Blog

kimler-ise-iade-davasi-acabilir_646x340Taraflar arasında adi ortaklık kurulduğu, ancak bu ortaklığın tarafların aralarındaki güven sarsıcı davranışlar nedeniyle son bulduğu davacının gerek ortaklıktan ayrılmayı gerekse sermaye payını istemesi nedeniyle uyuşmazlığın; adi ortaklığın tasfiyesi hükümleri gereğince ve 642. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması suretiyle çözümlenmesi gerekmektedir. Mahkemece yapılacak iş; yasa hükümlerine göre, gerekirse Vergi Dairesinden davalıya ait gelir vergisi ve KDV beyannameleri ve ekleri getirtilip ayrıca davalıya ait 2011 yılı ticari defterleride dosya kapsamına alınarak tasfiyenin yapılmasını sağlamak; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek tasfiye memurunu resen atamak olmalıdır. Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir. Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir. İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır. Üçüncü ve son aşamada ise; işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir. Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim , tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp , tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Buna ilişkin karar şu şekildedir: 

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların kardeş olduğunu, nakliye işi yapmak üzere 2008 yılında kendi aralarında sözlü olarak anlaştıklarını, müvekkilinin %40, davalının %60 hissedar olduğu bu adi şirketin gayesini gerçekleştirmek üzere 31 N 1687 plaka sayılı çekici ve çekiciye bağlanan 31 NS 527 plaka sayılı dorsenin alındığını, ortaklığın malvarlığı olarak kabul edilmiş sermaye ve hisselerin bu mal varlığı üzerinden oluşturulduğunu, ortaklık sermayesi bedelinin %40 oranına mahsuben 12.000,00TL’nin davacının Vakıflar Bankasındaki hesabından eft yoluyla ve diğer kısmı haricen nakit olarak karşılandığını, müvekkilinin memur olması nedeniyle çekicinin tescili ve vergi kaydı abisi olan davalı adına yaptırıldığını, ortaklığa istinaden fiili çalışmanın başlatıldığı 06.06.2008 tarihinden Eylül 2011 tarihine kadar ayrı şehirde olmaları nedeniyle müvekkilinin yönetici olarak ortak konumundaki davalıya iş irtibat telefonu olarak verdiği telefondan arayarak işle ilgili bilgileri aldığını ve hesaplaşmaları yaptığını, davalının vergi iadesi alınacağını gizleyerek müvekkiline vememesi ve son günlerde taşkın davranışlarda bulunmasının davacının güveninin sarsılmasına neden olduğunu, ortaklıktan ayrılmak istediğini davalıya bildirdiğini, bunun üzerine davalının ortaklık konusu çekici ve dorseyi üçüncü bir şahsa satıp devrettiğini, tasfiyeye de yanaşmayarak müvekkilinin payına düşen sermaye bedelini ve son üç aylık kar payı ve vergi iadesini vermediğini, nakliye işi yapılarak kar edinilmesi amacıyla kurulan şirket bunu sağlayan çekici ve dorsenin davalı tarafça satılması nedeniyle şirket amacının gerçekleşmesinin imkansız hale geldiğini adi ortaklığın sona ermesi nedeniyle çekici ve dorsenin satışı sonucu müvekkilinin hissesine düşen 28.000,00 TL, son üç aylık karından müvekkili hissesine düşen 5.000,00 TL nin ve 2.000,00 TL vergi iadesi olmak üzere şimdilik toplam 35.000,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve DAVA ETMİŞTİR.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında nakliye işi yapmak amacıyla sözlü ve yazılı herhangi bir ortaklık anlaşması bulunmadığını, müvekkilinin kendi imkanları ile tek başına çekici ve dorseyi aldığını, daha sonra sattığını, davacının satılan araçlarla ilgili bir ortaklığının olmadığını, müvekkilinin vergi iadesi almadığını ileri sürerek davanın reddini TALEP ETMİŞTİR.

Mahkemece, davacıyla davalının adi şirket kurdukları, 12.000 TL davacı tarafından verilerek %40 oranında davacının şirkete ortak olduğu, dosyaya ibraz edilen satış senetlerinden 45.000 TL’ye satılan çekicinin %40’ının 18.000 TL olduğu, 4.000 TLye satılan yarı römorkun %40’ının 1.6000 TL olduğu, davacı tarafın son 3 aylık kar payı talebinde ise davalı tarafından istenilen defterlerin davalıca mahkemeye yangında yok olduğundan bahisle ibraz edilmediğinden davalının defter sunmayarak kötü niyetli davrandığı kabul edilmiş ve davalı tarafından tanık olarak gösterilen muhasebecisinin davalının yıllık gelirinin 4.000-5.000 TL olduğu beyanı, davalının aylık gelirinin 500 TLden daha alt seviyede olduğu ve sermaye işletmeciliği yapan birinin gelirinin bu kadar olamayacağı, bunun hayatın olağan akışına aykırı olduğu nazara alınarak davalının iddia ve delilerine itibar edilmeyip davacının talebi doğrultusunda 5.000 TL olarak kabul edilmiş, davacı tarafın talep ettiği yıllık vergi iadesi hakkında ise Kırıkhan vergi dairesince mahkemeye ibraz edilen beyanda davalıya vergi iadesi olarak 1.242,43 TL iade edildiği belirtilmesi karşısında 621,21 TL’sinin davacıya ait olacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 25.221,21 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Taraflar arasında adi ortaklık kurulduğu, ancak bu ortaklığın tarafların aralarındaki güven sarsıcı davaranışlar nedeniyle son bulduğu davacının gerek ortaklıktan ayrılmayı gerekse sermaye payını istemisi nedeniyle uyuşmazlığın; adi ortaklığın tasfiyesi hükümleri (TBK’nun 620 ve devamı maddeleri) gereğince ve 642 nci maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması suretiyle çözümlenmesi gerekmektedir.

Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)

Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639 uncu maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesiyle sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.

Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.

Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğradığı zararın veya kar payının talep edilmesi, aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip, çözüm sağlanmalıdır

Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642 nci madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1 inci maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.

Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644 üncü maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi halinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dahil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.

Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları halinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hakim tarafından atanması isteminde bulunabilir.

Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emekle ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hakim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkan bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.

Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hakim tarafından çözüme bağlanır.”.

Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643 üncü maddesinde ise “Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.

Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’nun 642. md.)

Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623 üncü maddesine göre de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.

Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.

Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak İÇİN GEÇERLİDİR.” hükmünü ihtiva etmektedir

Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, gerekirse Vergi Dairesinden davalıya ait gelir vergisi ve KDV beyannameleri ve ekleri getirtilip ayrıca davalıya ait 2011 yılı ticari defterleride dosya kapsamına alınarak tasfiyenin yapılmasını sağlamak; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.

Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.

Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifiyle birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.

İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.

Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslarla ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.

Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297 nci maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturulmalıdır.

O halde mahkemece; bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması suretiyle hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesis edilmesi gerekirken, bu şekilde bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan, yanılgılı ve eksik incelemeyle hüküm tesisi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirir

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.05.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

T.C. YARGITAY

3.HUKUK DAİRESİ

ESAS: 2014/16281  KARAR:2015/9224  TARİH:21.05.2015

Bir önceki yazımız olan KÜÇÜĞÜN HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILINMASI başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.