Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 07.10.2015 tarihli 2015/12122 Esas ve 2015/11432 Karar sayılı ilamında özetle; vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olduğu, öte yandan üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise ya da kötü niyeli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin vekil ile üçüncü kişi arasında düzenlenen sözleşme ile bağlı sayılmamasının TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralının tabii bir sonucu olarak kabul edilmesi gerektiği, bahse konu kanun hükmünün emredici mahiyet taşıması nedeniyle de hakim tarafından re ‘sen nazara alınmasının zorunlu olduğu gözetilmelidir.
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptaliyle tescil İSTEMİNE İLİŞKİNDİR.
Davacı, dedesi olan kök mirasbırakan Mustafa’nın maliki olduğu 158 ve 159 parsel sayılı taşınmazlardan ölümü ile kök muristen önce ölen oğlu (kendisinin babası) olan mirasbırakan Mehmet’dan intikal eden payın Mehmet’in oğlu (kendisinin kardeşi) olan davalı Sabri’ye satışı amacıyla Sabri’nin eşi olan diğer davalı Nihal’a vekaletname verdiğini, bilahare kök murisin eşi (babaannesi) olan muris Hava’ya intikal eden paydan da Hava’nın ölümüyle kendisine pay intikal ettiğini, ancak vekilin anılan vekaletnameyi kullanarak muris Mehmet’den kendisine intikal eden pay dışında muris Hava’dan kendisine intikal eden payın da satış suretiyle davalı Sabri’ye temlik edildiğini ileri sürerek babaannesi muris Hava’dan intikal eden paya hasren tapu iptal ve tescil İSTEĞİNDE BULUNMUŞTUR.
Davalı Sabri, davacının çekişmeli taşınmazlardaki miras paylarının tamamını parasını ödemek suretiyle satın aldığı gibi dava konusu taşınmazlara karşılık 12 adet (249, 256, 257, 341, 347, 434, 435, 531, 606, 607, 608 ve 609 parsel sayılı) taşınmazın davacıya bırakıldığını, bilahare zamanaşımı itirazında bulunarak taraflar arasında düzenlenen 28.03.1978 tarihli harici satış senedi ile 750.000 Lira ödeme yapmak suretiyle davacının çekişmeli taşınmazlardaki paylarını satın aldığını belirtip davanın REDDİNİ SAVUNMUŞTUR.
Davalı Nihal, CEVAP VERMEMİŞTİR.
Mahkemece, vekalete dayanılarak yapılan satışta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının ve davalı Sabri’nin dedesi olan kök mirasbırakan Mustafa’nın 07.10.1954 tarihinde ölümüyle maliki olduğu 158 ve 159 parsel sayılı taşınmazlardan kök muristen önce 04.04.1951 tarihinde ölen oğlu (davacının ve davalı Sabri’nin babası) olan mirasbırakan Mehmet’den davacıya 3/72, kök muris Mustafa’nın eşi (davacının ve davalı Sabri’nin babaannesi) olan Hava’ya da 18/72 pay intikal ettiği, davacının kardeşi olan davalı Sabri’nin eşi (yengesi) olan diğer davalı Nihal’a “Murisim babam Mehmet’in vukuu vefatıyla mevcut veraset ilamı gereğince diğer vereseler meyanında banada ırsen ve teselsülen isabet ve intikali lazım gelen ve Adana ili ve ona bağlı bilcümle kaza nahiyesi ve köyleri hudutları dahilindeki bilcümle gayrımenkullerdeki miras hak ve hisselerimin tamamını veya bir kısmını……. yine gerek intikalden evvel veya gerekse intikalden sonra miras hak ve hisselerimi dilediğine dilediği bedel ve şartlar dairesinde ” satış yetkisini de içerir 26.10.1973 tarihli vekaletname verdiği, bilahare Hava’nın da 15.12.1984 tarihinde ölümüyle davacıya 1/72 pay intikal ettiği, vekilin anılan vekaletnameyi kullanarak Mehmet’den davacıya intikal eden 3/72 pay ile birlikte Hava’dan davacıya intikal eden 1/72 payın da 14.07.2009 tarihli satış suretiyle davalı Sabri’ye temlik edildiği, davacı ve davalı Sabri arasında düzenlenen 28.03.1978 tarihli harici satış senedinde “Mustafa tarlalarından oğlu Mehmet’e isabet eden kısmı ve Mehmet adıma isabet eden tarladaki bilumum hisselerimi aynı köyde oturan Sabri’ye 750.000 Lira karşılığında sattım ve paramı aldım.” şeklinde beyanların BULUNDUĞU ANLAŞILMAKTADIR.
Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada vekalet aktinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı AÇIKÇA ANLAŞILMAKTADIR.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506 ncı maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekalet borcunu bizzat ifa ETMEKLE YÜKÜMLÜDÜR. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle YÜRÜTMEKLE YÜKÜMLÜDÜR.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne YER VERİLMİŞTİR. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma YÜKÜMLÜLÜĞÜ ALTINDADIR. Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü DAİMA MEVCUTTUR. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararıyla bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha DA AĞIRLAŞTIRILMIŞTIR.
Öte yandan, vekil sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3 üncü maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşmeyle bağlı sayılmaması, TMK.nun 2 nci maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak KABUL EDİLMELİDİR. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde TUTULMASI ZORUNLUDUR. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima MAHKUM EDİLMİŞTİR. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve KARARLILIK KAZANMIŞTIR.
Somut olaya gelince, hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme OLANAĞI YOKTUR.
Şöyle ki, davacıyla davalı Sabri tanık deliline dayandıkları halde, tarafların TANIKLARI DİNLENMEMİŞTİR.
Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen ilke ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların dayandıkları tüm delillerin eksiksiz toplanması, bu kapsamda davacıyla davalı Sabri’nin tanıklarının olaya ilişkin olarak ayrıntılı beyanlarının alınması, toplanacak delillerin toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek, varılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik incelemeyle yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması DOĞRU DEĞİLDİR.
Davacı vekilinin bu yönlere değinen temyiz İTİRAZLARI YERİNDEDİR. Kabulüyle yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.10.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.
Bir önceki yazımız olan FAZLA ÇALIŞMA ÜCRETİ VE TESPİTİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.