Blog

Öncelikle Osman’ın babasının Hüseyin olduğu yönündeki babalığın tespitine dair davanın nüfus kaydının düzeltilmesi davasından tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesi ve Aile Mahkemesinde görülmek üzere görevsizlik kararı verilmesi, bundan sonra davacıların babası Osman’ın gerçeğe aykırı beyana dayalı olarak oluşturulan Şaban ve Fadime’nin nüfus hanesindeki kaydının iptali ile biyolojik annesi M.. nüfusuna kaydı talebi yönünden gerçeğe aykırı oluşturulan nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davasında mahkemece hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmaksızın doğru sicil oluşturmak zorunluluğu bulunduğundan, taraflar ve tanık beyanları ile yetinilmeyip, iddialar ile ilgili olarak DNA testi yaptırılıp alınacak rapor ile toplanacak deliller birlikte değerlendirilip nüfus kayıtlarının kapalı olduğu hususu da gözönünde bulundurularak bir karar verilmesi gerekirken ve dava sonucu itibariyle miras hukukunu yakından ilgilendirdiğinden; anne olduğu iddia edilen Mevlüde’nin bütün mirasçılarının davalı sıfatı ile davaya katılmaları gerekirken, mahkemece re’sen gözetilmesi gereken bu durum nazara alınmadan ve taraf teşkili de sağlanmadan davanın esası hakkında eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı Osman Ocak tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı dava dilekçesinde, davalı kardeşi O…’ın annesinin müşterek kardeşleri Mevlüde, babasının H..olduğu halde, nüfusa Şaban ve Fadime çocuğu olarak yapılan kaydın doğruyu yansıtmadığını ileri sürerek, davalı O..’ın annesinin Mevlüde, gerçek babasının da H..olduğunun tespit edilerek nüfus kayıtlarının düzeltilmesini istemiş; mahkemece, dava nüfus kayıt düzeltme davası olarak nitelendirilerek davanın kabulüne KARAR VERİLMİŞTİR.

04.06.1958 ve 15/6 Sayılı YARGITAY İçtihadı Birleştirme kararı gereğince, maddi olayları açıklamak taraflara ve ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak Kanun hükümlerini tesbit etmek ve uygulamak görevi HAKİME AİTTİR.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; davanın soybağının reddi- babalık veya nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davası OLUP OLMADIĞIDIR. Bilindiği üzere, soybağı birbirinin soyundan gelen kişiler arasındaki ilişkiyi ifade ettiğinden bu kavram içerisinde kan bağının yanında hukuki münasebetin de bulunması, diğer bir ifadeyle kan bağının hukuk düzeninin aradığı koşullar içerisinde OLUŞMASI ZORUNLUDUR. Türk Medeni Kanunu’nun 282 nci maddesi uyarınca, çocuk ile ana arasında soybağı doğumla, babayla arasında soybağı ise ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur. Soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur, ayrıca, kısaca af kanunları olarak nitelendirilen bir evlenme aktine dayanmayan birleşmelerden doğan çocukların neseplerinin düzeltilmesine ilişkin kanunlara göre de soybağı düzeltilebilir (HGK 30.01.2008 gün 2008/2-36-47 sayılı kararı).

Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kendiliğinden kurulur ve tesisi için herhangi bir hükme gerek bulunmadığından, çocuğun annesiyle soybağı ilişkisinin kurulması değil, çocuğu doğuran kadının kim olduğunun tespiti dava konusu edilebilir. Öte yandan Türk Medeni Kanunu’nun 36/1 inci maddesine göre; kişisel durum, bu amaçla tutulan resmi sicille belirlenir. Aynı Kanunun 39. ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35/1 inci maddeleri uyarınca, kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiç bir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz, ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.

Kayıt düzeltilmesi, aile kütüğüne işlenmiş kaydın bir kısmının düzeltilmesi VEYA DEĞİŞTİRİLMESİDİR. Nüfus kütüklerindeki doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi için mahkemeden karar ALINMASI ZORUNLUDUR. İşte bu noktada, nüfus kütüğünde yer alan doğru olmayan kayıtlar, ilgilileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından açılacak olan kayıt düzeltme davasıyla gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada nüfus kaydının düzeltilmesi davası olarak adlandırılmakta olup zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıta başvurulabilir (YHGK, 11.02.1998, 2-87/77 sayılı kararı). Soybağının reddi davasıyla kayıt düzeltme davası, sonuçları (hane dışına çıkarmak) bakımından benzerlik göstermekte ise de, içerik ve yargılama kuralları açısından kendi özel HÜKÜMLERİNE BAĞLIDIR. Soybağının reddinde, kişisel duruma ilişkin nüfus kaydında yer alan bilgi doğru olarak meydana gelmiş ve kütüğe TESCİL EDİLMİŞTİR. Ancak bu doğru daha sonra soybağının reddi davasıyla teknik anlamda bir YANLIŞLIĞA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR. Nüfus kaydının düzeltilmesi davasında ise, nüfus kaydının gerçek durumu yansıtmadığı, baştan yanlış olarak kütüğe geçirilmesi söz konusudur (HGK 30.01.2008 gün 2008/2-36-47 sayılı kararı).

Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre davalı Osman Ocak babası Şaban 24.03.1980 doğumlu olarak Şaban ile eşi Fadime’nin çocukları olarak nüfusa TESCİL EDİLMİŞTİR.

Somut olayda dava, davacının kardeşi O…k’ın anneannesi Fadime ve dedesi Osman çocuğu olarak gerçeğe aykırı beyana dayalı oluşturulan nüfus kaydının iptaliyle gerçek annesinin M.. gerçek babasının da davalı H…olduğunun tespiti ve buna uygun olarak nüfus kaydının düzeltilmesi İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. Yukarıda gösterilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında davalı Osman’ın gerçeğe aykırı beyana dayalı oluşturulan Fadime ve Şaban hanesindeki nüfus kaydının iptaliyle gerçek annesi Mevlüde’nin nüfus kaydına tesciline ilişkin talep nüfus kayıt düzeltme davası olup asliye hukuk mahkemesi görev ALANINDA KALMAKTADIR. İkinci talep olan Hüseyin Yıldırım’ın Osman’ın gerçek babası olduğunun tespiti talebi ise biyolojik anne Mevlüdeyle Hüseyin’in evlilik ilişkisi olmadığından Türk Medeni Kanunu’nun 301 inci Maddesi kapsamında babalığın hükmen TESPİTİ NİTELİĞİNDEDİR.

Soybağına ilişkin hükümler 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 282 nci maddesi ve devamında düzenlenmiş olup Aile Mahkemelerinin GÖREVİ KAPSAMINDADIR. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36 ncı maddesinde düzenlenen nüfus kaydının düzeltilmesi davalarına ise Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılır.
Asliye Hukuk Mahkemesi genel nitelikli mahkeme olup, aksine bir düzenleme bulunmadıkça dava konusunun miktar ve değerine bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalara bakmakla görevli; aile mahkemesi ise özel kanununda kendisine verilen davalara bakmakla görevli özel nitelikli BİR MAHKEMEDİR.

Davada, O..’ın babası hanesine tescili istemi Türk Medeni Kanununun 301 ve devamı maddelerinde düzenlenen babalığın tespiti istemine ilişkin olup, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4 üncü maddesinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (TMK.118-395) kaynaklanan bütün davalarda aile mahkemesinin görevli olduğu hükme bağlandığından, davanın bu yönüyle aile mahkemesinde görülüp karara BAĞLANMASI GEREKMEKTEDİR.

Bu durumda; öncelikle Osman’ın babasının Hüseyin olduğu yönündeki babalığın tespitine dair davanın nüfus kaydının düzeltilmesi davasından tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesi ve Aile Mahkemesinde görülmek üzere görevsizlik kararı verilmesi, bundan sonra davacıların babası Osman’ın gerçeğe aykırı beyana dayalı olarak oluşturulan Şaban ve Fadime’nin nüfus hanesindeki kaydının iptaliyle biyolojik annesi M.. nüfusuna kaydı talebi yönünden gerçeğe aykırı oluşturulan nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davasında mahkemece hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmaksızın doğru sicil oluşturmak zorunluluğu bulunduğundan, taraflar ve tanık beyanlarıyla yetinilmeyip, iddialarla ilgili olarak DNA testi yaptırılıp alınacak raporla toplanacak deliller birlikte değerlendirilip nüfus kayıtlarının kapalı olduğu hususu da gözönünde bulundurularak bir karar verilmesi gerekirken ve dava sonucu itibariyle miras hukukunu yakından ilgilendirdiğinden; anne olduğu iddia edilen Mevlüde’nin bütün mirasçılarının davalı sıfatıyla davaya katılmaları gerekirken, mahkemece re’sen gözetilmesi gereken bu durum nazara alınmadan ve taraf teşkili de sağlanmadan davanın esası hakkında eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi DOĞRU GÖRÜLMEMİŞTİR.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3 üncü maddesi ve 1086 sayılı HUMK’nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince YARGITAY Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 22.05.2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

 

Bir önceki yazımız olan REKABET YASAĞININ İHLALİNDEN KAYNAKLANAN CEZAİ ŞART başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.