Blog

222A0537Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.03.2015 tarihli kararında; sebepsiz zenginleşme davasında kararın esastan mı yoksa dava şartı yokluğundan usulden mi reddine hükmedildiği sonucuna varılarak davalı avukat için hükmedilecek vekalet ücretin maktu mu yoksa nispi mi olacağı konusunda yerel mahkemenin vermiş olduğu kararın usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmasına karar vermiştir. YHGK 2014/19-1158 E., 2015/1026 K.)

 

 

“Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.12.2010 gün ve 2010/180 E.-2010/755 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 19. Hukuk Dairesinin 25.01.2012 gün ve 2011/6645 E.-2012/756 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili, 02.06.2007 tarihli sözleşme uyarınca 31.12.2022 tarihine kadar müvekkili lehine tesis edilen intifa hakkı bedeli ödendiğini ve kalıcı yatırımlar yapıldığını, ancak Rekabet Kurumu kararı uyarınca intifa hakkının en çok 5 yıllık süreyle sınırlandırılması nedeniyle 04.08.2012 tarihinde sona ereceğini, 04.08.2012 ile 31.12.2022 tarihleri arasındaki dönem için ödenen bedelin iadesi gerektiğini belirterek 920.938 TL.’nin tahsiline karar verilmesini TALEP ETMİŞTİR.

Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, davanın esastan reddi GEREKTİĞİNİ SAVUNMUŞTUR.

Mahkemece, dava konusu sözleşme ve intifa hakkının 2012 yılına kadar devam edeceği konusunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı, bu durumda 2012 yılından sonra meydana gelme ihtimali bulunan sebepsiz zenginleşmeye istinaden dava açılamayacağı belirtilerek zamansız açılan davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraflar vekillerince TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar VERMEK GEREKMİŞTİR.

2-Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın niteliğine ve gerekçesine göre davalı yararına nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR.

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte gösterilen sebeple davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı yararına bozulmasına…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.

TEMYİZ EDENLER : Taraf vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dava, sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı maddi tazminat İSTEMİNE İLİŞKİNDİR.

YEREL MAHKEMECE, zamansız açılan davanın reddine ve davalı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesine dair verilen karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR. Direnme kararını taraf vekilleri TEMYİZE GETİRMİŞTİR.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın, esastan mı yoksa dava şartı yokluğu nedeniyle usulden mi reddine karar verildiği; varılacak sonuca göre davalı yararına maktu vekalet ücretine mi yoksa nispi vekalet ücreti mi hükmolunacağı NOKTALARINDA TOPLANMAKTADIR.

I-Öncelikle davacı vekilinin temyiz istemine yönelik yapılan incelemede;

Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, esasa girilmeden önce, ilk hükmü temyiz eden ancak Özel Dairece temyiz itirazları reddedilen davacının direnmeyi temyizde hukuki yararının bulunup bulunmadığı hususu ÖNCELİKLE İNCELENMİŞTİR.

Bilindiği üzere, hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan BİR ŞARTTIR. İlk hükmü temyiz etmiş ancak temyiz itirazları reddedilmiş olan davacı bakımından ilk HÜKÜM KESİNLEŞMİŞTİR.

Bu durumda eldeki davada davacının direnme kararını temyizde hukuki YARARI BULUNMAMAKTADIR.

O halde, davacı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin reddine oybirliğiyle KARAR VERİLMİŞTİR.

II-Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak hukuki yarar ve dava şartı kavramları üzerinde durulmalıdır:

Davacının dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için YETERLİ DEĞİLDİR. Bundan başka, davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir; yani dava hakkı, hukuki yararla SINIRLIDIR. Dava açmakta hukuki yararı olmayan kişi Devletin mahkemelerini gereksiz yere uğraştıramaz. Bu, hukuki korunma (himaye) ihtiyacı olarak DA ADLANDIRILMAKTADIR. Yani, davacının mahkemeden hukuki korunma istemesinde, korunmaya değer bir YARARI OLMALIDIR.

Dava şartları, medeni usul hukukuna ait bir kurum olup, amacı bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına YARDIMCI OLMAKTIR.

Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi).

Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli OLAN ŞARTLARDIR. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir.

Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, YANİ DERDESTTİR. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) REDDETMEKLE YÜKÜMLÜDÜR.

Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden REDDETMEKLE YÜKÜMLÜDÜR.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 114/h maddesinde, hukuki yarar açıkça dava şartları İÇERİSİNDE SAYILMIŞTIR.

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7 nci maddesi “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlığını taşımakta; maddenin 2 nci fıkrasında ise “davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur” DÜZENLEMESİ BULUNMAKTADIR.

Şu hale göre tarifenin açıklanan 7/2 nci maddesi hükmü gereğince; konusu para veya parayla değerlendirilmesi mümkün bulunan bir şey olan davanın dava şartlarından birinin bulunmaması (noksan olması) nedeniyle usulden reddine ilişkin kararda, vekalet ücreti nispi tarifeye göre takdir edilir; ancak bu nispi vekalet ücretinin miktarı, maktu vekalet ücretini geçemez.

Bu noktada eldeki davada işin esasına girilerek karar verilip verilmediği hususunun aydınlığa kavuşturulması ÖNEM TAŞIMAKTADIR. Çünkü mahkemece işin esasına girilip inceleme yapılarak esastan karar verildiğinin anlaşılması durumunda nispi vekalet ücreti VERİLMESİ GEREKECEKTİR.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıyla davalı arasında 02.06.2007 tarihli bayilik sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşme kapsamında davalıya ait taşınmaza 06.08.2007 tarihinde 15 yıl, 4 ay, 25 gün süreli ipotek tesis edildiği hususlarında taraflar arasında UYUŞMAZLIK BULUNMAMAKTADIR.

Davacı, Rekabet Kurulu’nun 12.03.2009 tarihli genelgesiyle eldeki davada olduğu gibi intifa hakkı sözleşmelerini haksız rekabet kapsamında değerlendirerek 5 yıl süreyle sınırladığı gerekçesiyle fazla süreye ilişkin önceden yapılan ödemelerin iadesini TALEP ETMİŞTİR.

Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin dava tarihi itibariyle devam ettiği, sözleşmenin fesih şartlarının gerçekleşmediği, tarafların fesih iradelerini bildirmedikleri, dolayısıyla henüz sözleşme ayakta ve taraflar arasında geçerli iken verilenlerin iadesinin istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine KARAR VERİLMİŞTİR.

Görüldüğü üzere mahkemece yapılan bu değerlendirme işin esasına yönelik bir değerlendirme olup, doğrudan dava şartı yokluğu nedeniyle usulden verilmiş bir ret kararı NİTELİĞİNDE DEĞİLDİR.

Nitekim YARGITAY Hukuk Genel Kurulunun, 27.02.2013 gün ve 2012/19-721 E., 2013/290 K. sayılı; 25.09.2013 gün ve 2013/19-1298 E., 2013/1408 K. sayılı; 13.11.2013 gün ve 2013/19-220 E., 2013/1573 K. sayılı; 13.11.2013 gün ve 2012/19-331 E., 2013/1562 K. sayılı; 13.11.2013 gün ve 2013/19-332 E., 2013/1563 K. sayılı ilamlarında da aynı İLKELER BENİMSENMİŞTİR.

Bu durumda, mahkemece verilen karar esastan verilmiş bir ret kararı niteliğinde olduğundan, yargılamada kendisini vekil temsil ettirmiş davalı yararına hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nispi vekalet ücreti VERİLMESİ GEREKİR.

YEREL MAHKEMECE hatalı değerlendirmeyle dava şartı yokluğundan ret kararı verildiği gerekçesiyle davalı yararına maktu vekalet ücreti verilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR.

Görüşmeler sırasında azınlıkta kalan bir kısım üyeler tarafından somut olayda AAÜT’nin 7/2 nci maddesi gereğince vekalet ücreti taktirinde bir isabetsizlik bulunmadığı belirtilerek yerel mahkeme direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğu TARAFINDAN BENİMSENMEMİŞTİR.

Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR.

Bu nedenle direnme KARARI BOZULMALIDIR.

SONUÇ : 1-Yukarıda (I) nolu bentte yer alan nedenlerle davacı vekilinin direnmeyi temyize ilişkin isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oybirliği ile,

2-Yukarıda (II) nolu bentte yer alan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 s. Kanunun 30. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, oyçokluğu ile, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, 13.03.2015 gününde karar verildi.

 

Bir önceki yazımız olan FAZLADAN TUTUKLU KALMA HALİNDE TAZMİNAT başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.