinin verildiğini, taraflar arasındaki taahhüde göre 24 aylık süre dolmadan yapılan fesih işlemi nedeniyle bakiye kalan süre için cezai şart uygulandığını savundu. Tüketiciye mobil modem cihazı verildiğini, 3G bağlantısının coğrafi koşullara, şebeke yoğunluğuna göre kapsam alanında veya ulaşılabilirliğinde sorunlar yaşanabileceğine dikkat çeken firma temsilcileri, hattın aktif olduğu dönemlerde internet bağlantısının yapıldığını, tüketici iddialarının doğru olmadığını öne sürdü. Tüketici iddialarının doğru olmadığını savunan davalı firma avukatı, davıcının GSM hattını 12 Nisan 2011 tarihinde iptal ettiğini, cezai şart uygulaması ve icra takibinin de yasaya uygun olduğunu, tazminat talebinin ise bir zenginleşme aracı olamayacağını belirterek, davanın reddini istedi.
HAKSIZ İCRA TAKİBİ SEBEBİYLE ACI ÇEKMİŞTİR
Davacının alamadığı hizmetten dolayı kampanyayı sona erdirmekte haklı olduğuna hükmeden mahkeme, tüketiciyi haklı buldu. Mahkeme kararında şöyle denildi: “Tüketicinin icra takibine konu faturalardan sorumlu tutulmaması gerektiği halde icra takibine uğradığı, yaşadığı olumsuzluklar ve haksız icra takibi nedeniyle duymuş olduğu elem ve çektiği acıların dindirilmesi, kırılan yaşama arzusunun tazelenmesi, yaşama yeniden bağlanması amacıyla manevi tazminat talebi kabul edildi. Manevi tazminatın miktarının tarafların ekonomik ve sosyal durumları ile manevi tazminatın zenginleşme amacı olamayacağı ilkesi dikkate alınarak belirlenmiş olması gerekir. Davanın kabulü ile 960 liranın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ve 3 bin 500 lira manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerekir.”
‘MANEVİ TAZMİNAT İÇİN ACI ÇEKİLMESİ LAZIM’
Davalı firma kararı, temyiz etti. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, ‘manevi tazminat’ın tanımını yaptı. Manevi zararın; bir kişinin kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana gelen eksilmeyi ifade ettiğinin hatırlatıldığı kararda şu ifadeler yer aldı: “Hayat, vücut bütünlüğü, sağlık, özgürlük, isim, resim, şeref, haysiyet, ticari itibar gibi değerler, kişilik değerlerini oluşturur. Bu değerlere saldırı, objektif eksilmeyi ifade eder. Manevi zararın tazmin edilebilmesi için objektif unsur yanında bir de sübjektif unsurun gerçekleşmesi gerekir. Sübjektif unsur ise zarar görenin söz konusu ihlal sonucu kişiliğinde, manevi varlığında objektif olarak meydana gelen bu eksilmeyi yaşaması, duyması, onu hissetmesi, bunun sonunda da acı, elem, ızdırap duymasıdır. Sübjektif unsur yoksa manevi zarar da yoktur. Dava konusu maddi hadisede ayıplı hizmet ifası, davacının hayat, vücut bütünlüğü, sağlık, özgürlük, isim, resim, şeref, haysiyet gibi değerlerinde bir ihlale yol açmamıştır. O halde mahkemece; manevi tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile talebin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı ve yanılgılı gerekçelerle talebinin kabulü, usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”
Yargıtay’ın kararının ardından dosya yeniden yerel mahkemeye gönderildi. Yerel mahkeme Yargıtay’ın kararına uyarak tazminatı iptal edip, 960 liranın da iade edilmemesine hükmedebilir, ya da kararında direnebilir.
Bir önceki yazımız olan 1 Mayıs Taksim Meydanı başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.