Yargıtay 12. CD. haksız aramaya tazminat talebinde bulunan vatandaşın başvurusunu, ortada makul şüphe olduğuna dair somut delil ve soruşturma bulunmadan arama kararı verildiği gerekçesiyle haklı buldu. Yerel mahkemenin tazminat istemini reddeden kararını bozan Yargıtay, davacı ile ilgili olarak ‘uyuşturucu ticareti ve silah kaçakçılığı’ yaptığına ilişkin telefon ihbarı üzerine, konunun gerçeği araştırılmadan, ortada makul şüphe olduğuna dair somut delil veya mevcut bir soruşturma aşaması bulunmaksızın verilen arama kararının AİHM kararlarındaki ilke ve ölçülere aykırılık teşkil ettiğine kanaat getirdi.
Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat konulu yargılamada, davacı evinde usulsüz arama yapıldığını, herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığını, yapılan arama nedeniyle toplum nazarında itibarını kaybettiği, küçük düşürüldüğünü belirterek, yapılan haksız arama nedeniyle 10.000TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Tazminat talebini reddeden mahkeme gerekçesinde; arama kararının bizatihi kendisinin ve içeriğinin hukuka uygun olmadığının tazminat konusu yapılamayacağı, arama kararının şekil şartları yönünden usule uygun olması halinde hukuka da uygun kabul edilmesi gerektiğini, arama kararının kendisinin CMK 141 ve 142. maddeleri uyarınca tazminata konu olamayacağını, ancak kararın uygulanması sırasında ölçülülük ilkesine uyulmadığı taktirde bu durumun tazminata konu olabileceğini, arama kararının ölçüsüz olarak gerçekleştirildiğine dair belge ve delil bulunmadığı, olayda ölçüsüz bir şekilde aramanın gerçekleştirilmediği, davacının arama nedeniyle herhangi bir zararının da olmadığı şeklinde görüş bildirmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda tazminat istemini düzenleyen 141. madde; suç soruşturması ve kovuşturması sırasında hakkında arama kararı ölçüsüz şekilde gerçekleştirilenler için tazminat ödeneceğini düzenlemiş bulunmaktadır. Düzenlemede genel olarak, tazminat isteminin haksız arama kararı veya hukuka aykırı arama kararına değil, arama kararının ölçüsüz bir şekilde yerine getirilmesine dayanması gerektiği anlaşılmaktadır. Yargıtay bu nedenle, açıkça hukuka aykırı olarak çıkartılan arama kararı için tazminata hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında değerlendirme yapmıştır.
Somut delile dayanmayan, makul şüphe barındırmayan, yalnızca bir telefon ihbarı üzerine davacının evinde arama yapıldığı anlaşılmış, talep açısından ayrıca makul şüphe kavramı üzerinde durulmuştur. Adli ve Önleme Arama Yönetmeliği kapsamında tanımlanan makul şüphe kavramı; hayatın olağan akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphe şeklinde tanımlanmış, makul şüpheden bahsedilebilmesi için ihbarın mesnetini ortaya koyacak emarelerin olması gerektiği belirtilmiştir. Savcılık makamınca, şüphelinin evinde uyuşturucu bulunduğu ihbarı üzerine işin gerçeğini araştırmaksızın arama kararı çıkartılmış olması, delil toplanmaması veya başkaca bir inceleme yapılmamış olmasına rağmen aramanın yapılması hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Konut dokunulmazlığının korunmasını öngören Anayasanın 21. Maddesi, ‘usulüne göre verilmiş hakim kararı olmaksızın’ çıkartılan arama kararının hukuka aykırı olduğunu ortaya koyarken ayrıca AİHS madde 8 de ‘ özel hayat ve aile hayatının korunması bakımından, bu hakların kullanılmasında kamu otoritesi müdahalesi için, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla aramanın söz konusu olabileceğini’ hükme bağlamış bulunmaktadır. Somut olay söz konusu hükümlere aykırılık teşkil etmektedir.
AİHM 24.05.2014 tarihli kararında ‘arama kararı’ ile ilgili olarak temel bir ilke ortaya koymuş bulunmaktadır. Buna göre; Sözleşmeci Devletler bazı suçlar için maddi delil toplamak amacıyla evlerde arama yapma gibi tedbirlerin gerekli olduğuna karar verebilir. AİHM böyle durumlarda müdahaleyi haklı göstermek adına ileri sürülen gerekçelerin alaka ve yeterliliği ile orantılılık bakımından uygunluğunu denetlemektedir.
AİHM, aramayı gerektiren suçun ciddiyeti, arama emrinin çıkarılma koşulları ve ne şekilde çıkarıldığını, özellikle aramadan önce elde bulunan diğer delil unsurları, arama yapılacak yerin niteliği ile arama emrinin içeriği ve kapsamı ve son olarak da aramanın hedef aldığı kişinin itibarı üzerindeki olası yankıları gibi kıstasları dikkate almaktadır. (Almanya v. Buck, no 41604/98, prg.45) AİHM, belgenin kesin olmayan ifadelerle kaleme alındığını tespit etmektedir. Arama emri verilirken, hiçbir konuda sınırlama konulmamış, emrin sadece tarihi belirtilerek bir defaya mahsus olduğu hususu belirtilmiştir. Gerekçesi ve neyin arandığı hakkında hiçbir bilgi içermeyen bu emir, bu şekliyle polislere oldukça geniş yetki tanımıştır. AİHM’in kanaatine göre bir arama emrin aramayı yürüten polislerin belirlenen araştırma alanına uyum gösterip göstermeme konusunda kontrol imkanı sağlayan asgari bilgiler içermelidir. AİHM, demokratik toplumun menfaati doğrultusunda konut dokunulmazlığının sağlanması dikkate alınarak yapılması gerek ihtilaflı müdahalenin, izlenen meşru amaçla makul bir orantı göstermediği sonucuna varmaktadır. (Aydemir v. Türkiye, Başvuru No: 17811/04)
Bu ilkeler ve belirlemeler ışığında somut olayı değerlendiren Yargıtay, aleyhe devam eden bir soruşturma veya kovuşturmanın bulunması veya suç ihbarı üzerine işin esası araştırılıp şüpheli veya sanığın yakalanması veya suç delillerinin bulunduğu hususunda ‘makul şüphe’ değerlendirmesi ve başka suretle delil elde edilmem imkanının bulunup bulunmadığı ve buna ait somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle, AİHM ilke ve ölçütleri nazara alınarak arama kararı verilmesi gerekirken, davacı hakkında uyuşturucu ticareti ve silah kaçakçılığı yaptığı şeklinde gelen telefon ihbarı üzerine savcılık tarafından araştırma yapılmaksızın ve ortada makul şüphe olduğuna dair bir delil de olmadığından, yapılan aramanın AİHM ölçüt ve ilkelere aykırılık teşkil etmesi nedeniyle hukuka aykırı olduğuna, bu nedenle davacı lehine manevi tazminat ödenmesi gerektiğine hükmetmiştir.
Bir önceki yazımız olan VEKALET ALACAĞININ ÖNCELİKLİ ALACAKLARDAN OLDUĞU başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.