Blog

 

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 10. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 29.12.2011 gün ve 2011/1119 E-2011/1712 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 19. Hukuk Dairesi’nin 06.06.2012 gün ve 2012/2037 E-2012/9626 K sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili; taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında beş adet fatura içerğindeki akaryakıtın müvekkilince davalıya satılarak teslim edilmiş ise de bedelinin ödenmediğini, aleyhine girişilen takibe itiraz edildiği gün davalı yanca takibe konu 39.911.56 TL ödenmiş ise de ödeme tarihi itibarıyla icra masrafları, ödeme tarihine kadar işlemiş faiz tutarı ve vekalet ücretinden kaynaklanan 6.338,05 TL’nin ödenmeyerek takibe itiraz edldiğini bildirmek suretiyle itirazın iptali, takibin devamı ve %40 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir

Davalı vekili; davacı yanın borcun vadesi gelmeden müvekkilinin aleyhine takip başlattığını ve müvekkilince takibe itirazın yapıldığı aynı gün takibe konu asıl alacak tutarının ödendiğini, başkaca alacağı kalmadığını bildirmek, davanın REDDİNİ İSTEMİŞTİR. Mahkemece; takibe konu edilen 39.911,56 TL tutarındaki borcun davalı yanca ödemiş olup davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

Davacı vekili; 39.911,56 TL asıl alacağın takip tarihinden itibaren icra giderleri, vekalet ücreti ve asıl alacağa değişen oranlardaki avans faiziyle birlikte BK 84 üncü maddesine göre tahsili istemiyle davalı borçlu aleyhine icra TAKİBİNE GİRİŞMİŞTİR.

Davalı borçlu süresinde takibe itiraz etmekle birlikte takip de talep edilen 39.911,56 TL’yi aynı gün ödemiş ancak borcun fer’ileri yanında herhangi bir ödeme yapmadığından davacı yanca takipten itibaren işleyecek faiz, icra giderleri ve icra vekalet ücretine yönelik olmak üzere iş bu itirazın iptali DAVASI AÇILMIŞTIR.

İtirazın iptali davasının amacı itiraz üzerine durmuş bulunan icra takibinin DEVAMINI SAĞLAMAKTIR. Borçlu tarafından takipte talep edilen asıl alacak tutarı ödenmiş olmakla birlikte fer’ileri ödenmediğinden ve fer’iler yönünden takibe devam edilebilmesi için mahkemece bu konuda bir karar verilmesi gerektiğinden davacının istemi doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm tesisinde İSABET GÖRÜLMEMİŞTİR…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dava, tacirler arası satım akdinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali İSTEMİNE İLİŞKİNDİR.

Mahkemece, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen NEDENLERLE BOZULMUŞTUR.

YEREL MAHKEMECE, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı VEKİLİ GETİRMİŞTİR.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı(borçlunun), takipten sonra ve davadan önce asıl borcu ödemiş olası nedeniyle davacı(alacaklının) eldeki itirazın iptali davasını açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır

Bu noktada öncelikle, davada menfaat (hukuki yarar) kavramı üzerinde durulmalıdır:

Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; Aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, Önsöz VII).

Öte yandan, bu yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması da gerekir (Hanağası, a.g.e., s.135).

Uygulamada, dava açarken menfaatin (hukuki yararın) bulunması gerekmesini dava şartı olarak KABUL ETMİŞTİR. Bu şart, dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan olumlu dava şartları ARASINDA SAYILMAKTADIR. Bu nedenle, menfaate; davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı da denilmektedir (Hanağası, a.g.e., s.19-21).

Aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 05.06.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 05.02.1997 gün ve 1997/18-797 E.-53 K.; 11.03.1998 gün ve 1998/8-176 E.-217 K.; 20.10.1999 gün ve 1999/14-840 E.-859 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K.; 29.05.2002 gün ve 2002/2-401 E.-451 K.; 17.03.2010 gün ve 2010/3-119 E.- 159 K.; 31.03.2010 gün ve 2010/11-143 E.-196 K.; 10.10.2012 gün ve 2012/19-477 E sayılı kararlarında DA BENİMSENMİŞTİR. Bir davada, menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı her türlü DURAKSAMADAN UZAKTIR.

Bu ilkeden hareketle, bir davada hukuki menfaatin bulunup bulunmadığı konusu mahkemece; tarafların dava dosyasına sunduğu deliller, olay veya olgular çerçevesinde (kural olarak davanın açıldığı tarihe göre), kendiliğinden ve yargılamanın her AŞAMASINDA GÖZETİLMELİDİR. Bu sayede, haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence de SAĞLANMIŞ OLMAKTADIR.

Bu aşamada, bir eda davası niteliğinde olan itirazın iptali davalarına “hukuki yarar” kavramının yansıması DA İRDELENMELİDİR.

İtirazın iptali davası, takip talebine itiraz edilen alacaklının, itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir sene içerisinde borçluya karşı açtığı bir EDA DAVASIDIR.

Eda davasıyla yalnız maddi hukuka ilişkin bir talep hakkının yerine getirilmesi istenir ve bu çeşit davalara, maddi hukuk anlamında bir talep hakkı esas teşkil eder. Bu çerçevede, eda davalarında davacının talep sonucu, davalının bir şeyi yapmaya ya da bir şeyi vermeye veya bir şeyi yapmamaya mahkum edilmesidir (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, C.I-II, İstanbul 1997, s.274 vd.; Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.262 vd.).

Her davada olduğu gibi, itirazın iptali davasında da davacının (alacaklının) bu davayı açmada hukuki YARARI BULUNMALIDIR. Bu bir dava şartıdır ve dava açıldığı anda VAR OLMALIDIR.

Açıklanan bu maddi hukuk kuralları gözetilerek somut olay değerlendirildiğinde:

Davacı/alacaklı vekili tarafından, davalı/borçlu aleyhine İzmir 23. İcra Müdürlüğü’nün 2011/10206 Esas sayılı dosyası ile 39.911,56 TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlatılarak, takip tarihinden itibaren icra giderleri, vekalet ücreti ve asıl alacağa uygulanacak avans faiziyle birlikte alacağın TAHSİLİ İSTENMİŞTİR. Takip dayanağı olarak da beş adet FATURA GÖSTERİLMİŞTİR. Ödeme emrinin 26.08.2011 tarihinde tebliği üzerine, davalı/borçlu tarafından 02.09.2011 tarihli dilekçeyle takibe itiraz edilmiş ve aynı gün İcra Müdürlüğünce takibin durdurulmasına KARAR VERİLMİŞTİR.

İtiraz sonucu takibin durmasından sonra aynı gün içinde (02.09.2011) davacıya 39.911,56 TL tutarında ödemenin icra dosyası dışında “haricen” yapıldığı konusunda UYUŞMAZLIK BULUNMAMAKTADIR. Bu durumda, davaya konu icra takibine davalı/borçlu tarafından itiraz edilerek icra takibinin durması sağlanmış olduğundan ve mahkemece itirazın iptali yönünde bir karar verilmediği sürece icra müdürlüğünce bu dosya üzerinde alacaklı istemi yönünden bir işlem yapılamayacağından, icra takip tarihinden itibaren işleyecek faiz ve icra giderleri hakkında sonuç doğuracak şekilde itiraz konusunda yerel mahkemenin bir karar VERMESİ GEREKLİDİR. Bu nedenle de alacaklının, itirazın iptali davası açmakta hukuki yararının bulunduğunun KABULÜ GEREKİR.

Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR.

Bu nedenle direnme KARARI BOZULMALIDIR.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 s. Kanunun 30. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440/III-2 nci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 31.05.2013 tarihinde yapılan görüşmede OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

Kaynak:Corpus
UYARI: Firmamızca basılı ortamdan elektronik ortama aktarılan içtihat metni, tarafımızdan içeriği etkilenmeyecek şekilde değiştirilmiş ve değişikliği yapan algoritma TESCİL ettirilmiştir. Tescil edilmiş içtihat metninin Corpus sözleşmesinde belirtilen amaçlar dışında herhangi bir ortamda (elektronik veya yazılı) bulundurulması/kullanılması durumunda firmamız tüm kanuni haklarını KULLANACAKTIR.

Bir önceki yazımız olan İDARENİN TAZMİN SORUMLULUĞU başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.