Blog

imagesYargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 07.10.2015 tarihli 2015/7335 Esas ve 2015/15293 Karar sayılı ilamında; taraflar arasında daha önce görülen ve mahkemece kesin hüküm niteliğinde kabul edilen dosyada, velayeti anneye verilen müşterek çocuk adına iştirak nafakasına hükmedilmesinin talep edildiği, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilerek iştirak nafakası bağlandığı anlaşılmaktadır. Temyize konu iş bu davada ise davacı baba tarafından iştirak nafakasının azaltılmasının istendiği görülmektedir. Önceki davanın iştirak nafakası, sonraki davanın ise iştirak nafakasının azaltılması davası olduğu belirlenmekle dava konusu ve dava sebebi aynı olmadığından her iki dava arasında kesin hükmün varlığından söz edilemez.

Davacı dilekçesinde; İstanbul Anadolu 8. Aile Mahkemesinin 2012/479 Esas- 2013/497 Karar sayılı ilamıyla müşterek çocuk Ata Meriç adına hükmedilen 1.000,00 TL iştirak nafakasının; gelir düzeyine yakın ve yüksek olması, yeterli araştırma yapılmadan hüküm verilmesi nedeniyle, hükmedilen iştirak nafakasının gelir düzeyine uygun oranda azaltılmasına karar verilmesini TALEP ETMİŞTİR.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; iştirak nafakasına konu İstanbul Anadolu 8. Aile Mahkemesinin 2012/479 Esas- 2013/497 Karar sayılı ilamının YARGITAY incelemesinden geçerek onandığını, davacı tarafın iddia ettiği hususların incelendiğini, bu nedenle yargılama konusu yapmakta menfaatinin bulunmadığını, olağanüstü durum değişikliğine ilişkin iddiasının bulunmadığını savunarak, kesin hüküm, hukuki menfaatinin olmaması ve davanın haksız olması nedeniyle REDDİNİ İSTEMİŞTİR.

Mahkemece; İstanbul Anadolu 8. Aile Mahkemesinin 2012/479 Esas- 2013/497 Karar sayılı ilamıyla iştirak nafakasına hükmedildiği, kararın davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine onanarak kesinleştiği, bir hükmün hangi delillere göre verilirse verilsin tarafları, konusu ve dava sebebi aynı olan ikinci davada kesin hüküm teşkil edeceği ve kesin hüküm bulunması gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’nun 28/03/2012 tarih ve 2011/2-890 Esas- 2012/239 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; Dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hükümle çözümlenmemiş olması DAVA ŞARTIDIR.(HMK madde 114/1-i) Bu şart, olumsuz dava şartı olarak adlandırılır.

Dava konusu uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.

Kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır.

Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361).

Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nun 303/1 MADDESİNDE AÇIKLANMIŞTIR. Birinci davayla ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.

Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin AYNI OLMASIDIR.

Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani davayla elde edilmek İSTENİLEN SONUÇTUR. Önceki davayla yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrasıyla yeni davada ileri sürülen talep sonucunu KARŞILAŞTIRMASI GEREKİR. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı DEĞİL DEMEKTİR.

Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin AYNI OLMASIDIR. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını DAYANDIRDIĞI VAKIALARDIR. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.

Taraflar arasında daha önce görülen ve mahkemece kesin hüküm niteliğinde kabul edilen İstanbul Anadolu 8. Aile Mahkemesinin 2012/479 Esas- 2013/497 Karar sayılı dosyasında, velayeti anneye verilen müşterek çocuk adına iştirak nafakasına hükmedilmesinin talep edildiği, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilerek iştirak nafakası BAĞLANDIĞI ANLAŞILMAKTADIR. Temyize konu işbu davada ise davacı baba tarafından iştirak nafakasının azaltılmasının İSTENDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR. Açıklandığı üzere önceki davanın iştirak nafakası, sonraki davanın ise iştirak nafakasının azaltılması davası olduğu belirlenmekle dava konusu ve dava sebebi aynı olmadığından her iki dava arasında kesin hükmün varlığından söz edilemez.

O halde mahkemece, iştirak nafakasının azaltılmasıyla ilgili davanın esası hakkında inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesi DOĞRU GÖRÜLMEMİŞTİR.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 07.10.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

 

Bir önceki yazımız olan ÖZENLE KULLANMA VE ALDIĞI HALİ İLE KİRALAYANA TESLİM ETME YÜKÜMLÜLÜĞÜ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.