Archives: Temmuz 2014

yarrgtay.jpgMaaşının bir kısmını banka aracılığıyla diğer kısmını da elden alan işçilerin yaptığı itiraz Yargıtay’dan karşılık buldu. Yargıtay, sigorta matrahında asgari ücret aldığı gösterilen işçilerin nitelikli ve tecrübeli olduğunu belirterek firmayı suçlu buldu. Çifteler’de bir firmanın paketleme bölümünde forklift işçisi olarak çalışan genç ve arkadaşları, maaşlarının sigorta matrahında gösterilen bölümünü bankadan, kalan kısmı da iş yerinde bir odada işçilerin sıraya girmesiyle verilen zarfla aldıklarını belirterek, Çifteler Asliye Hukuk Mahkemesi’ne tespit davası açtı.İşçiler, zarf içinde elden para ödenmesine ilişkin iş yerinde bulunan kamera kayıtları görüntülerine ait CD’yi de mahkemeye sundu. İşçilerin bir oda kapısı önünde sırada beklediklerine dair görüntülerde, odadan çıkanların elinde ince uzun zarfların olduğunun görüldüğü ortaya çıktı. Kararını açıklayan mahkeme davayı reddetti. Davacı avukatı, kararı temyiz etti. Dava dosyasını yeniden ele alan Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, mahkemece, gerçek ücretle çalışma tespitine ilişkin talebin reddine ilişkin kararın, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak verildiğine dikkat çekti.

Devamını Oku..

asd2.jpgYargıtay 19.HD. 2001/4429E. ve 2002/1048K. 12.02.2002 tarihli ilamında İcra İflas Kanunu 67/2 maddesi gereğince alacaklı aleyhine tazminata hükmedilebilmesinin şartları konusunda karar vermiştir. Söz konusu kararda ‘alacaklı aleyhine tazminata hükmedilebilmesi için takibinde haksız ve kötü niyetli olması gerekir. Somut olayda, davacı şirket sözleşme gereğince otelin tanıtımıyla ilgili broşür basılmış ise gönderilmesi için davalıya ihtarname keşide ettiği, ancak ihtarnameye rağmen davalının kataloğu göndermediği çekişmesizdir. Bu durumda, yurt dışında basılan katoloğun eline geçmemesi nedeniyle inceleme olanağı bulamayan davacının takipte kötü niyetli kabul edilemeyeceği gözetilmeden, takipte haksız olduğu gerekçesiyle tazminatla sorumlu tutulmasında isabet görülmemiştir.’ şeklinde kanaate varılmış, bu nedenle hükmün davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

anayasamahk.jpgAnayasa Mahkemesi, terör nedeniyle 1992’de köyünü terk etmek zorunda kaldığını ve mağdur olduğunu belirterek başvuran iki kişiden birisinin tazminat talebini kabul edilemez bulurken, diğer başvurucuya uzun yargılama nedeniyle 3 bin 500 lira tazminat ödenmesine hükmetti.

Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan karara göre, başvurucu, Siirt’in Pervari ilçesi Okçular köyünde ikamet ederken terör olayları nedeniyle çatışmasız bir ortam temin edilemediği ve köy korucusu olmayı kabul etmediği için köyünü terk etmek zorunda kaldığını, bu dönemde köyde kalan malvarlığına erişemediğini, uğradığı zararların karşılanması amacıyla yaptığı idari başvurudan ve akabinde açtığı davadan sonuç alınamadığını, bu yargılama esnasında tanık beyanlarının dikkate alınmadığını, yeterli ve etkin bir araştırma yapılmadığını, silahların eşitliği ilkesine aykırı davranıldığını, kendi lehine olan delillerin toplanmadığını ve başvurusunun karara bağlanmasının yaklaşık 7 yıl 4 ay sürdüğünü belirterek Anayasada düzenlenen yaşam, özgürlük ve güvenlik, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek tazminat talebinde bulundu. 

Devamını Oku..

lab.jpgYargıtay 21. HD. İş kazası sonucu maluliyetten doğan manevi tazminatın ödetilmesiyle ilgili karara hükmetmiştir. Davacı, maluliyetine karşılık manevi tazminat talep etmiş, yerel mahkeme isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. Hüküm temyiz edilmiştir. Davaya konu zararlandırıcı olayın SGK tarafından iş kazası olarak kabul edildiği, davacının yaralanması nedeniyle SGK tarafından tespit olunmuş bir maluliyetinin dosyada bulunmadığı, kurum memurunun cevabında, davacının maluliyet oranının tespiti için kuruma başvurmadığı anlaşılmıştır. İş kazalarından kaynaklı tazminat davalarında sigortalıda oluşan sürekli iş görmezlik oranının tespiti önem teşkil etmektedir. Zira, sigortalıya bağlanacak gelir ile hükmedilecek maddi tazminatın miktarını doğrudan etkilemesinin yanında manevi tazminatın takdirinde de sigortalının maluliyet oranının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanması önemlidir.

Devamını Oku..

murekkep.jpgSeçim esasları ile ilgili değişiklik hususunu öngören kanun teklifi meclise sunulmuştur. Anayasa 67. Maddesi; seçimlerin ve halk oylamalarının serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy ve açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağını hükme bağlamıştır. Ancak, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, zaman içerisinde gerçekleştirilen bazı değişikliklerle, hukuka ve teknolojide meydana gelen farklılıklara uyarlanmak istenmiş olmasına karşın, yapılan değişiklikler seçimlerin dürüstlüğü ilkesinin ve her seçmenin eşit ve tek oya sahip olması ilkesinin, her geçen seçimde biraz daha artan şekilde tartışılır olmasını engellemekten uzak kalmıştır. Özellikle 2006 yılından itibaren yapılan değişiklikler nedeniyle seçmen sayısının olağan dışı artması gibi gelişmeler de göz önüne alındığında, yasada bazı noktaların yeniden değiştirilmesi ve seçimlerin dürüstlüğü ilkesinin tartışılır olmaktan çıkarılması zorunlu hale gelmiştir.

Devamını Oku..

sirket.jpgŞirketlerin yönetim organlarında cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi adına kanun teklifi meclise sunulmuştur. Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından hazırlanan 2013 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda 136 ülke arasında 120’nci, BM Kalkınma programı (UNDP) raporuna göre ise 90’ncı sırada, bu bakımdan Avrupa Konseyi üye ülkeler arasında son sırada bulunmaktadır. Bu durum kadının sosyal ve toplumsal alanlarda güçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması adına Türkiye’de mevcut önlemlerin başarısız olduğunu açıkça işaret etmektedir.

Kadın erkek eşitliğinin gerçekleştirilmesinin Türkiye adına anayasal bir sorumluluk olması bakımından söz konusu raporlarla ortaya konulan hususlarda acil ve kökten değişikliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Raporlarda Türkiye’ nin eşitliği hayata geçirmek bakımından özellikle siyasi ve ekonomik konularda başarısız olduğuna değinilmektedir. Siyaset ve ekonomi alanında eşitsizliğe karşı önlem niteliğinde politikalar uygulanmadıkça bu eşitsizliğin devam edeceği açıktır. Kadın erkek eşitsizliği ile mücadele etmek yalnızca bireylerin değil toplumun da refah seviyesini arttıracaktır. BM Kalkınma Programı (UNDP) raporlarında birinci ve ikinci olan Norveç ve Avustralya devletleri, politik ve ekonomik alanlardaki eşitsizliğin giderilmesi adına her cinsiyetten en az %40 bulunması zorunluluğu, işletmelerde kadın-erkek maaş ve katılım uçurumunun önlenmesi politikaları, eşitlik sağlanmasına yönelik kota uygulamaları gibi hususları bu amaçla kullanmaktadırlar.

Devamını Oku..

işçiYargıtay, eylem yaptıkları gerekçesiyle işten atılan işçilerin davasında, çalışma yaşamı için emsal teşkil edecek önemli bir karar verdi. İşe iade kararı veren Yargıtay, Türkiye’nin onaylamadığı uluslararası sözleşme maddelerine dikkat çekerek bunların Türkiye tarafından onaylanmamasının “bu şartlara bağlı olmama” sonucunu doğurmayacağına vurgu yaptı. Yargıtay, “demokratik hakkın kullanımı niteliğindeki protesto eylemlerinin toplu eylem hakkı” kapsamında olduğunu belirtti. Mersin’de Uluslararası Liman İşletmeciliği AŞ’de çalışan işçiler, kendilerinin yerine başka işçilerin işe alınacağı, bunların da otobüslerle getirileceği duyumu üzerine, iş makineleri ve konteynırlar ile giriş kapılarını kapatarak eylem yaptı. Emniyete göre, eyleme yaklaşık 300 işçi katıldı. İşçilerden 22’si işten atıldı. Bunların 18’i daha sonra geri alındı. Ancak sendika temsilcisi dahil 4 işçi geri alınmadı. Bu işçiler işe iade davası açtı ama Mersin 3. İş Mahkemesi davayı reddetti. Bunun üzerine dava Liman-İş Sendikası’nca Yargıtay’a taşındı. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozarken dikkat çeken saptamalarda bulundu. Daire kararında, işçilerin grev hakkını düzenleyen anayasanın 54. maddesinde yapılan değişikliklere dikkat çekti. Anayasada yasakların kaldırıldığı belirtildi. Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa Sosyal Şartı’nda grevi de kapsayan toplu eylem hakkının insan hakkı olarak kabul edildiği vurgulandı. Kararda protesto eylemlerinin de toplu eylem hakkı kapsamında olduğu ifade edildi.

Devamını Oku..

evren.jpgAnkara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’yı, müebbet hapis cezasına çarptırmasının gerekçesini açıklamıştır. Mahkemenin 360 sayfalık gerekçeli kararında, Evren ve Şahinkaya ile avukatlarının, savunmalarında, ‘ülkedeki yaşanan ve bir türlü önlenemeyen anarşik olaylar nedeniyle milletin ve devletin bekası için 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin kendilerine verdiği yetkiye dayanarak, yönetime el koymak zorunda kaldıklarını’ beyan etmişlerdir. Ancak kendilerine verilen yasal yetki çerçevesinde görevi anarşi ve terörü önlemek, halkın can ve mal güvenliğini sağlamak olan askerlerin, o dönemki gelişmeleri bahane ederek siyasete yön vermeye çalıştığı gerekçeli kararda vurgulanmıştır.

Karar gerekçesi özetle; “Ülkenin, devletin, milletin bekasını sadece kendilerinin düşündüğü inancı ile hareket etmişler, millet adına yaptıklarını söyledikleri darbeler ile aslında millet iradesini hiçe saymışlar, halkın iradesi ile seçimle yönetime gelen ve millet iradesini temsil eden anayasal kurumların ve sivil idarenin devleti kendilerinden daha iyi yönetebileceğine inanmamışlar, ülkenin ve milletin tek sahibi olarak kendilerini görmüşlerdir. Milletin egemenlik hakkını millet adına, millete rağmen anayasa ve yasaları hiçe sayarak gasp etmişler, bunu da ülkenin, milletin ve devletin bekası için yaptıklarını söylemişlerdir. Ülkede terör ve anarşi olayları yaşanırken, 211 sayılı kanunun 35. maddesi ile kendilerine verilen yetkiyi sivil idareden aldıkları emir ile görevlerini yapıp suçluları yakalaması ve güvenliği sağlaması gerekirken, bu görevlerini unutarak ülkeyi idare etmeye kalkışmışlardır.” şeklindedir.

Devamını Oku..

asdfg.jpgYargıtay 11.HD. ihtiyati haciz istenebilmesi için alacağın varlığının tam ispatı gerekmeyip, yaklaşık ispatının yeterli olması bakımından karara hükmetmiştir. Yargıtay 11.HD. 2013 / 18058E. ve 2014 / 1230K. sayılı kararına konu olayda talep; ihtiyati haciz istemine yönelik olup, yerel mahkeme ihtiyati haciz isteminin reddine karar vermiştir. İhtiyati haciz istenebilmesi için alacağın vadesinin gelmesi ve rehinle temin edilmemiş olması yeterli olup, alacağın varlığının tam ispatı gerekmeyip yaklaşık ispat yeterlidir. Somut olayda, ihtiyati haciz isteyen vekili, taraflar arasındaki taşıma sözleşmelerini ve araç sürücüsü tarafından çalınan ve teslim edilemeyen emtiaya dair karakol ifade tutanağını sunmuştur. Mahkemece, alacağın miktarı ve vadesinin tespiti yargılamayı gerektirdiği, İ.İ.K.nun 257. maddesinde aranan şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle, istemin reddine karar verilmesi doğru değildir. İhtiyati haciz isteyen alacaklı vekili, müvekkil ile davalı arasında taşıma sözleşmesi bulunduğunu, Antalya’dan Adana’ya nakledilmek üzere davalıya(borçluya) teslim edilen emtianın araç sürücüsü tarafından çalınması sebebiyle teslimatın yapılmadığını, müvekkilinin uğradığı zararın tazmini ve sözleşmeden kaynaklanan cezai şartın tahsili için davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının takibe itiraz ettiğini, takibin durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali davasında davalı aleyhine ihtiyati haciz kararı verilmesini istemiştir. Mahkemece, alacağın miktarı ve vadesinin geldiğinin tespiti yargılamayı gerektirdiğinden İ.İ.K.257. maddesinin aradığı şartlar oluşmadığı gerekçesiyle, ihtiyati haciz isteminin reddine karar verilmiştir. Kararı, ihtiyati haciz isteyen vekilince temyiz edilmiştir.

Devamını Oku..

Ünal Hukuk BürosuDanıştay İdare Daireleri Genel Kurul Kararı                                     Esas: 2008/2826 Karar: 2013/687

İstemin Özeti : Danıştay Altıncı Dairesinin 20/06/2008 günlü, E:2008/1727, K:2008/4203 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile yanında davaya katılan tarafından, Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından ise savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : Temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Devamını Oku..

ipotek649 madde ve 22 bölümden oluşan Borçlar Kanunu Tasarısı kanunlaştı. Buna göre mal sahibi; kiralık yeri kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmekle yükümlü olacak. Kiralık yerle ilgili zorunlu sigorta, vergi ve benzeri yükümlülükleri mal sahibi karşılayacak. Kiraya veren, kiralananın kullanımıyla ilgili olmak üzere, kendisi veya üçüncü kişi tarafından yapılan yan giderlere katlanacak. Buna göre, çatı onarımı ve dış cephe boyası gibi giderler, ev sahibi tarafından karşılanacak. Gayrimenkulu kiralayan, mal sahibinden kiralanan yerle ilgili ayıbın uygun bir sürede giderilmesini isteyebilecek. Bu sürede ayıp giderilmezse kiracı, bu ayıbı mal sahibi adına gidertebilecek ve bundan doğan alacağını kira bedelinden kesebilecek. Ayıbın verilen sürede giderilmemesi durumunda, kiracı sözleşmeyi feshedebilecek. Kiracı, aksine sözleşme ve yerel adet olmadıkça, kira bedelini ve gerekiyorsa ısıtma, aydınlatma ve su gibi yan giderleri, her ayın sonunda ve en geç kira süresinin bitiminde ödeyecek. Kiraya verenler, konut ve çatılı iş yerlerinde, sadece kira bedelini değil, elektrik ve su gibi yan giderleri de ödemeyen kiracılara karşı, temerrüt sebebiyle tahliye davası açabilecekler. Kira bedelleri, bir önceki yılda gerçekleşen üretici fiyat endeksindeki (ÜFE) artış oranını geçmemek koşuluyla artırılabilecek. Bu kural bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanacak. Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılmamışsa, kira bedeli, bir önceki kira yılının üretici fiyat endeksindeki artış oranını geçmemek koşuluyla hakim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak hakkaniyete göre belirlenecek.

Devamını Oku..

Tutuklamanın süre ve şartlarının hukhandcuff.jpguka uygun  sayıldığı durumda da bunlara katlanmak gerekir. Her ne kadar İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Şener ve Şık’ın hukuka aykırı tutukluluklarına ilişkin başvurularını İHAS m.3’de düzenlenen işkence yasağına aykırı bulmasa da, esas itibariyle haksız tutuklamanın bir yandan da işkence veya insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza sayılması gerektiği tartışmasızdır. Çünkü masumiyet/suçsuzluk karinesi altında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından yoksun bırakılmak suretiyle tutuklanan ve uzun bir süre kapalı cezaevi şartlarında tutulan, yani olağan günlük yaşam şartlarından koparılıp birçok hak ve hürriyeti kısıtlayarak bir yere kapatılan kişi, işkenceye, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye veya bir tedbir olan tutuklama vasıtasıyla cezaya maruz bırakılmıştır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nden tutuklu, adaletten kaçma veya delil karartma şüphesi nedeniyle tutukevinde değil, birçok insan hak ve hürriyetinin kısıtlandığı kapalı cezaevinde tutulmaktadır. Sırf bu durum bile, haksız tutuklanana karşı işkence yasağının ihlal edildiği anlamına gelir. Bu nedenle, gerçekte tutuklanmaması gereken bir kişinin hukuka aykırı şekilde tutulmasının bir sonucu da, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının yanında işkence yasağının ihlal edilmesidir. Özellikle tutukluluğun açık hukuka aykırılığında veya tutuklama tedbirinin bir insanı baskı altına almak veya toplum yaşamından koparmak için uygulandığı durumda başka bir unsur veya kanıt aramaksızın İHAS m.3’de düzenlenen işkence yasağının ihlal edildiği kabul edilmelidir. Haksız tutuklamanın doğal bir sonucu olan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali zaten tartışmasız vardır. Esas olan, bunun yanında haksız tutuklanan bireyin hangi hak veya hürriyetinin ihlal edildiğinin tespitidir.

Devamını Oku..

yazk.jpgYargıtay 4.Hukuk Dairesi, aldatılan kocanın kişilik haklarının davalının haksız eylemiyle ihlal edildiğine kanaat getirerek, evlilik birliği devam ederken evli olduğunu bilerek karısıyla ilişki kuran adamın, davacı kocaya manevi tazminat ödemesine karar verdi. Aldatılan kadınların açtıkları manevi tazminat davalarında Yargıtay, son yıllarda verdiği emsal kararlarla, kadınların “öteki” kadından manevi tazminat almasına hükmediyordu. Bu kez aldatılan koca, karısının sevgilisinden manevi tazminat istedi. Evlilik birliği devam ederken karısının kendisini başka bir adamla aldatması nedeniyle karısından boşanan koca, eşinin kendisini aldattığı adama da manevi tazminat davası açtı. Davacı koca, evlilik birliğinin devamı sırasında karısıyla davalının evlilik dışı ilişkisi nedeniyle boşandıklarını, davalının, karısıyla evli olduğunu bilerek ilişki yaşamasının kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle manevi tazminat talebinde bulundu. Asliye Hukuk Mahkemesi davayı reddetti.

Davacı kocanın kararı temyiz etmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu. Dairenin kararında, karı koca arasında şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açıldığı, yargılama sırasında kadının başkasıyla ilişki kurduğunu kabul ettiği belirtildi. Boşanma davasına bakan mahkemece, kadının evlilik birliği devam ederken başkasıyla ilişkiye girmesi nedeniyle tam kusurlu kabul edilerek, tarafların boşandığı ve bu kararın kesinleştiği ifade edilen kararda, “Davalının davacının eski eşi ile evlilik birliği devam ederken ve evli olduğunu bilerek ilişki kurduğu sabittir. Bu durumda davacının kişilik haklarının davalının haksız eylemiyle ihlal edildiğinin kabulü gerekip, uygun miktar manevi tazminata karar verilmesi gerekirken davanın tümden reddi doğru değildir” denildi.

Devamını Oku..

meclis.jpgTorba kanun tasarısı, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Maden çalışanlarına yönelik düzenlemeler içeren torba kanun tasarısı, maden çalışanlarına yönelik düzenlemelerin yanı sıra, taşeron işçiler, kamu alacaklarının yapılandırılması, eğitim sistemi, özelleştirme ve kentsel dönüşümünde aralarında bulunduğu birçok alanda düzenlemeler getiriyor.

Kıdem Tazminatları

Alt işverenin değişip değişmediğine bakılmaksızın, aralıksız olarak aynı kamu kurum veya kuruluşuna ait iş yerlerinde çalışmış olanların, bu şekildeki çalışma sürelerine ilişkin kıdem tazminatına esas hizmet süreleri, aynı kamu kurum veya kuruluşuna ait iş yerlerinde geçen toplam çalışma süreleri esas alınarak tespit edilecek. Kıdem tazminatları, çalıştırıldığı son kamu kurum ve kuruluşu tarafından işçinin banka hesabına aktarılacak. Kıdem tazminatı tutarı, iş yerlerinin bütçe tertibinde ve gider kalemlerinde yetip yetmediğine bakılmaksızın ödenecek. Gerekçeli müfettiş raporuna karşı tebliğ tarihinden itibaren 6 gün yerine, 30 iş günü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilecek. İtiraz üzerine görülecek olan dava, basit yargılama usulüne göre 4 ay içinde sonuçlandırılacak. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde Yargıtay, 6 ay içinde kesin karar verecek.

Devamını Oku..

baropulu.jpgVekaletsiz dosya inceleme hususu ile ilgili olarak emsal bir karara hükmedilmiştir. Soruşturma aşamasındaki bir dosyayı incelemek isteyen avukata, soruşturmayı yürüten savcının vekaletsiz şekilde dosyayı inceleyemeyeceğini söyleyerek incelemeye izin vermemesi üzerine yargı yoluna giden vekil lehine, avukatların dosyayı vekaletsiz şekilde inceleyebileceğine dair karar verilmiştir.

Soruşturma aşamasındaki dosyayı vekaletsiz şekilde incelemesine savcı tarafından izin verilmemesi üzerine vekil, savcının reddini yazılı olarak vermesini talep etmiş, sonrasında savcıdan almış olduğu red yazısı ile Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurmuştur. Avukat, Sulh Ceza Mahkemesi’nde hükmedilen ‘karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar’a Asliye Ceza Mahkemesi’nde itiraz etmiştir. ACM, Sulh Ceza Mahkemesi kararının Anayasa’da yer alan hak arama özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan adil yargılanma hakkı ve Avukatlık Kanunu hükümlerine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle, savcının vermiş olduğu vekaletsiz şekilde dosya inceleme talebinin reddine ilişkin kararı kaldırmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne atıf yapılan ACM kararı bahsi geçen ilkeler ve hükümlere uygun şekilde verilmiştir. Zira, avukatlar, hukuk çerçevesinde savcı ile eşit düzeyde bulunmakta ve ayrıca, dosya incelemesi sonrasında vekil olarak dosyayı alıp almayacağına karar verme hakkına sahiptir. 

Devamını Oku..