Blog

Özel yetkili mahkemelerin kapatılarak, yargılamanın suç yerindeki ağır ceza mahkemesinde gerçekleştirilmesini, gizli tanık uygulaması hakkında düzenlemeler getirilmesini, sanık ve katılanlar tarafından getirilen tanıkların dinlenmelerinin zorunlu olmasını; bilgisayar ve elektronik bilgi toplama araçlarının içerikleri hukuka uygun başka bir delille desteklenmediği takdirde hükme esas alınmamasını öngören 2/1951 numaralı kanun teklifi 09.01.2014 tarihinde meclise sunulmuştur. Teklif metninde, bu yasa teklifinin bir sonuç değil, adil yargılamayı esas alan bir yargı yapısının oluşumunda başlangıç olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Söz konusu teklif ile, Türkiye’de güvenilirliği tartışılan yargı sistemi, özel yetkili mahkemeler, yargılamaya esas alınacak delillerin hukuki şekilde elde edilmesi ile ilgili düzenlemeler getirilmesi amaçlanmaktadır. Türkiye’de bağımsız ve tarafsız mahkemelerce hüküm tesis edildiği yönündeki inanç ciddi anlamda zedelenmiş, insan hakkı ihlallerinin inanılmaz boyutlara gelmesi Türkiye’yi hukuk devleti olmaktan giderek uzaklaştırmıştır. Zira, İKSARA adlı kuruluş tarafından 1.709 kişi üzerinden yapılan anket değerlendirmesine göre ülkemizde yargıya güvenenlerin oranı yalnızca %5 olarak belirlenmiştir.

Özel Yetkili Mahkemeler

Yargıya olan mevcut güvensizlik halinin en temel sebeplerinden birini 2004 yılında kurulan özel yetkili mahkemelerin haksız, hukuki dayanaktan yoksun kararları ve eylemleri oluşturmaktadır. Söz konusu bu özel yetkili mahkemelerde gerçekleştirilen soruşturma ve kovuşturmalarda savunma hakkını ve masumiyet karinesini hiçe sayan uygulamalar gerçekleştirilmiş, kamu vicdanını sızlatan kararlar verilmiş ve kamuoyunda suçlu insanların yanında pek çok suçsuz insanın da cezalandırıldığı şeklinde kanı oluşmuştur. Böyle bir noktada parlamento, bağımsız hakimlik teminatına dayalı, hukukun üstünlüğü ile insan haklarını esas alan, hukuk adamlarının kimsenin etkisinde kalmadan vicdani şekilde karar alacağı ortamı sağlayan, çağdaş bir yargı yapısının oluşumuna katkıda bulunacak yasal düzenlemeler yaparak, yürütmenin kuvvetler ayrılığı ilkesini göz ardı eden uygulamalarına karşı denetim görevini yerine getirmek zorundadır. Sunulmuş olan teklifin genel anlamdaki gerekçesi de bu sebepler doğrultusunda; ‘ Yargı birilerinin arka bahçesi, gizli ajandasını icrada bir aygıt veya karşıt düşünce sahiplerinin susturulması aracı olmaktan kurtarılmalıdır. Bu açıdan düne kadar vicdan sızlatan yargı kararları karşısında avuç ovuşturanların da, vicdan temizliği için bağımsız yargı arayışına katkıda bulunmaları önem taşımaktadır.’ şeklinde açıklanmıştır.

Yargılama nezdinde bu derece radikal bir değişimin, titiz ve uzun soluklu bir çalışmayı gerektireceği kabul edildiğinde, süreç tamamlanıncaya kadar pek çok bireyin adil yargılanma haklarının ihlali nedeniyle mağduriyetlerinin devam edeceği açıktır. Yargı mağdurlarının bu durumunun önüne geçmek için süreç devam ederken, yeniden ve adil olarak yargılanmalarına ortam sağlanması amacıyla bu teklifin verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Sunulmuş olan teklifin en önemli noktalarından biri; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılarak, yaptıkları işlem ve verdikleri kararlarla uzun ve ölçüsüz tutukluluk süreleriyle insan haklarını, savunma taleplerini reddederek savunma hakkını, kuşkulu ve kurgu izlenimi doğuran kanıtlarla tutuklama ve mahkumiyet kararı vererek adil yargılanma hakkını ihlal eden özel düzenleme ve yetkilerle kurulmuş mahkemelerin kapatılması ve yargılamaların ağır ceza mahkemelerinde gerçekleştirilmesinin öngörülmüş olmasıdır.

Gizli Tanıklık

Gizli tanık uygulamasıyla ilgili olarak; 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 5. maddesinin değiştirilerek, bu kanun kapsamında bulunanlar hakkında uygulanabilecek tanık koruma tedbirlerinin; soruşturma aşamasında kimlik ve adres bilgilerinin kayda alınarak gizli tutulması ve kendisine yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir adres tespit edilmesi ve duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar da olduğu halde ve gerçek kimliğiyle gizli oturumda dinlenmesi’ şeklinde düzenlenmesi teklif edilmiş olup, değişiklik gerekçesi olarak; koruma altına alınan tanığın kovuşturma aşamasında kimliğinin belirsiz olması ve davanın taraflarıyla aynı ortamda bulunmaksızın ifade alımının savunma hakkını kısıtlayan bir durum olduğu, gizli tanığın güvenliği kadar savunma hakkının korunmasının da aynı derecede önemli oluşu gösterilmiştir. Gizli tanıklıkla ilgili farklı bir değişiklik ise, haklarında tedbir kararı alınan tanıkların duruşmada dinlenmesi sırasında fiziksel saldırıdan etkilenmemesi için gereken önlemlerin alınacağı, bu kapsamda; tanığın duruşma beklerken taraflarla aynı ortamda tutulmayacağı ve gizli tanığın kovuşturma aşamasında dinlenememesi halinde soruşturma aşamasındaki ifadesinin delil listesinden çıkartılacağı şeklinde teklif edilmiştir. Gizli tanıklığın hassas bir konu olması bakımından ayrıca, tanığın kimliğinin gizlenmesinin sadece soruşturma aşamasına yönelik olduğu ve bu kimlik bilgilerinin ne şekilde muhafaza altına alınacağı ile ilgili prosedür öngörülmüştür.

Tanık Dinleme

Kanun teklifinde sunulmuş olan başkaca önemli bir değişiklik ise, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık açısından getirilmesi öngörülen düzenlemeler olmuştur. Buna göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 178. maddesinin ‘Mahkeme başkanı veya hakim, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkında dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir. Bu kişilerin duruşmada dinlenmesi zorunludur.’ şeklinde değiştirilmesi teklif edilmiştir. Aslen, mahkemece dinlenme talepleri reddedilen savunma tanıkları ve uzman kişilerin duruşmaya getirilmeleri halinde dinlenmeleri amir hukuk olmasına karşın, uygulamada bu hükme uyulmayarak savunma hakkının bertaraf edilmesi bakımından, madde sonuna ‘zorunludur’ ibaresi eklenerek, amir hüküm vurgulanmak istenmiştir.

Bilgisayar ve Elektronik Bilgi Depolama Araçlarının Delil Vasfı

Teklifin belki de en önemli noktalarından bir tanesi,  bilgisayar ve elektronik bilgi toplama araçlarının içerikleri hukuka uygun başka bir delille desteklenmediği takdirde hükme esas alınmaması öngörülmüş olmasıdır. Buna göre, tasarının 6. maddesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 178. maddesine ‘Bilgisayar ile elektronik bilgi depolama araçlarının içeriklerinin hukuka uygun başka bir delille desteklenmedikleri takdirde hükme esas teşkil etmeyecekleri’ şeklinde bir 3. fıkra eklenmesi teklif edilmiştir. Madde gerekçesi; hukuk öğretisinde bilgisayar ile elektronik depolama araçlarındaki bilgi ve belgelerin doğrudan delil niteliğinde sayılmıyor olmasına karşın, uygulamada salt bu verilere dayanılarak tutuklama ve mahkumiyet kararları veriliyor olması ve hatta bir başkasının bilgisayarında sadece adları geçen kişilerin uzun mahkumiyetlere maruz bırakılmasının önüne geçilmesi amacıdır.

Bir önceki yazımız olan Balyoz Hükümlüleri ve Üçlü Kararname İle İlgili Kanun Teklifi başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.