Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 303 (HUMK’nın 237.maddesi) maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulur. Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik sayıldığından taraflarını bağlar. Dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hükümle çözümlenmiş olması olumsuz dava şartıdır.(HMK m.114/1-i). Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin yani dava ile elde edilecek sonucunun aynı olması, dava sebeplerinin yani davanın dayandığı maddi vakıaların aynı olması yanında davaların taraflarının da aynı olması halinde maddi anlamda kesin hüküm oluşur. Buna ilişkin karar şu şekildedir:
Dava, tenkis isteğine ilişkin olup, mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, mirasbırakanları Salim Ç’nin noterde düzenlediği vasiyetname ile tüm mallarını davalı eşi Refika Ç’ye vasiyet ettiğini, ancak bu vasiyetnameyle mahfuz hisselerinin ihlal edildiğini, söz konusu vasiyetnamenin Şebinkarahisar Sulh Hukuk Mahkemesinin 2005/73 K. Sayılı ilamıyla açıldığını ileri sürerek mahfuz hisseleri ihlal eden tasarrufun tenkisini istemişlerdir.
Davalı, murisin sağlığında davacılara da mal verdiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların mirasbırakanı Salim Çalgan’ın 8.3.2002 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı çocukları Sami ve Şefikayla davalı eşi Refika ve dava dışı çocukları Nami, Birol ve Mine’yi bıraktığı, mirasbırakanın sağlığında Şebinkarahisar Noterliğinde 2.11.1998 tarihinde düzenlediği vasiyetname ile tüm malvarlığını davalı eşine bıraktığını, oğlu Sami ve kızı Şefika’nın ölümünden sonra miras hak ve hisselerinden yararlanamayacaklarını vasiyet ettiği, söz konusu vasiyetnamenin Şebinkarahisar Sulh Hukuk Mahkemesinin 2002/68 E. 2005/73 K. Sayılı ilamı ile 22.4.2005 tarihinde açılmasına karar verildiği, vasiyet lehdarı Refika’nın Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı 2005/113 E. 2007/7 K.sayılı vasiyetnamenin tenfizi davasında, mirasbırakana ait Manavgat ilçesindeki 413 sayılı İstanbul’daki 4505 ada 2 sayılı parsel ve 07 LY 637 Plaka sayılı Seat Marka aracın tapuya ve trafik siciline Refika Çalgan adına tesciline karar verilerek, temyiz edilmeksizin 14.6.2007 tarihinde kesinleştiği, davacıların daha önce 26.7.2004 tarihinde açtıkları tenkis davasının takip edilmeyerek açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Eldeki davada da davacılar, vasiyete konu mal varlığı hakkında tenkis isteğinde bulunmuşlar, mahkemece de, yukarıda belirtilen Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2005/113 E. 2007/7 K. sayılı vasiyetnamenin tenfizi davası kesin hüküm olarak nitelendirilip davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; maddi anlamda kesin hüküm, yargısal (kazai) kararlara tanınan yasal gerçeklik (hakikat) vasfıdır. Bu vasıf yargısal (kazai) kararların gerçeğe (hakikata) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar. Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek davam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıyla da KABUL EDİLMİŞTİR. Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur. Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir. Bu itibarla, tarafları, mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesiyle kurulan, tüm yasal yollardan geçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüyle de kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır.
Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 303. (HUMK’nın 237 nci maddesi) maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmalarıyla ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde tutulur. Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik (hakikat) sayıldığından taraflarını bağlar.
Dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hükümle çözümlenmiş olması olumsuz dava şartıdır (HMK m.114/1-i). Birinci davayla ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun) yani davayla elde edilecek sonucun aynı olması, dava sebeplerinin yani davanın dayandığı maddi vakıaların (olayların) aynı olması yanında davaların taraflarının da aynı olması halinde maddi anlamda kesin hüküm oluşur (YHGK’nin 03.04.2013 gün ve 2012/1-1133 E, 2013/421 K. sayılı ilamı).
Yukarıda açıklanan ilke ve yasal düzenlemeler çerçevesinde somut olay irdelendiğinde; mahkemece kesin hüküm olarak nitelendirilen davalı Refika tarafından Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2005/113 Esas 2007/7 Karar sayılı davada vasiyetnamenin tenfizi istenildiği, başka bir anlatımla davada dayanılan maddi vakıaların dolayısıyla hukuksal nedenin farklı olduğu, bu nedenle eldeki dava bakımından kesin hüküm oluşturmayacağı açıktır.
Hal böyle olunca; işin esasına girilerek iddia ve savunma doğrultusunda tarafların ileri sürdükleri delillerin toplanması, gerekli değerlendirmenin yapılması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.06.2015 tarihinde OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.
KARŞI OY-
Taraflar arasında daha önce Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/101 Esas ve 2005/43 Karar sayılı dosyasıyla görülen tenkis davasının tarafları, konusu ve hukuki sebebi görülmekte olan davayla aynı ise de Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/101 Esas sayılı dosyası takipsiz bırakılması sebebi ile 19.04.2005 tarihinde açılmamış sayılmasına karar verilmiş olmakla, dava hiç açılmamış sayılacağından eldeki dava açısından HMK’nun 303.ve (HUMK.’nun 237.) maddeleri kapsamında kesin hüküm oluşturmaz.
Ancak, bu davayı açan davacılar Şefika ve Sami’nin dava tarihi olan 02.07.2004 tarihi itibariyle murisin tasarrufundan haberdar olduğu anlaşılmakla TMK. 571 inci maddesi uyarınca eldeki davanın açılma tarihi olan 03.03.2009 tarihine kadar 1 yıllık hak düşürücü SÜRE GEÇMİŞTİR.
Davanın bu nedenle reddi gerekirken farklı gerekçeyle redde karar verilmesi doğru olmadığı gibi dairece hükmün HUMK. 438/son maddesi uyarınca değişik gerekçeyle onanmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle bozulmasına karar verilmesi de DOĞRU DEĞİLDİR.
Bu nedenle daire çoğunluğunun bozma gerekçesine katılmıyorum.
T.C. YARGITAY
1.HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2014/9043 KARAR:2015/9434 TARİH: 24.06.2015
Bir önceki yazımız olan KİRALANANIN HOR KULLANILMASI başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.