Blog

6322_21Dava dilekçesinde, Define Töre X’ın adının ve soyadının Eylül Hira Y olarak değiştirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı nüfus müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı dava dilekçesinde; kızı Define Töre X’ın babasının kardeşinin Kars’ta yüz kızartıcı suç işlemesinden dolayı çocuğunun ileride mağduriyet yaşamaması için çocuğun isminin Eylül Hira, soy isminin İli olarak değiştirilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden; küçüğün babasının Tekin Balk, annesinin Gaye İli olduğu, Define Töre Balk’ın velayetinin davacı olan annesi Gaye’ye bırakıldığı anlaşılmaktadır.

1-Define Töre Balk’ın isminin değiştirilmesi yönünden;

4721 Sayılı Türk Medeni Yasasının 27 nci maddesi hükmü uyarınca “kişi haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hakimden isteyebilir.” Hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiği konusu her bir davadaki özel koşullara göre MAHKEMECE BELİRLENECEKTİR. Bu belirleme yapılırken objektif koşullardan çok değiştirme isteminde bulunanın mahkemeye sunacağı özel nedenlerin dikkate ALINMASI GEREKİR. Bu özel, kişiye özgü nedenler; istemde bulunanın kişiliği, sosyal statüsü, aile ilişkileri de göz önünde bulundurularak hakim TARAFINDAN DEĞERLENDİRİLMELİDİR. Ad ve soyadı kişiliğin ayrılmaz BİR ÖĞESİDİR. Kişi bununla anılır ve tanımlanır. Ad veya soyadı niteliği gereği onu taşıyan kişi tarafından benimsendiğinde anlam taşır. Adını benimsemeyen kişiliğiyle özdeşleştirmeyen kimsenin, adını değiştirmek istemesi en DOĞAL HAKKIDIR. Böyle bir durumda, ad değiştirme istemlerini içeren davalarda davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması ve öncelikle dikkate ALINMASI GEREKİR.

Türk Medeni Yasasının öngördüğü “haklı neden” bu kapsam içinde değerlendirildiğinde hakimin bu konudaki takdiri; ileri sürülen nedenin ve yeni alınmak istenen ad veya soyadının toplum değerlerine ve yasanın buyurucu kurallarına ters düşmeyen, özellikle başkalarına veya çevreye zarar vermeyen, incitmeyen nitelikte bulunduğunun saptanmasıyla SINIRLI OLMALIDIR.

Somut olayda; Define Töre’nin isminin can güvenliğinin sağlanması amacıyla Eylül Hira olarak değiştirilmesi yukarıda açıklanan bilgiler ışığında mahkemece haklı neden kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması DOĞRU GÖRÜLMEMİŞTİR.

2-Define Töre X’ın soyisminin İli olarak değiştirilmesi yönünden;

2525 s. Kanunun 4 üncü maddesindeki düzenlemenin, Yasanın genel gerekçesinden de anlaşılacağı gibi ilk defa soyadı alınmasıyla ilgili olduğu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 321 inci maddesindeki hüküm karşısında, bu kuralın günümüzde sadece bazı istinai durumlarda uygulanabilmesinin söz konusu olduğu, Anayasa Mahkemesince de KABUL EDİLMEKTEDİR. Yüksek Mahkeme sözü edilen maddeyi Türk Medeni Kanunu’nun 335 ve 336 ncı maddeleriyle Anayasa’nın 10. ve 41 inci maddelerine aykırılığı nedeniyle İPTAL ETMİŞTİR. Tüm bu maddeler, velayet hakkının kullanılmasında kadın ve erkeğin birbirlerine eşit oldukları ilkesini ön PLANA ÇIKARMAKTADIR. Eski 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun eşitliğe aykırı hükümleri, bu yasanın yürürlükten kaldırılmasıyla SON BULMUŞTUR.

Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi hükümleriyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında da çok geçerli nedenlerin varlığı dışında yalnızca cinsiyete dayalı bir farklı muamelenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14 üncü maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağını ihlal ettiği KABUL EDİLMEKTEDİR. Eşitlik ilkesi, Anayasa Mahkemesinin kararında da değinildiği gibi aynı konumda bulunan kadın ve erkeğin yasalar önünde eşit haklara sahip olmasını gerektirmekte, diğer bir ifadeyle kadın veya erkeğin kendi lehine bir üstünlük yarışına girmesine hukuk düzeni İZİN VERMEMEKTEDİR. Anayasa Mahkemesince iptal edilen yasa maddesi Kanunun kabul edildiği 21.06.1934 tarihinin koşullarına göre misyonunu TAMAMLAMIŞ BULUNMAKTADIR. Esasen aradan geçen zaman içinde yukarıda kısmen değinilen hukuki gelişmeler karşısında iptalinden başka bir çare DE KALMAMIŞTIR. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 321 inci maddesindeki “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır.” hükmünün Anayasaya aykırı olmadığına KARAR VERMİŞTİR. Buradaki “aile” deyiminden babanın anlaşılacağı Anayasa Mahkemesince de kabul edilmiştir (Anayasa Mahkemesinin 02.07.2009 gün ve 2005/114-2009/105 sayılı kararı). Buna karşılık Türk Medeni Kanununun sözü edilen bu maddesindeki “evli değilse ananın” ibaresi Anayasanın 10 ve 41 inci maddelerine aykırı bulunarak baba lehine İPTAL EDİLMİŞTİR. Bu maddenin iptalinden önce anne ve babanın sonradan evlenmesi (Türk Medeni Kanunu’nun 292 nci maddesi) ya da aynı Kanunu’nun 27 nci maddesine bağlı haklı nedenlerden dolayı soyadının değiştirilmesi halleri dışında çocuğun babanın soyadını alma imkanı bulunmamaktaydı.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında bir çocuğa soyadı verilmesi için o çocuğun doğum tarihinde annesiyle babasının evli olup olmadığına BAKMAK GEREKİR. Doğum gününde anne ve baba evli ise çocuk babanın, diğer bir anlatımla ailenin SOYADINI ALACAKTIR. Çocuğun soyadı bu surette belirlendikten sonra, onun soyadını velayet hakkına vs. nedenlere dayanarak değiştirmek Türk Medeni Kanununun 321 inci maddesindeki düzenleme karşısında MÜMKÜN DEĞİLDİR. Ancak çocuk, ergin olduktan sonra Türk Medeni Kanununun 27 nci maddesindeki koşulların varlığı halinde soyadını her zaman değiştirmek HAKKINA SAHİPTİR. Velayet hakkı anne ve baba için normal şartlarda çocuğun ergin olmasına yani onsekiz yaşını tamamlamasına kadar devam eden geçici BİR HAKTIR. Boşanma nedeniyle velayet hakkının sırf anneye verilmiş olması çocuğun soyadının değiştirilmesi için haklı bir neden sayılmadığı gibi hukuki mevzuat da buna CEVAZ VERMEMEKTEDİR. Bir an için mevzuatın böyle bir duruma izin verdiği kabul edilse dahi sonradan gelişen sebeplerden dolayı çocuğun yararı açısından velayetin babaya yeniden verilmesi hallerinde bu kez baba, velayet hakkına dayanarak tekrar çocuğun soyadını DEĞİŞTİRMEK İSTEYECEKTİR. Madem ki velayet kimde ise çocuk onun soyadını taşıyacaktır, o halde baba bu haktan mahrum edilemez. Böyle bir uygulamanın nüfus kayıtlarının güvenilirliğini ve istikrarını zedeleyeceği ve asıl bu gibi uygulamaların çocuğun ruh hali üzerinde çok derin ve etkili travma YARATACAĞI AÇIKTIR. Yargı mercilerinin bu durumu ve çocuğun yüksek yararını gözeterek anneyle babanın ya da ailelerin hukuken oluşmuş statüleri değiştirmeye çalışmalarına izin VERMEMESİ GEREKİR.

Somut olaya gelince; soyadının değiştirilmesi istenen Define Töre X’ın evlilik içinde doğduğu ve Türk Medeni Kanunu’nun 321 inci maddesine göre ailenin, diğer bir deyimle babanın soyadını ALDIĞI ANLAŞILMIŞTIR. Böylece bu çocuk reşit oluncaya veya baba Türk Medeni Kanunu’nun 27 nci maddesindeki koşulları kanıtlayarak soyadını değiştirmedikçe soyadını değiştirme konusu yasal OLARAK KAPANMIŞTIR. Çocuğun anne ve babasının boşanmış olması, sadece boşanma ve velayet hakkı nedeniyle anneye böyle bir dava açma hakkı bahşetmez. Davacı tarafın dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların ve gerekçelerin hukuki bir dayanağı bulunmadığı gibi soyadı değişikliğinin çocuğun evlilik içinde doğmakla kazandığı meşru statüye ve onun yüksek menfaatlerine zarar vereceği gerçeği karşısında mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü DOĞRU GÖRÜLMEMİŞTİR.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, 04.05.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

T.C. Yargıtay 18.Hukuk Dairesi

Esas: 2014/19503    Karar: 2014/7269   Tarih:04.05.2015

Bir önceki yazımız olan İHALE MAKAMI-İŞÇİ ALACAĞI MESULİYETİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.