Dava, 5737 sayılı Yasanın 17. maddesine dayalı olarak açılan gaiplik ve tapu iptal-tescil isteklerine ilişkindir. Dava konusu taşınmazın Osman oğlu Hasan’a ölünceye kadar bakmak şartıyla Fatımetüzzehra adına kayıtlı olduğu, dayanak 13 Temmuz 314 tarihli tapu kaydında Zehra ve Süleyman kızı Münevver Hatice’ye ilişkin bilgilerin yer aldığı, davacı Vakıflar İdaresi’nin Osman oğlu Hasan hakkında da gaiplik kararı verilmesini ve taşınmazdaki haciz şerhinin terkinini talep ettiği anlaşılmakla, kayıt malikinin mirasçı bırakmadan ölüp ölmediği gaip olup olmadığının açıklığa kavuşturulması açısından tapu tedavül belgelerinden yararlanılarak araştırma yapılması, Osman oğlu Hasan’ın 5737 sayılı Yasanın 17. maddesi uyarınca taşınmaz mutasarrıflığının ve gaip olup olmadığının tespiti, kimin lehine konulduğu belirtilmeyen 28.12.1948 tarihli haciz şerhinin tarihi nazara alındığının da kaldırılması gerektiği gözetilmeksizin karar verilmiş olması doğru değildir.
Taraflar arasında görülen gaiplik, tapu iptali ve tescil davası sonunda, YEREL MAHKEMECE davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Zeynep Damla Köstü ‘nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ;
KARAR
Dava, 5737 sayılı Yasanın 17 nci maddesine dayalı olarak açılan gaiplik ve tapu iptal-tescil İSTEKLERİNE İLİŞKİNDİR.
Davacı, İvaz Fakih Vakfı’ndan icareli, ev vasıflı 3184 ada 4 parsel sayılı taşınmazın Abdullah kızı Fatımetüzzehra adına Osman oğlu Hasan’a ölünceye kadar bakmak şartıyla temlik edildiğini, taşınmaz mutasarrıfının ölü veya sağ olduğuna, ölü ise varislerinin kimlerden ibaret ve nerede olduklarına dair bir bilgi ve belgede bulunamadığından Osman oğlu Hasan ve Abdullah kızı Fatımatüzzehra’nın gaip olduğunu, 5737 sayılı Yasanın 17 nci maddesi uyarınca vakıf adına tescili gerektiğini ileri sürerek, Osman oğlu Hasan ve Abdullah kızı Fatımatüzzehra’nın gaipliğine ve taşınmaz üzerindeki haciz şerhinin ve mevcut tapu kaydının iptaliyle İvaz Fakih Vakfı adına tesciline karar verilmesi istemiyle hasımsız olarak eldeki davayı açmış, yargılama sırasında Hazine davaya DAHİL EDİLMİŞTİR.
Mahkemece, 5737 sayılı Yasanın 17 nci maddesi uyarınca aranan tescil koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, Abdullah kızı Fatmatüzzehra’nın gaipliğine ve davaya konu taşınmazın vakfı adına tesciline, taşınmaz üzerindeki haciz şerhinin kaldırılmasına ilişkin talep yönünden ise yasada taşınmaz üzerindeki takyidatların kaldırılmasına ilişkin bir hüküm bulunmadığı ve lehine haciz konulanın davalı sıfatıyla davada yer almaması nedeniyle istemin reddine KARAR VERİLMİŞTİR.
Hemen belirtmek gerekir ki; tapu iptal ve tescil davalarının kayıt maliklerine yöneltilmesinin zorunlu olduğu, kayıt malikinin kim olduğu belirlenemiyor ise, kayyım atanması ve kayyımın görev ve sorumluluklarıyla ilgili 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun hükümleri dikkate alındığında, ilgililerin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla davanın kayyıma yöneltilmesinde zorunluluk BULUNDUĞU AÇIKTIR.
Eldeki davanın hasımsız olarak açıldığı, anılan yasal düzenlemeler gözardı edilerek kayıt maliklerinin kayyımla temsili sağlanmaksızın işin esası hakkında karar verilmesi DOĞRU DEĞİLDİR.
Bilindiği gibi; kayyımın kayıt maliki yerine geçip onu temsil etme yetkisine haiz olduğu, onun aleyhine açılan davanın da görülebilir OLDUĞU KUŞKUSUZDUR. 3561 Sayılı Yasanın 2 nci maddesinin 1 inci fıkrası uyarınca “Bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi veya ortada bulunmayan ve miras açıldığında sağ olup olmadığı ispatlanamayan mirasçının payının resmen yönetilmesi amacıyla kayyım atanmasının gerektiği hallerde, vesayet makamı; bu kimselerin malları üzerinde Hazinenin hak ve menfaati bulunup bulunmadığını, mahallin en büyük mal memurluğundan araştırır. Hazinenin hak ve menfaatinin söz konusu olduğunun anlaşılması halinde, mahallin en büyük mal memurunu yönetim kayyımı tayin eder.” şeklindedir.
Hal böyle olunca, davadaki iddia ve isteğe göre kayıt malikine kayyım atanıp atanmadığının araştırılması, çekişme konusu taşınmaz malikinin kayyımla temsil edilmediğinin tespiti halinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124 üncü maddesi de dikkate alınarak; davacıya 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca mahallin en büyük mal memurunun kayyım atanması için vesayet makamından talepte bulunmak üzere süre verilmesi, vesayet makamınca verilecek karar uyarınca atanan kayyım davaya dahil edilerek yargılamaya devam edilmesi ve işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirmeyle davanın görülebilirlik koşulu olan taraf teşkilinin sağlanmadan, yazılı olduğu üzere hüküm KURULMASI İSABETSİZDİR.
Kabule göre de; dava konusu taşınmazın Osman oğlu Hasan’a ölünceye kadar bakmak şartıyla Fatımetüzzehra adına kayıtlı olduğu, dayanak 13 Temmuz 314 tarihli tapu kaydında Zehra ve Süleyman kızı Münevver Hatice’ye ilişkin bilgilerin yer aldığı, davacı Vakıflar İdaresi’nin Osman oğlu Hasan hakkında da gaiplik kararı verilmesini ve taşınmazdaki haciz şerhinin terkinini talep ettiği anlaşılmakla, kayıt malikinin mirasçı bırakmadan ölüp ölmediği gaip olup olmadığının açıklığa kavuşturulması açısından tapu tedavül belgelerinden yararlanılarak araştırma yapılması, Osman oğlu Hasan’ın 5737 sayılı Yasanın 17 nci maddesi uyarınca taşınmaz mutasarrıflığının ve gaip olup olmadığının tespiti, kimin lehine konulduğu belirtilmeyen 28.12.1948 tarihli haciz şerhinin tarihi nazara alındığının da kaldırılması gerektiği gözetilmeksizin karar verilmiş olması da DOĞRU DEĞİLDİR.
Davacı vekilinin temyiz itirazı açıklanan NEDENLERLE YERİNDEDİR. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.05.2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.
Bir önceki yazımız olan SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN HAKARET SUÇU başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.